Türk ekonomisinin çöküşüne son verilmesine ve yeni bir atakla ayağa kalkmasına yönelik Bağımsız Türkiye Partisi dışında, maalesef, ne iktidar ne de muhalefet partilerinden herhangibirinin milli bir ekonomi programı, herhangi bir reel projesi olan yok. Dolayısıyla, "parası olan düdüğü çalar" kabilinden IMF'nin güdümüyle ülke ekonomisi, vakit, kan ve kaynaklarını kaybetmeye devam etmektedir.
"Bu uğurda işte başım..."
Hatırlarsanız, Prof. Dr. Haydar Baş bey, Kuvay-ı Milliye mitinglerinde ülkedeki enflasyonun maliyetten kaynaklandığını, dolayısıyla IMF ve güdümündekilerin talep enflasyonuna yönelik yöntemleriyle ekonomimizi stagflasyona ve tamamen iflasa götüreceklerinin altını çizmişti. Bunun için maliyeti azaltarak üretimi tahrik edecek teklifler getirmişti. Kayıtdışı ekonomik kaynaklar gibi gözle görülmeyen ama varolan argümanların verdiği imkanla "emisyonun reel projeler karşılığı genişletilmesi" şeklinde köklü ve somut açılımlar sunmuştu. Para politikaları, vergi politikaları, makro ve mikro finans yönetimi, enflasyonun düşürülmesi ve reel sektörün desteklenerek üretimin arttırılması konularında somut ve milli çözümler sunmuştu. Hatta meydanlarda işçi, memur, dar gelirli ve 100 milyarın altında gelir sahibi esnaf ve üreticiden vergi alınmaması gerektiğini ilan etmişti. Bütün bunları da kendi öz kaynaklarımızla "nasıl yapabileceğimizin projeleri"nin bir kısmını kamuoyuna aktarmıştı. Milyonların huzurunda en gür sadasıyla "Bu uğurda işte başım, ortaya koyuyorum" teminatı vermişti. BTP, işte bu çözüm ve kalkınma projelerini parti programına aldı.
"Yandaşlara kıyağa IMF kılıfı"
Ülke ekonomisi, reel sektör ve tüm sahalardaki üreticiler, 3 yılı aşkın zamandan beri IMF politikalarıyla başaşağı gidiyor. Aşağıya doğru artık yer kalmadı. İktidar hala bankalarla uğraşıyor, binbir tavizlerle alınan dış borçlarla hala batıkları temizlemekle meşgul. Bu arada oluşan akl-ı selim tepkiler karşısında bir nebze olsun reel sektörü de hatırlamak durumunda kaldılar. Ancak, liderlere sunulan "batık kurtarma yöntemi evrakı"na ve ekonomi kurmaylarının mırıldanmalarına bakılırsa reel sektör, alacağı üç kuruşluk destek için dahi bankaların kıskacına itilecek. Son düzenlemedeki güya fark bu.
Zerre kadar şüpheniz olmasın, bu gidiş ekonomiyi tam batıracak. Uzun zamandan beri ekonomimiz üzerindeki yasal ve siyasal manevralar, samimiyet sınırlarının dışında şekilleniyor çünkü. Zamlar, vergiler sağanak sağanak yağıyor. KDV'ler bel büküyor. Esnaf, sanayici, tüccar nefes alamıyor, batıyor. IMF'den gelen paralardan bir kuruş bile "son nefeslik kabilinden" de olsa reel sektöre gitmiyor, üretime aktarılmıyor. Ama kimi siyasal ve sosyal yandaşlara KDV kıyağı çekiliyor, batıklarına paralar bulunuyor. IMF böyle şart koştu, deniliyor. Bu borçları kim ödüyor, kim ödeyecek; topyekün millet.
