İnsan, gökyüzü ve yeryüzünün yaratılışı -1-
İmam Ali (a.s) buyuruyor ki; "Hamd Allah'a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemezler, sayıcılar nimetlerini sayamazlar, çalışıp çabalayanlar hakkını eda edemezler
09.05.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Ali (a.s) buyuruyor ki; "Hamd Allah'a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemezler, sayıcılar nimetlerini sayamazlar, çalışıp çabalayanlar hakkını eda edemezler.
Yüce himmetler O'nu derk edemez, akıl-zekâ denizine dalanlar O'na erişemez. O'nun sıfatlarının belli bir sınırı yoktur. Bir vasfı mevcut değildir. Sayılı bir vakti, uzatılmış, bir süresi yoktur. Yarattıklarını kudretiyle yaratmış, rüzgârları rahmetiyle estirmiş ve yarattığı yeryüzünü kayalarla perçinlemiştir.
Dinin evveli O'nu tanımak, O'nu tanımanın kemali O'nu tasdik etmek, O'nu tasdik etmenin kemali O'nu bir bilmek, O'nu bir bilmenin kemali, O'na karşı ihlâslı olmaktır. O'na karşı ihlâslı olmanın kemali, O'ndan sıfatları nefyetmektir. Zira her sıfat mevsuftan (sıfat sahibinden) ayrıdır. Hakeza her mevsuf da sıfattan ayrıdır.
Dolayısıyla Allah'ı tavsif eden O'nu başkasına eşlemiş olur. O'nu eşleyen O'nu ikilemiş olur. O'nu ikileyen O'nu tecezzi etmiş (cüzleri ayırmış) olur. O'nu tecziye eden O'nu tanımamış olur. O'nu tanımayan O'na işaret eder.
O'na işaret eden O'nu sınırlamış, mahdut kılmış olur. O'nu mahdut kılan O'nu saymış olur. "Neyin içindedir?" diyen O'nu bir şeyde sanır. (O'na mekân isnat eder.) "Neyin üstündedir?" diyen yerleri O'ndan boş bilmiş olur.
Allah sonradan olmaksızın vardır. Mevcuttur; yokluğu tatmaksızın. Her şey iledir; eşleşmeksizin. Her şeyden başkadır; ayrılmaksızın.
Faildir, hareket ve alet olmaksızın. Basir'dir (görendir); yaratıklarından görülen yokken. Tektir; kendisiyle varlığında ünsiyet edineceği ve yokluğunda dehşete kapılacağı birisi olmaksızın.
Yaratmaya koyuldu, yarattı, öyle bir yaratma ki! Öyle ki âlemi önceden düşünüp kurmadan, hiç bir tecrübeden istifade etmeden, harekete girişmeden ve ıstıraba düştüğü bir amacı olmadan yarattı.
Her şeyi vaktinde yarattı, birbirinden farklı şeyleri yakınlaştırdı/uzlaştırdı. Her şeyde bir kabiliyet ve tabiat yarattı. Suret ve şeklini düzdü, koştu.
Her şeyi olmadan bilendir. Eşyayı sınırları ve sonlarıyla (tümüyle) ihata eden/kuşatandır. Eşyanın nefsini ve şeklini (iç ve dış yüzlerini) bilendir.
Sonra münezzeh olan Allah gökleri ayırdı, kenarlarını yardı ve hava katmalarını (atmosferi) oluşturdu. Sonra ondan dalgalı ve yüksek birikintisi olan bir su akıttı. Sonra o suyu her şeyi yerinden söküp koparan ve her şeyi kasıp kavuran bir rüzgâra yükledi ve ona bu suyu iade etmeyi emretti.
Rüzgârı suya musallat ve suyun sınırlarına yakın kıldı. Hava altından yarık ve su üstünden dökülmektedir.
Sonra münezzeh olan Allah-u Teâlâ gökleri kazıyan bir rüzgâr yaratmış, devamlılığını sağlamış, cereyan ettirmiş, durgunluktan uzak kılmıştır. Rüzgâra, çağıldayan suyu altüst etmesini ve denizleri dalgalandırmasını emretmiştir.
Böylece rüzgâr suyu bardakta çalkalanırcasına çalkalayıp göğe fırlatmıştır. Başı sonuna geldi, durgunu harekete geçti. Sonunda böylesine evire çevire su kabardı ve birikintisi köpük verdi. Bunu yarıkları olan ve açık-geniş bir havanın içine kaldırdı. Böylece yedi kat gök oluştu.
