Yazının başlığını okuduğunuzda şaşırabilirsiniz ama İmam Hüseyin, Fahrettin Paşa ve Atatürk'ün en önemli ortak paydaları mevcut halifeye karşı gelmeleridir.
İmam Hüseyin, İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmeyen ve hilafet kurumunu nefsanî ve şehvani hırslarına alet eden Emevi saltanatının ikinci halifesi Yezid'e kıyam yani isyan eden ilk kişidir. Kendi ifadesiyle "Eğer ben bu haksızlık karşısında kıyam etmezsem kıyamete kadar hiç kimse haksızlığa karşı durmayacaktır." diyerek kıyamının önemini anlatmıştır.
Muaviye bin Ebu Sufyan, oğlu Yezid'i kendisinden sonra halife ilan ederek hilafeti babadan oğula geçen Emevi saltanatına dönüştürdü. Yezid, maymunlarla oynaşan bir homoseksüel olup Hıristiyan kültürüyle yetişmişti. İslam'la uzaktan yakından alakası olmadığı gibi saltanatı sırasında Medine'nin kuşatılması ve yağmalanması, Medineli Müslümanlara tecavüz edilmesi, Hare vakası, Mekke'nin kuşatılması, Kâbe'nin yakılması ve Kerbela cinayeti gibi inanılmaz zulümlere imza atmıştır. İmam Hüseyin, Yezid'in hilafetini İslam'ın yok olmasına eşdeğer kabul ediyordu.
Fahrettin Paşa, Mondros Mütarekesi sırasında Medine'de bulunan Osmanlı kuvvetlerinin komutanıydı. 30 Ekim 1918 tarihinde kendisine Ravza-i Mutahhara'nın ve Medine'nin İngilizlere teslim edilmesi gerektiği bizzat İstanbul tarafından iletildi. Fahrettin Paşa Hazretleri, "Bana Medine'yi ve Resûlullah'ın Ravzasını teslim et emrini veren birisi İslam halifesi olamaz." diyerek emri uygulamadı. Yani halifeye karşı geldi. İsyan etti.
İngilizlere ve Vahhabilere karşı aylarca çekirge yiyerek direndi. Hileyle kendisini Ravza'dan sürükleyerek çıkardıklarında feryat figan ederek direnişine devam etti. İngilizler onu Malta'ya sürgüne gönderdiler. Sürgünden sonra mili mücadele için Ankara'ya geldi.
İngiltere 16 Mart 1920 yılında İstanbul'u işgal etti. Askerlerimiz şehit edildi. Halkın can, mal ve namus emniyeti hiçe sayıldı. Fakat dikkat çekici bir şekilde halifeye ve şeyhülislama dokunmadılar. İngiltere'nin temel politikası, Hindistan, Mısır, Irak ve Hicaz bölgesinde yaşayan milyonlarca Müslümanı kukla halifeyle kontrol etmekti. İngiltere'nin halifeye verdiği ilk vazife Anadolu'da filizlenen kurtuluş savaşını boğmak üzere Atatürk'e kâfir dedirtmek ve idam fermanını yayınlatmak olmuştur. İşte Atatürk'ün karşı geldiği ve ilga ettiği hilafet anlayışı, İngiltere'ye ve Batı'ya hizmet eden fakat İslam'a ve Müslümana hizmet etmeyen hilafet anlayışıdır. Atatürk, esasında hilafeti kaldırmamış Osmanoğulları'ndan alarak TBMM'ne devretmiştir.
Atatürk'e dinsiz diyenler hilafetin ilgasını gerekçe olarak gösteriyorlar. Fakat bu gerekçeleri tamamen temelsiz ve bâtıldır.
Görüldüğü gibi Atatürk ve Fahrettin Paşa, İmam Hüseyin'i örnek aldılar. Hüseyni bir duruş sergilediler. İslam'a ve Müslümana hizmet etmeyen hilafet anlayışına karşı geldiler. Aslında bütün yollar "Hilafet kıyamete kadar Ehl-i Beyt'in hakkıdır." Hakikatine çıkıyor. Ehl-i Beyt dışında hiçbir merkez bu vazifeyi hakkıyla yapamaz ve de yapamamıştır. İmam Ali'nin (a.s.) hilafeti Sakife'de gasp edilince Hz Fatıma Anamızın birinci halifeye mescitte söylediği söz her gün yeniden güçlenerek ve tazelenerek ispatlanıyor: "Allah, biz Ehl-i Beyt'i ümmetin birlik ve beraberliği için yaratmıştır."
Ehl-i Beyt külliyatının sahibi Prof Dr Haydar Baş, bu gerçekleri bütün dünyaya en yalın bir şekilde, bütün detaylarıyla müdellel bir şekilde ortaya koydu. Allah ondan istifade etmeyi ve lütfederse onun öğrencisi olmayı nasip etsin.