"Vergileri ancak cesedimi
çiğneyerek artırabilirsiniz"
11 Eylül saldırısı ABD ekonomisini stagflasyona doğru sürüklerken Başkan Bush, hemen "acil durum"a geçiyor. 1.35 trilyon dolarlık vergi indirimi paketi açıyor. Enerji ve sair maliyetleri aşağı çekiyor. Bunlarla yetinmiyor. Vergi artırımı isteyenlere, geçen hafta ABD Kongresi'nde meydan okuyor. Kongre'deki Demokrat Partililere, "Amerikalıların vergilerini, ancak, benim cesedimi çiğneyerek artırabilirsiniz. Vergileri artırmak isteyenlere verilecek cevap 'hayır'dır. Vergileri artırmayacaksınız; zira bunun hangi ekonomi kitabından çıktığından tam olarak emin değilim" diye sert bir çıkış yapıyor. 214 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma, teşvik tedbirleri paketinde ısrar ediyor. Stagflasyona doğru sürüklenen ekonomisinin üretimle canlanması için kalıbını ortaya koyuyor.
"BTP'den başka esamesi okunan yok"
Türkiye'de BTP kadrosu dışında ülke ekonomisine bu kararlılıkta net çözümler getiren bir tane Allah kuluna rastlanmamıştır. Ekonominin kurtulması için tek çare olan üretimin artırılması husunda Prof. Dr. Haydar Baş beyin sunduğu reel, somut ve radikal teklifler dışında esamesi okunacak bir kıpırtı yok.
"Resmi kayıtlardaki
sulandırılmış çözümler"
Bizimkiler, reel sektör ve üretime yönelik en temel istekleri ve en köklü çözümleri, maalesef sulandırarak yandaşlarına kıyağa çevirmektedirler. Resmi kayıtlara geçen KDV indirimi konusundaki şu sulandırılmış kıyak, bu yöntemin en çarpıcı örneğidir. Hani herkes seferber olmuştu, medya önayak olmuştu ya; reel sektöre destek için hiç olmazsa, KDV'de indirim yapılsın diye... Derviş ve ortaklar, bakınız bunu neye çevirdiler?
IMF Başkanı Horst Köhler'e sunulun "IMF ile 17. Stand - By Düzenlemesi'nin 10. Gözden Geçirmesi'ne yönelik 20 Kasım 2001 tarihli Ek Niyet Mektubu"ndan virgülüne dokunmadan aynen okuyalım...
"... Etkileri dar bir alanla sınırlı olan ve geçici bir süre uygulanacak iki vergi indirimi (Ek Motorlu Taşıt Alım Vergisi indirimi ile dayanıklı tüketim malları üzerindeki KDV indirimi) yürürlüğe konulmuştur. Sadece 2001 yılı sonuna kadar geçerli olacak bu vergi indirimleri, dayanıklı tüketim maddeleri sektöründe biriken stokların eritilmesini amaçlamaktadır."
Amaç belli; stokları eritmek... Kimin stoklarını eritmek?
Ya millet, ya reel sektör, ya üretim... Onlar için el-Fatiha.
Bütün bunlar olurken, ekonomi yönetiminin daha neyini tartışıyorsunuz Allah aşkına...
"Tek çare, tek çözüm: BTP"
İyisi mi yine biz, BTP'nin parti programına aldığı Prof. Dr. Haydar Baş beyin "Milli Ekonomi ve Kalkınma Modelleri" manifestosundan umut devşirmeye devam edelim:
"1- Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini daha karşılayamaz durumdadır.
2- Ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içinde bir darboğaz yaşamaktadır.
3- Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı milli gelirlerinin yüzde 30'u iken, bizde bu durum yüzde 2'ler civarındadır.
4- Ekonomideki bu açığı Merkez Bankası'nın kapatmasına karşı olanlar, bu işlevi bankaların görmesini istemektedirler.
5- Piyasa için gerekli olan bu paranın yerini, çek ve kerdi kartlarıyla bankaların bastığı adi paralar almıştır.
6- Merkez Bankası'nın para basmayarak boşalttığı alanda, bankalar kredi kartlarıyla (plastik para) ve çek hesaplarıyla adeta para üretmektedirler.
7- Piyasada para yerine kullanılan bu araçlarla, bankalar, faiz işleterek yeni bir kazanç kapısı elde etmektedir.
8- Bu şekilde bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak stratejik önem kazanmaktadır.
9- Devlet ise para basması gerekirken, borç yükünü çevirmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL. takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır.
