Başbakan ve Dışişleri Bakanı'nın "Türkiye'nin 2004'te artık IMF'ye ihtiyacının kalmayacağı"nı açıklamaları üzerine, bu beyanatı asıl Hazineden sorumlu Devlet Bakanı veya Maliye Bakanı'nın yapması gerektiğini yazmıştım. Nitekim Ali Babacan satırarasında da olsa 2004'te IMF'siz bir Türkiye'den bahsediyor. Ancak tam o sırada kabinenin diğer iki bakanı, bu "IMF'ye muhtaç olmama moral motivasyonu"nu bozar gibi oluyor. Bakanlardan Kürşat Tüzmen, "yeni bir krizin öncü sinyallerinin geldiği"ne dikkat çekerken, Zeki Ergezen de bu yılki 72.3 milyar dolar ödememizin imkansıza yakın zorluğundan bahisle "IMF'nin önünde diz çöktüğümüzü" açıklıyor. Bu arada hükümetin işçiye 'yüzde sıfır zam' teklifi, işe tuz-biber ekiyor.
Bu beyanlar moral tablosunu bozunca Bakan Ali Coşkun devre yaparak, öyle kriz-mirizden bahsedilmesinin doğru olmadığının altının çizmek durumunda kalıyor.
Bu arada ola ki IMF'den bağımsız bazı gelişmeler yaşanır endişesiyle, patronlar kulübü TÜSİAD derhal bir adım öne çıkarak IMF ile stand-by anlaşmasının 2006 yılına kadar sürdürülmesi uyarısı yapıyor. Bu uyarı üzerine Bakan Babacan, "2004'te IMF'siz Türkiye" motivasyon cümlelerinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamak zorunda kalıyor.
Sırrı ifşa ediyor. Aynen şunları belirtiyor: "IMF ile ilişkilerin başlamasını, bitmesini çok siyah beyaz olarak algılamamak gerekir. Biz istiyoruz ki Türkiye artık IMF'den borç alma zorunluluğunda olan bir ülke olmasın. '2004 yılından sonra bir daha stand-by anlaşması yapmak istemiyoruz' dememizdeki kastımız biz IMF'den tekrar bir anlaşma ile yüksek miktarda borçlanma yapmak istemiyoruz."
Yani "IMF'siz Türkiye" bir temenna cümlesidir; öyle ciddiye alınıp IMF'nin fincancı katırlarını ürkütecek beyanat değildir, diyor. Bakan Babacan, 2004 sonrası için öyle IMF'ye alternatif bir projelendirmelerinin ve programlarının olmadığını ifşa ediyor. Hatta Davos'taki ve gönlündeki ABD ile aramızdan karakedi geçmesi sebebiyle teğet geçiyor, ama yeni umutlarından birinin AB olduğunu açıklıyor ve diyor ki: "2004'ten sonra Türkiye ekonomik olarak IMF ile Dünya Bankası çapasını bir bakıma gevşetirken, öte yandan AB gibi kuvvetli bir çapaya sarılıyor."
Anlaşıldı mı şimdi IMF'siz 2004 hikayesinin perde arkası.
Bakan Tüzmen, krizin öncü sinyalleri geliyor, diyor. Bakan Ergezen, IMF'nin önünde diz çöküyoruz diyor. Çok doğru; kitabın tam ortasından konuşuyorlar. Sadece IMF'nin önünde diz çökmüyoruz; münavebeli olarak AB'nin önünde de, ABD'nin önünde de diz çöküyoruz.
270 milyar dolar borcun olacak, ekonomin borç, faiz, dalgalı kur ve likidite darlığıyla üretimsizliğe mahkum edilecek, işçiye yüzde sıfır zam teklifi yapılacak; sonra da 2004'te IMF'den kurtulacağız beyanatı verilecek. Buna çocuklar bile güler.
Hiç kimse sizi kandırmasın.
