İmam Ali’ye büyük iftira
Allah’ın sıfatlarının Hz. Ali’de olduğunu iddia edenlere karşı İmam Rıza (a.s.) buyurdu ki: “Hz. Ali (a.s) namaz kılıyordu, tevazuda bulunuyordu, Allah’ın karşısında zelil idi, O’na yalvarıp yakarıyordu. Acaba bu sıfatlara sahip olan birisi Allah olabilir mi?”
13.08.2021 10:30:00





Bir adam İmam Rıza (a.s)'ın yanına gelerek, "Allah'ın sıfatlarını bize beyan et" dedi.
İmam (a.s), Allah'ın celal ve cemal sıfatlarından bazılarını beyan etti.
O adam şöyle dedi: "Annem ve babam size feda olsun! Bizim yanımızda, sizi sevdiğini iddia eden ve bu sıfatların Hz. Ali'de olduğunu ve O'nun âlemlerin rabbi olan Allah olduğunu söyleyen bir şahıs vardır." İmam (a.s) bu sözü duyunca titredi ve terledi. Sonra şöyle buyurdu: "Allah, bu zalim ve kâfirlerin dedikleri sözlerden çok daha yüce ve münezzehtir. Hz. Ali (a.s) da yemek yiyenler gibi yemek yemiyor muydu? Su içenler gibi su içmiyor muydu? Evlenenler gibi evlenmiyor muydu? Konuşanlar arasında konuşmuyor muydu? Bunlarla birlikte namaz kılıyordu, tevazuda bulunuyordu, Allah'ın karşısında zelil idi, O'na yalvarıp yakarıyordu. Acaba bu sıfatlara sahip olan birisi Allah olabilir mi? Eğer bu Allah olursa, sizin hepiniz bu sıfatlarda onunla ortak olup Allah olursunuz!"
(Bihar, c.25, s.275).
Resûlullah (s.a.a), İslam ordusuyla birlikte, müşriklerden olan bir grup düşmanla savaşmak için hareket etti. Bu savaşta kocası yolculukta olan yeni bir gelin de Müslümanlara esir düştü. Yolculukta olan şahıs seferden döndüğünde hanımının esir düştüğünü ona haber verdiler. O, İslam ordusunu takip etmek için yola koyuldu.
Peygamber-i Ekrem (s.a.a), bir bölgede konaklayıp Ammar b. Yasir'le Abbad b. Bişr'in bekçilik yapmalarını emretti. Bu iki asker, geceyi ikiye böldüler; gecenin ilk saatlerinde Abbad'ın, son saatlerinde ise Ammar'ın korumacılık yapması kararlaştırıldı. Ammar uyudu, Abbad ise fırsattan yararlanarak, gecenin karanlığında Rabbine yalvarıp yakarmak için namaza durdu. O esnada, o gelinin kocası oraya yetişti. Orada bir karartının ayakta durmuş olduğunu fark etti ama onun insan mı yoksa başka bir şey mi olduğunu anlayamadı. Bundan dolayı ona doğru bir ok attı. Ok Abbad'ın bedenine isabet etti. Ama Abbad namazını bozmayıp devam etti. Daha sonra yine bir ok attı, o ok da onun bedenine isabet etti. Abbad, tehlikenin büyük olduğunu hissedince, namazını kısa keserek rükû, secde, teşehhüd ve selamı yerine getirip namazı bitirdi. Sonra Ammar'ı kaldırdı ve onu düşmanın gelişinden haberdar etti.
Ammar onu, birkaç ok bedenine isabet etmiş halde görünce; "Neden ilk ok atılınca beni kaldırmadın?" diyerek kınadı.
Abbad ise cevabında şöyle dedi: "Oklar bana doğru atıldığında ben namazda idim, Kehf suresini okumakla meşguldüm, o sureyi yarıda bırakmak istemedim. Oklar peş peşe gelince, hemen rükû ve secdeye giderek selam verip namazı bitirdim ve seni uyandırdım. Eğer düşmanın bana yetişip Peygamber'e (s.a.a) darbe vuracağından ve üzerime bırakılan nöbetçilik görevinde kusur yapmaktan korkmasaydım, öldürülsem de namazı kısa kesmezdim."