10- Bankalar piyasada geçerli olan faiz rakamlarıyla mevduat toplamakta;
11- Başta devlet olmak üzere reel sektör ve bireyler, para ihtiyaçlarını yüksek faizle buralardan karşılamak zorunda kalmaktadırlar.
12- Borç batağı içindeki devlet, 2002 yılı bütçe programında 42 katrilyon faiz ödeyeceğini tahmin etmektedir.
13- Devlet, vergi gelirlerinin tamamını, yani bütçenin yüzde 45'ini faize vermektedir.
14- IMF, Merkez Bankası'nın para basmasını yasakladığından, paraya ihtiyacı olan borçlu devlet, Hazine ihaleleriyle TL'nin maliyetini kendi eliyle yükseltirken,
15- Parayla para kazanan ve devleti batağa sokan rantiye kesimimin işini kolaylaştırmaktadır.
16- Bu sebeble geçen yıl en büyük beş yüz kurumun gelirlerinin yüzde 85'i faaliyet dışı gelirlerden (faizden) kazanılmıştır.
17- Devletin iç borçlanmalarla piyasada oluşturduğu faiz rakamı diğer kredi türlerine referans olmakta;
* Böylece üretim yapmak için krediye ihtiyacı olan reel kesim,
* Faizdeki kolay ve yüksek kazanca rağmen üretim yapmak isteyen firmalar darbe almaktadır.
* Zira paranın maliyeti yükselmektedir.
18- Ayrıca devlet, artan iç borç faizleri yüzünden katma değer üreten kesimden, yüksek vergi ve sigorta harçları olarak, rantiye kesimine gelir transferi yapmaktadır.
19- Neticede Merkez Bankası, piyasasının ihtiyacı olan parayı basmadığı için;
* Bankaların bastığı çek ve adi paralar ortaya çıkmıştır.
* Bu şekilde ortaya çıkan bu banka paralarının kullanımında:
a) Vadeli işlemler alışkanlık haline getirilerek,
b) Verdiği kredilere faiz işletilerek piyasaya hakim "maliyetli bir para" ortaya çıkmaktadır.
20- Bu maliyetli para, reel sektöre kredi olarak gittiğinde, üretimin maliyetini arttırarak "maliyet eflasyonu"na sebep olmakta,
21- Bireylere gittiğinde, ev halkının alım güçlerini düşürdüğünden ticaret hayatını daraltıcı etki yapmakta,
22- Devlete gittiğinde ise bütçe açığının artırıcı etkisiyle enflasyona sebeb olmaktadır.
23- Devletin para basma vazifesini yerine getirmemesi;
a) Kaynakların haksız bir şekilde bankalara
b) Ve parayla para kazanan rantiye kesimine gelir transferiyle aktarılmasına sebeb olmaktadır.
24- Ayrıca dövize karşı korunmayan TL, yüksek faizin de etkisiyle bankalara giderek belli alanda bloke olmaktadır.
25- Bu sebeple piyasanın tahrik gücü olan ve tedavülde bulunması gereken milli para piyasadan çekilmekte,
26- Ve yabancı para birimleri bu alanı doldurmaktadır.
***
34- Aslında piyasada dövizin bulunmaması gereklidir. Zira;
a) Ekonomimiz ithalata bağlıdır,
b) Ve bu oranda ihracat yapamamaktayız.
35- Buna rağmen piyasada milli paramızdan fazla döviz bulunmasının sebebi;
a) Devletin uluslararası kredi kuruluşlarından aldığı 120 milyar dolar kredi,
b) Ve kayıt altına alınmamış dövizin varlığıdır.
36- Devlet, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye'deki bu açığı gidermektedir.
* Bu yüzden ülkemizde milli paramızın yerini, yabancı para birimleri almıştır.
37- Öte yandan, şu anda devletin halktan topladığı verginin, faiz ödeme dışında devlete hiç bir faydası yoktur.
38- Bu vergilerin büyük kısmı, sadece devletin kayıt altına alabildiği esnaftan, memurdan, işçiden... alınmaktadır.
* Yani vergi doğru kesimden, yeterli oranda alınmamaktadır.
39- Ülkemizden 150 milyar dolarlık bir fon bu yüzden dışarı kaçmıştır.