2004'te IMF'siz Türkiye özlemini gerçekleştirmenin tek yolu vardır;
BTP'nin Milli Ekonomi Modeli'ni ve yerel kaynaklarımızla oluşturduğu Kalkınma Projeleri'ni iktidara taşımak.
Bundan gayrı yollarla güya IMF'den kurtulma beyanatları, bana, Kuzey Irak'ta ABD'nin tezgahladığı oyuna benzer, Amman Ölüdeniz'deki minik Davos'un Ali-Cengiz oyunlarını hatırlatıyor.
Amman Ölüdeniz'in su altındaki küçük Davos'unun ana gündemi Ortadoğu idi. Nabız yokladılar. İran'ı, hangi yöntemlerle Irak gibi aradan çıkartacaklarının fizibilitesin ve önkeşiflerini yaptılar. Türkiye'ye epeyce pas çıktılar. Hatta Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab, "Davos benzeri bir zirveyi önümüzdeki yıllarda Türkiye'de yapmayı amaçlıyoruz'' diyor Amman'da. Schwab, 3 gün sürecek olan toplantıda, Türkiye'nin önemli bir yerinin bulunduğunu vurgulayarak, bu toplantının bölgenin ekonomik ve siyasi geleceği açısından önem taşıdığını ifade ediyor.
Kimler mi var mini Davos'ta? Türkiye'den Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Devlet Bakanı Ali Babacan, Ürdün Kralı Abdullah, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, AB Dönem Başkanlığı'nı temsilen Yunanistan
Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, NATO Genel Sekreteri Lord Robertson, ABD eski başkanı Bill Clinton gibi simalar. Ve tabi iş çevrelerinin yanı sıra global strateji odaklarının beyin takımı. Anlayacağınız, Ortadoğu'ya ilişkin ön keşif ekibi.
Türkiyemiz, yaşadığı darboğazı, şayet mini Davos ruhuyla hareket ederek bölgemizde Irak gibi İran'ın da harcanmasına sümenaltından onay vererek geçmeyi düşünüyorsa, vay ülkemin haline. İran'ın boğazına atılacak kementten sonra, "Sıradakiii" diye çağrılacağı anı hızlandırmış oluyor, o kadar.
Bu tarihi ihanete düşülmemeli; Irak ve Kuzey Irak skandalı yeter. Bu yeni büyük yanlıştan korunmanın ilk adımı, BTP'nin Milli Ekonomi Modeli'yle IMF'den behemahal korunmaktır.
Bu beyanlar moral tablosunu bozunca Bakan Ali Coşkun devre yaparak, öyle kriz-mirizden bahsedilmesinin doğru olmadığının altının çizmek durumunda kalıyor.
Bu arada ola ki IMF'den bağımsız bazı gelişmeler yaşanır endişesiyle, patronlar kulübü TÜSİAD derhal bir adım öne çıkarak IMF ile stand-by anlaşmasının 2006 yılına kadar sürdürülmesi uyarısı yapıyor. Bu uyarı üzerine Bakan Babacan, "2004'te IMF'siz Türkiye" motivasyon cümlelerinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamak zorunda kalıyor.
Sırrı ifşa ediyor. Aynen şunları belirtiyor: "IMF ile ilişkilerin başlamasını, bitmesini çok siyah beyaz olarak algılamamak gerekir. Biz istiyoruz ki Türkiye artık IMF'den borç alma zorunluluğunda olan bir ülke olmasın. '2004 yılından sonra bir daha stand-by anlaşması yapmak istemiyoruz' dememizdeki kastımız biz IMF'den tekrar bir anlaşma ile yüksek miktarda borçlanma yapmak istemiyoruz."