İmam Hüseyin, İslam'a ve Müslümanlara hizmet etmeyen ve hilafet kurumunu nefsanî ve şehvani hırslarına alet eden Emevi saltanatının ikinci halifesi Yezid'e kıyam yani isyan eden ilk kişidir. Kendi ifadesiyle "Eğer ben bu haksızlık karşısında kıyam etmezsem kıyamete kadar hiç kimse haksızlığa karşı durmayacaktır." diyerek kıyamının önemini anlatmıştır.
Muaviye bin Ebu Sufyan, oğlu Yezid'i kendisinden sonra halife ilan ederek hilafeti babadan oğula geçen Emevi saltanatına dönüştürdü. Yezid, maymunlarla oynaşan bir homoseksüel olup Hıristiyan kültürüyle yetişmişti. İslam'la uzaktan yakından alakası olmadığı gibi saltanatı sırasında Medine'nin kuşatılması ve yağmalanması, Medineli Müslümanlara tecavüz edilmesi, Hare vakası, Mekke'nin kuşatılması, Kâbe'nin yakılması ve Kerbela cinayeti gibi inanılmaz zulümlere imza atmıştır. İmam Hüseyin, Yezid'in hilafetini İslam'ın yok olmasına eşdeğer kabul ediyordu.
Fahrettin Paşa, Mondros Mütarekesi sırasında Medine'de bulunan Osmanlı kuvvetlerinin komutanıydı. 30 Ekim 1918 tarihinde kendisine Ravza-i Mutahhara'nın ve Medine'nin İngilizlere teslim edilmesi gerektiği bizzat İstanbul tarafından iletildi. Fahrettin Paşa Hazretleri, "Bana Medine'yi ve Resûlullah'ın Ravzasını teslim et emrini veren birisi İslam halifesi olamaz." diyerek emri uygulamadı. Yani halifeye karşı geldi. İsyan etti.
İngilizlere ve Vahhabilere karşı aylarca çekirge yiyerek direndi. Hileyle kendisini Ravza'dan sürükleyerek çıkardıklarında feryat figan ederek direnişine devam etti. İngilizler onu Malta'ya sürgüne gönderdiler. Sürgünden sonra mili mücadele için Ankara'ya geldi.
İngiltere 16 Mart 1920 yılında İstanbul'u işgal etti. Askerlerimiz şehit edildi. Halkın can, mal ve namus emniyeti hiçe sayıldı. Fakat dikkat çekici bir şekilde halifeye ve şeyhülislama dokunmadılar. İngiltere'nin temel politikası, Hindistan, Mısır, Irak ve Hicaz bölgesinde yaşayan milyonlarca Müslümanı kukla halifeyle kontrol etmekti. İngiltere'nin halifeye verdiği ilk vazife Anadolu'da filizlenen kurtuluş savaşını boğmak üzere Atatürk'e kâfir dedirtmek ve idam fermanını yayınlatmak olmuştur. İşte Atatürk'ün karşı geldiği ve ilga ettiği hilafet anlayışı, İngiltere'ye ve Batı'ya hizmet eden fakat İslam'a ve Müslümana hizmet etmeyen hilafet anlayışıdır. Atatürk, esasında hilafeti kaldırmamış Osmanoğulları'ndan alarak TBMM'ne devretmiştir.
Atatürk'e dinsiz diyenler hilafetin ilgasını gerekçe olarak gösteriyorlar. Fakat bu gerekçeleri tamamen temelsiz ve bâtıldır.
Görüldüğü gibi Atatürk ve Fahrettin Paşa, İmam Hüseyin'i örnek aldılar. Hüseyni bir duruş sergilediler. İslam'a ve Müslümana hizmet etmeyen hilafet anlayışına karşı geldiler. Aslında bütün yollar "Hilafet kıyamete kadar Ehl-i Beyt'in hakkıdır." Hakikatine çıkıyor. Ehl-i Beyt dışında hiçbir merkez bu vazifeyi hakkıyla yapamaz ve de yapamamıştır. İmam Ali'nin (a.s.) hilafeti Sakife'de gasp edilince Hz Fatıma Anamızın birinci halifeye mescitte söylediği söz her gün yeniden güçlenerek ve tazelenerek ispatlanıyor: "Allah, biz Ehl-i Beyt'i ümmetin birlik ve beraberliği için yaratmıştır."
Ehl-i Beyt külliyatının sahibi Prof Dr Haydar Baş, bu gerçekleri bütün dünyaya en yalın bir şekilde, bütün detaylarıyla müdellel bir şekilde ortaya koydu. Allah ondan istifade etmeyi ve lütfederse onun öğrencisi olmayı nasip etsin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İkinci Trump dönemi nelere gebe? / 11.11.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024
- İç cephe nasıl tahkim edilir? / 04.11.2024
- Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu / 03.11.2024
- Çözüm değil çözülme süreci / 25.10.2024
- Hazine üzerinde oturan dilenci olmayalım / 20.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor -2- / 13.10.2024
- Hizbullah, İsrail'i frenlemeye devam ediyor / 06.10.2024
- Siper savaşları out Siber savaşları in / 23.09.2024
- Açlık sınırı = asgari ücret + 10.268 TL / 19.09.2024
- Lütfen herkes işini yapsın / 14.09.2024