Düşman, Müslümanların onun gelişinden haberdar olduklarını anlayınca kaçıp gitti.
(Bihar, c.13, s.424).
İmam (a.s), Allah'ın celal ve cemal sıfatlarından bazılarını beyan etti.
O adam şöyle dedi: "Annem ve babam size feda olsun! Bizim yanımızda, sizi sevdiğini iddia eden ve bu sıfatların Hz. Ali'de olduğunu ve O'nun âlemlerin rabbi olan Allah olduğunu söyleyen bir şahıs vardır." İmam (a.s) bu sözü duyunca titredi ve terledi. Sonra şöyle buyurdu: "Allah, bu zalim ve kâfirlerin dedikleri sözlerden çok daha yüce ve münezzehtir. Hz. Ali (a.s) da yemek yiyenler gibi yemek yemiyor muydu? Su içenler gibi su içmiyor muydu? Evlenenler gibi evlenmiyor muydu? Konuşanlar arasında konuşmuyor muydu? Bunlarla birlikte namaz kılıyordu, tevazuda bulunuyordu, Allah'ın karşısında zelil idi, O'na yalvarıp yakarıyordu. Acaba bu sıfatlara sahip olan birisi Allah olabilir mi? Eğer bu Allah olursa, sizin hepiniz bu sıfatlarda onunla ortak olup Allah olursunuz!"
(Bihar, c.25, s.275).
Resûlullah (s.a.a), İslam ordusuyla birlikte, müşriklerden olan bir grup düşmanla savaşmak için hareket etti. Bu savaşta kocası yolculukta olan yeni bir gelin de Müslümanlara esir düştü. Yolculukta olan şahıs seferden döndüğünde hanımının esir düştüğünü ona haber verdiler. O, İslam ordusunu takip etmek için yola koyuldu.
Peygamber-i Ekrem (s.a.a), bir bölgede konaklayıp Ammar b. Yasir'le Abbad b. Bişr'in bekçilik yapmalarını emretti. Bu iki asker, geceyi ikiye böldüler; gecenin ilk saatlerinde Abbad'ın, son saatlerinde ise Ammar'ın korumacılık yapması kararlaştırıldı. Ammar uyudu, Abbad ise fırsattan yararlanarak, gecenin karanlığında Rabbine yalvarıp yakarmak için namaza durdu. O esnada, o gelinin kocası oraya yetişti. Orada bir karartının ayakta durmuş olduğunu fark etti ama onun insan mı yoksa başka bir şey mi olduğunu anlayamadı. Bundan dolayı ona doğru bir ok attı. Ok Abbad'ın bedenine isabet etti. Ama Abbad namazını bozmayıp devam etti. Daha sonra yine bir ok attı, o ok da onun bedenine isabet etti. Abbad, tehlikenin büyük olduğunu hissedince, namazını kısa keserek rükû, secde, teşehhüd ve selamı yerine getirip namazı bitirdi. Sonra Ammar'ı kaldırdı ve onu düşmanın gelişinden haberdar etti.
Ammar onu, birkaç ok bedenine isabet etmiş halde görünce; "Neden ilk ok atılınca beni kaldırmadın?" diyerek kınadı.
Abbad ise cevabında şöyle dedi: "Oklar bana doğru atıldığında ben namazda idim, Kehf suresini okumakla meşguldüm, o sureyi yarıda bırakmak istemedim. Oklar peş peşe gelince, hemen rükû ve secdeye giderek selam verip namazı bitirdim ve seni uyandırdım. Eğer düşmanın bana yetişip Peygamber'e (s.a.a) darbe vuracağından ve üzerime bırakılan nöbetçilik görevinde kusur yapmaktan korkmasaydım, öldürülsem de namazı kısa kesmezdim."
Düşman, Müslümanların onun gelişinden haberdar olduklarını anlayınca kaçıp gitti.
(Bihar, c.13, s.424).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.