Yani "IMF'siz Türkiye" bir temenna cümlesidir; öyle ciddiye alınıp IMF'nin fincancı katırlarını ürkütecek beyanat değildir, diyor. Bakan Babacan, 2004 sonrası için öyle IMF'ye alternatif bir projelendirmelerinin ve programlarının olmadığını ifşa ediyor. Hatta Davos'taki ve gönlündeki ABD ile aramızdan karakedi geçmesi sebebiyle teğet geçiyor, ama yeni umutlarından birinin AB olduğunu açıklıyor ve diyor ki: "2004'ten sonra Türkiye ekonomik olarak IMF ile Dünya Bankası çapasını bir bakıma gevşetirken, öte yandan AB gibi kuvvetli bir çapaya sarılıyor."
Anlaşıldı mı şimdi IMF'siz 2004 hikayesinin perde arkası.
Bakan Tüzmen, krizin öncü sinyalleri geliyor, diyor. Bakan Ergezen, IMF'nin önünde diz çöküyoruz diyor. Çok doğru; kitabın tam ortasından konuşuyorlar. Sadece IMF'nin önünde diz çökmüyoruz; münavebeli olarak AB'nin önünde de, ABD'nin önünde de diz çöküyoruz.
270 milyar dolar borcun olacak, ekonomin borç, faiz, dalgalı kur ve likidite darlığıyla üretimsizliğe mahkum edilecek, işçiye yüzde sıfır zam teklifi yapılacak; sonra da 2004'te IMF'den kurtulacağız beyanatı verilecek. Buna çocuklar bile güler.
Hiç kimse sizi kandırmasın.
2004'te IMF'siz Türkiye özlemini gerçekleştirmenin tek yolu vardır;
BTP'nin Milli Ekonomi Modeli'ni ve yerel kaynaklarımızla oluşturduğu Kalkınma Projeleri'ni iktidara taşımak.
Bundan gayrı yollarla güya IMF'den kurtulma beyanatları, bana, Kuzey Irak'ta ABD'nin tezgahladığı oyuna benzer, Amman Ölüdeniz'deki minik Davos'un Ali-Cengiz oyunlarını hatırlatıyor.
Amman Ölüdeniz'in su altındaki küçük Davos'unun ana gündemi Ortadoğu idi. Nabız yokladılar. İran'ı, hangi yöntemlerle Irak gibi aradan çıkartacaklarının fizibilitesin ve önkeşiflerini yaptılar. Türkiye'ye epeyce pas çıktılar. Hatta Dünya Ekonomik Forumu Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab, "Davos benzeri bir zirveyi önümüzdeki yıllarda Türkiye'de yapmayı amaçlıyoruz'' diyor Amman'da. Schwab, 3 gün sürecek olan toplantıda, Türkiye'nin önemli bir yerinin bulunduğunu vurgulayarak, bu toplantının bölgenin ekonomik ve siyasi geleceği açısından önem taşıdığını ifade ediyor.
Kimler mi var mini Davos'ta? Türkiye'den Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Devlet Bakanı Ali Babacan, Ürdün Kralı Abdullah, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, AB Dönem Başkanlığı'nı temsilen Yunanistan
Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, NATO Genel Sekreteri Lord Robertson, ABD eski başkanı Bill Clinton gibi simalar. Ve tabi iş çevrelerinin yanı sıra global strateji odaklarının beyin takımı. Anlayacağınız, Ortadoğu'ya ilişkin ön keşif ekibi.
Türkiyemiz, yaşadığı darboğazı, şayet mini Davos ruhuyla hareket ederek bölgemizde Irak gibi İran'ın da harcanmasına sümenaltından onay vererek geçmeyi düşünüyorsa, vay ülkemin haline. İran'ın boğazına atılacak kementten sonra, "Sıradakiii" diye çağrılacağı anı hızlandırmış oluyor, o kadar.
Bu tarihi ihanete düşülmemeli; Irak ve Kuzey Irak skandalı yeter. Bu yeni büyük yanlıştan korunmanın ilk adımı, BTP'nin Milli Ekonomi Modeli'yle IMF'den behemahal korunmaktır.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019