İlk rauntta nakavt!

1959 yılında Türkiye'nin üyelik başvurusuyla başlayan o zamanki adıyla AET yolculuğumuz, 12 Eylül 1963'te ortaklık öngören Ankara Anlaşmasının imzalanmasıyla devam etti. 1987 yılında ise Türkiye, Avrupa Topluluğu'na tam üyelik başvurusunda bulundu.1 Ocak 1996'da Türkiye henüz üye olmadan Gümrük Birliği uygulamasını yürürlülüğe koymuş olan AB dışındaki ilk ülke oldu. Türkiye'nin ekonomik olarak intiharı anlamına gelen ve çağa uydurulmuş kapitülasyon olan gümrük birliği, dönemin hükümetince siyaset malzemesi olarak kullanıldı ve şaşalı kutlamalar düzenlendi.12-13 Aralık 1997'ye gelindiğinde bilim araştırma başlığının müzakeresinde yaşanan krizden çok daha derini yaşandı ve Lüksemburg zirvesinde Türkiye'ye adaylık statüsü verilmeyince ilişkiler kopma noktasına geldi. Ama ufuksuz, hedefsiz ve milli düşünceden uzak siyasiler tarafından ilişkiler, tekrar Türkiye aleyhine, AB lehine rayına oturtuldu.10-11 Aralık 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye'ye ilk kez resmi olarak "adaylık" statüsü verildi. 1959 yılından 1999 yılına kadar geçen 40 yılda Türkiye'nin gelebildiği nokta daha resmi aday olabilmesiydi.Aralık 2002'de yapılan Kopenhag Zirvesi'nde Türkiye, çok sancılı bir şekilde 2004 Aralık ayına müzakere randevusu alabildi. 16-17 Aralık 2004'te Brüksel'de yapılan zirvede koşullar oluşursa müzakerelere 3 Ekim 2005'te başlanabileceği kararlaştırıldı. 3 Ekim 2005'e gelindiğinde Lüksemburg'da yapılan zirvede Türkiye ile AB arasında müzakere süreci başlatıldı. Haziran 2006'ya gelindi ve müzakere edilecek olan 35 başlıktan ilki olan ve müzakeresi en kolay geçeceği tahmin edilen "bilim-araştırma" başlığı konuşulmaya başlandı. Çok geçmeden beklendiği gibi kolay olmayacağı anlaşıldı. Kıbrıs Rum yönetimi, AB'ye üye olmanın verdiği veto kozunu hemen göstererek Türkiye'yi bir o yana bir bu yana savurmaya başladı. Bunun üzerine AKP hükümetinin gülü dışişleri bakanı, limandaki uçağının motorları çalışır bir vaziyette diken üstünde beklemekteydi. Türkiye hükümetinin Rum'un bu rezil davranışı karşısında yaptığı en etkili diplomasi buydu, motorları çalıştırıp, beklemek...Sonunda bir metin üzerinde anlaşıldı. Rumlar bu basit diplomasi hamlesiyle istedikleri tavizi almış ve koca Türkiye'yi AKP'nin kayıtsız şartsız AB teslimiyeti neticesinde kelimenin tam anlamıyla ilk rauntta nakavt etmişti. Anlaşılan metinde 21 Eylül 2005 tarihli deklarasyona atıf yapıldı. Atfedilen bu deklarasyonda yer alan, "Yükümlülüklerin tam olarak uygulanmaması müzakere sürecinin genelini etkileyecek" ifadeleri metne yansıtıldı. Hangi yükümlülükler bunlar? Elbette ki hepsi, ama Rumları asıl ilgilendiren Türkiye'nin Rumları tam olarak tanıyıp, limanlarını Rum uçak ve gemilerine açması. Hükümetin büyük bir başarı olarak lanse etmeye çalıştığı zirvede uzlaşılan metne göre "gerekmesi halinde" açılıp kapatılan "bilim-araştırma" başlığına tekrar "dönüleceği" kaydedildi.Yani, müzakere sürecinde bir başlığın açılması ya da kapatılmasının hiç ama hiçbir anlamı yok! Çünkü gerekli görülmesi halinde tekrar o başlığı müzakere etme gereği duyulabilecek. 35 başlık yüzlerce defa açılıp kapatılması istenebilecektir. AKP hükümeti sayesinde Türkiye, AB ile karşılaştığı ilk rauntta AB'nin en küçük üyesi Kıbrıs Rum kesimi tarafından nakavt edilmiştir. AB Türkiye'yi yıkan bu darbeyi Rumlara ihale ederek, Türkiye'yle dalga geçmeyi de ihmal etmemiştir...