40- Yani mevcut vergi sisteminde, toplanan vergiler, "üretici kesimi tahrik eden tüketim grupları"ndan alındığı için düşük gelir grupları adaletsizliğe uğramaktadır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi ve Kalkınma Modelleri, sayfa 7-9).
"Bu uğurda işte başım..."
Hatırlarsanız, Prof. Dr. Haydar Baş bey, Kuvay-ı Milliye mitinglerinde ülkedeki enflasyonun maliyetten kaynaklandığını, dolayısıyla IMF ve güdümündekilerin talep enflasyonuna yönelik yöntemleriyle ekonomimizi stagflasyona ve tamamen iflasa götüreceklerinin altını çizmişti. Bunun için maliyeti azaltarak üretimi tahrik edecek teklifler getirmişti. Kayıtdışı ekonomik kaynaklar gibi gözle görülmeyen ama varolan argümanların verdiği imkanla "emisyonun reel projeler karşılığı genişletilmesi" şeklinde köklü ve somut açılımlar sunmuştu. Para politikaları, vergi politikaları, makro ve mikro finans yönetimi, enflasyonun düşürülmesi ve reel sektörün desteklenerek üretimin arttırılması konularında somut ve milli çözümler sunmuştu. Hatta meydanlarda işçi, memur, dar gelirli ve 100 milyarın altında gelir sahibi esnaf ve üreticiden vergi alınmaması gerektiğini ilan etmişti. Bütün bunları da kendi öz kaynaklarımızla "nasıl yapabileceğimizin projeleri"nin bir kısmını kamuoyuna aktarmıştı. Milyonların huzurunda en gür sadasıyla "Bu uğurda işte başım, ortaya koyuyorum" teminatı vermişti. BTP, işte bu çözüm ve kalkınma projelerini parti programına aldı.
"Yandaşlara kıyağa IMF kılıfı"
Ülke ekonomisi, reel sektör ve tüm sahalardaki üreticiler, 3 yılı aşkın zamandan beri IMF politikalarıyla başaşağı gidiyor. Aşağıya doğru artık yer kalmadı. İktidar hala bankalarla uğraşıyor, binbir tavizlerle alınan dış borçlarla hala batıkları temizlemekle meşgul. Bu arada oluşan akl-ı selim tepkiler karşısında bir nebze olsun reel sektörü de hatırlamak durumunda kaldılar. Ancak, liderlere sunulan "batık kurtarma yöntemi evrakı"na ve ekonomi kurmaylarının mırıldanmalarına bakılırsa reel sektör, alacağı üç kuruşluk destek için dahi bankaların kıskacına itilecek. Son düzenlemedeki güya fark bu.
Zerre kadar şüpheniz olmasın, bu gidiş ekonomiyi tam batıracak. Uzun zamandan beri ekonomimiz üzerindeki yasal ve siyasal manevralar, samimiyet sınırlarının dışında şekilleniyor çünkü. Zamlar, vergiler sağanak sağanak yağıyor. KDV'ler bel büküyor. Esnaf, sanayici, tüccar nefes alamıyor, batıyor. IMF'den gelen paralardan bir kuruş bile "son nefeslik kabilinden" de olsa reel sektöre gitmiyor, üretime aktarılmıyor. Ama kimi siyasal ve sosyal yandaşlara KDV kıyağı çekiliyor, batıklarına paralar bulunuyor. IMF böyle şart koştu, deniliyor. Bu borçları kim ödüyor, kim ödeyecek; topyekün millet.
"Vergileri ancak cesedimi
çiğneyerek artırabilirsiniz"
11 Eylül saldırısı ABD ekonomisini stagflasyona doğru sürüklerken Başkan Bush, hemen "acil durum"a geçiyor. 1.35 trilyon dolarlık vergi indirimi paketi açıyor. Enerji ve sair maliyetleri aşağı çekiyor. Bunlarla yetinmiyor. Vergi artırımı isteyenlere, geçen hafta ABD Kongresi'nde meydan okuyor. Kongre'deki Demokrat Partililere, "Amerikalıların vergilerini, ancak, benim cesedimi çiğneyerek artırabilirsiniz. Vergileri artırmak isteyenlere verilecek cevap 'hayır'dır. Vergileri artırmayacaksınız; zira bunun hangi ekonomi kitabından çıktığından tam olarak emin değilim" diye sert bir çıkış yapıyor. 214 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma, teşvik tedbirleri paketinde ısrar ediyor. Stagflasyona doğru sürüklenen ekonomisinin üretimle canlanması için kalıbını ortaya koyuyor.
"BTP'den başka esamesi okunan yok"
Türkiye'de BTP kadrosu dışında ülke ekonomisine bu kararlılıkta net çözümler getiren bir tane Allah kuluna rastlanmamıştır. Ekonominin kurtulması için tek çare olan üretimin artırılması husunda Prof. Dr. Haydar Baş beyin sunduğu reel, somut ve radikal teklifler dışında esamesi okunacak bir kıpırtı yok.
"Resmi kayıtlardaki
sulandırılmış çözümler"
Bizimkiler, reel sektör ve üretime yönelik en temel istekleri ve en köklü çözümleri, maalesef sulandırarak yandaşlarına kıyağa çevirmektedirler. Resmi kayıtlara geçen KDV indirimi konusundaki şu sulandırılmış kıyak, bu yöntemin en çarpıcı örneğidir. Hani herkes seferber olmuştu, medya önayak olmuştu ya; reel sektöre destek için hiç olmazsa, KDV'de indirim yapılsın diye... Derviş ve ortaklar, bakınız bunu neye çevirdiler?
IMF Başkanı Horst Köhler'e sunulun "IMF ile 17. Stand - By Düzenlemesi'nin 10. Gözden Geçirmesi'ne yönelik 20 Kasım 2001 tarihli Ek Niyet Mektubu"ndan virgülüne dokunmadan aynen okuyalım...
"... Etkileri dar bir alanla sınırlı olan ve geçici bir süre uygulanacak iki vergi indirimi (Ek Motorlu Taşıt Alım Vergisi indirimi ile dayanıklı tüketim malları üzerindeki KDV indirimi) yürürlüğe konulmuştur. Sadece 2001 yılı sonuna kadar geçerli olacak bu vergi indirimleri, dayanıklı tüketim maddeleri sektöründe biriken stokların eritilmesini amaçlamaktadır."
Amaç belli; stokları eritmek... Kimin stoklarını eritmek?
Ya millet, ya reel sektör, ya üretim... Onlar için el-Fatiha.
Bütün bunlar olurken, ekonomi yönetiminin daha neyini tartışıyorsunuz Allah aşkına...
"Tek çare, tek çözüm: BTP"
İyisi mi yine biz, BTP'nin parti programına aldığı Prof. Dr. Haydar Baş beyin "Milli Ekonomi ve Kalkınma Modelleri" manifestosundan umut devşirmeye devam edelim:
"1- Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini daha karşılayamaz durumdadır.
2- Ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içinde bir darboğaz yaşamaktadır.
3- Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı milli gelirlerinin yüzde 30'u iken, bizde bu durum yüzde 2'ler civarındadır.
4- Ekonomideki bu açığı Merkez Bankası'nın kapatmasına karşı olanlar, bu işlevi bankaların görmesini istemektedirler.
5- Piyasa için gerekli olan bu paranın yerini, çek ve kerdi kartlarıyla bankaların bastığı adi paralar almıştır.
6- Merkez Bankası'nın para basmayarak boşalttığı alanda, bankalar kredi kartlarıyla (plastik para) ve çek hesaplarıyla adeta para üretmektedirler.
7- Piyasada para yerine kullanılan bu araçlarla, bankalar, faiz işleterek yeni bir kazanç kapısı elde etmektedir.
8- Bu şekilde bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak stratejik önem kazanmaktadır.
9- Devlet ise para basması gerekirken, borç yükünü çevirmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL. takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır.
10- Bankalar piyasada geçerli olan faiz rakamlarıyla mevduat toplamakta;
11- Başta devlet olmak üzere reel sektör ve bireyler, para ihtiyaçlarını yüksek faizle buralardan karşılamak zorunda kalmaktadırlar.
12- Borç batağı içindeki devlet, 2002 yılı bütçe programında 42 katrilyon faiz ödeyeceğini tahmin etmektedir.
13- Devlet, vergi gelirlerinin tamamını, yani bütçenin yüzde 45'ini faize vermektedir.
14- IMF, Merkez Bankası'nın para basmasını yasakladığından, paraya ihtiyacı olan borçlu devlet, Hazine ihaleleriyle TL'nin maliyetini kendi eliyle yükseltirken,
15- Parayla para kazanan ve devleti batağa sokan rantiye kesimimin işini kolaylaştırmaktadır.
16- Bu sebeble geçen yıl en büyük beş yüz kurumun gelirlerinin yüzde 85'i faaliyet dışı gelirlerden (faizden) kazanılmıştır.
17- Devletin iç borçlanmalarla piyasada oluşturduğu faiz rakamı diğer kredi türlerine referans olmakta;
* Böylece üretim yapmak için krediye ihtiyacı olan reel kesim,
* Faizdeki kolay ve yüksek kazanca rağmen üretim yapmak isteyen firmalar darbe almaktadır.
* Zira paranın maliyeti yükselmektedir.
18- Ayrıca devlet, artan iç borç faizleri yüzünden katma değer üreten kesimden, yüksek vergi ve sigorta harçları olarak, rantiye kesimine gelir transferi yapmaktadır.
19- Neticede Merkez Bankası, piyasasının ihtiyacı olan parayı basmadığı için;
* Bankaların bastığı çek ve adi paralar ortaya çıkmıştır.
* Bu şekilde ortaya çıkan bu banka paralarının kullanımında:
a) Vadeli işlemler alışkanlık haline getirilerek,
b) Verdiği kredilere faiz işletilerek piyasaya hakim "maliyetli bir para" ortaya çıkmaktadır.
20- Bu maliyetli para, reel sektöre kredi olarak gittiğinde, üretimin maliyetini arttırarak "maliyet eflasyonu"na sebep olmakta,
21- Bireylere gittiğinde, ev halkının alım güçlerini düşürdüğünden ticaret hayatını daraltıcı etki yapmakta,
22- Devlete gittiğinde ise bütçe açığının artırıcı etkisiyle enflasyona sebeb olmaktadır.
23- Devletin para basma vazifesini yerine getirmemesi;
a) Kaynakların haksız bir şekilde bankalara
b) Ve parayla para kazanan rantiye kesimine gelir transferiyle aktarılmasına sebeb olmaktadır.
24- Ayrıca dövize karşı korunmayan TL, yüksek faizin de etkisiyle bankalara giderek belli alanda bloke olmaktadır.
25- Bu sebeple piyasanın tahrik gücü olan ve tedavülde bulunması gereken milli para piyasadan çekilmekte,
26- Ve yabancı para birimleri bu alanı doldurmaktadır.
***
34- Aslında piyasada dövizin bulunmaması gereklidir. Zira;
a) Ekonomimiz ithalata bağlıdır,
b) Ve bu oranda ihracat yapamamaktayız.
35- Buna rağmen piyasada milli paramızdan fazla döviz bulunmasının sebebi;
a) Devletin uluslararası kredi kuruluşlarından aldığı 120 milyar dolar kredi,
b) Ve kayıt altına alınmamış dövizin varlığıdır.
36- Devlet, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiye'deki bu açığı gidermektedir.
* Bu yüzden ülkemizde milli paramızın yerini, yabancı para birimleri almıştır.
37- Öte yandan, şu anda devletin halktan topladığı verginin, faiz ödeme dışında devlete hiç bir faydası yoktur.
38- Bu vergilerin büyük kısmı, sadece devletin kayıt altına alabildiği esnaftan, memurdan, işçiden... alınmaktadır.
* Yani vergi doğru kesimden, yeterli oranda alınmamaktadır.
39- Ülkemizden 150 milyar dolarlık bir fon bu yüzden dışarı kaçmıştır.
40- Yani mevcut vergi sisteminde, toplanan vergiler, "üretici kesimi tahrik eden tüketim grupları"ndan alındığı için düşük gelir grupları adaletsizliğe uğramaktadır." (Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi ve Kalkınma Modelleri, sayfa 7-9).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019