Alt tabakasını durgun bir dalga, üst tabakasını dayandığı bir direk ve düzgün durmasını sağlayan çiviler olmaksızın sağlam-korunmuş ve yüksek bir tavan kıldı. Sonra onu gezegenlerle ve ışıldayan yıldızlarla süsledi. Bunlar arasında ışıldayan bir kandili (güneş) ve nurlu bir ayı; döne-gelen bir mecrada, hareketli bir tavanda ve hedefli bir çizgide hareket ettirmektedir.
Sonra o yüce göklerin arasını yardı ve burasını çeşitli meleklerle doldurdu. Bazıları rüku etmeksizin sürekli secde halindedir. Bazıları Dik durmaksızın, rükû halindedir. Bazıları Saflar halinde kıyamda durmuş, birbirinden ayrılmazlar. (Hepsi de) usanmaksızın tespih ederler.
Gözlerine uyku girmez, akılları yanılmaz, bedenleri zayıf düşmez ve unutma gafletine düşmezler. Bazıları O'nun vahyinin eminleri ve elçilerine (vahyini bildiren) dilidir, emrini ve kesinleşmiş hükümlerini getirir götürüler.
Bazıları kullarını gözetler. Bazıları cennet kapılarında hizmetçilik eder. Bazılarının ayakları yeryüzünün en alt katmanlarında sabittir, boyunları en yüksek göklerden (yukarı) taşmış haldedir, organları âlemin kenarlarına taşmıştır, omuzları arşın ayaklarını yüklenmeye uygundur.
Gözleri, O'nun karşısında eziktir. O'nun altında kanatlarına bürünmüşlerdir. Kendilerinden başkası arasına izzet örtüsü ve kudret perdesi gerilmiştir. Rablerini tasvir (şekillendirme/betimleme) vehmine kapılmazlar, yaratıkların sıfatlarını O'na isnat etmezler, O'nu mekânla sınırlamazlar, O'na benzerleriyle işaret etmezler.
Sonra münezzeh Allah yerin sarpından ve yumuşağından, tatlısından ve tuzlusundan toprakları bir araya topladı, suyla karıştırıp halis bir kıvama getirdi. Nemlendirerek yapışkan hale getirdi.
Bundan yönleri, ilişik yerleri, organları ve bölümleri olan bir suret (beti) yarattı. Pekinleşinceye kadar kurutmuş, belli ve sınırlı bir süre sıklaştırmıştır.
Sonra O'na ruhundan lifleyince kendini idare edecek zihni, tasarrufta bulunduğu fikirleri, hizmetinde kullandığı organları, evirip-çevirdiği araçları; hak ile batılı, tadarı, kokuları, renkleri ve türleri ayıran bir bilgisi olan bir insan oluverdi.
Ayrı renklerdeki topraklarla yoğruldu. Benzer ve zıtlarla birleşik hale getirildi. Soğuk-sıcak yaş ve kuru farklı unsurları ile yoğruldu.Devam edecek Nehc'ul-Belaga 1. Hutbe
Yüce himmetler O'nu derk edemez, akıl-zekâ denizine dalanlar O'na erişemez. O'nun sıfatlarının belli bir sınırı yoktur. Bir vasfı mevcut değildir. Sayılı bir vakti, uzatılmış, bir süresi yoktur. Yarattıklarını kudretiyle yaratmış, rüzgârları rahmetiyle estirmiş ve yarattığı yeryüzünü kayalarla perçinlemiştir.
Dinin evveli O'nu tanımak, O'nu tanımanın kemali O'nu tasdik etmek, O'nu tasdik etmenin kemali O'nu bir bilmek, O'nu bir bilmenin kemali, O'na karşı ihlâslı olmaktır. O'na karşı ihlâslı olmanın kemali, O'ndan sıfatları nefyetmektir. Zira her sıfat mevsuftan (sıfat sahibinden) ayrıdır. Hakeza her mevsuf da sıfattan ayrıdır.
Dolayısıyla Allah'ı tavsif eden O'nu başkasına eşlemiş olur. O'nu eşleyen O'nu ikilemiş olur. O'nu ikileyen O'nu tecezzi etmiş (cüzleri ayırmış) olur. O'nu tecziye eden O'nu tanımamış olur. O'nu tanımayan O'na işaret eder.
O'na işaret eden O'nu sınırlamış, mahdut kılmış olur. O'nu mahdut kılan O'nu saymış olur. "Neyin içindedir?" diyen O'nu bir şeyde sanır. (O'na mekân isnat eder.) "Neyin üstündedir?" diyen yerleri O'ndan boş bilmiş olur.
Allah sonradan olmaksızın vardır. Mevcuttur; yokluğu tatmaksızın. Her şey iledir; eşleşmeksizin. Her şeyden başkadır; ayrılmaksızın.
Faildir, hareket ve alet olmaksızın. Basir'dir (görendir); yaratıklarından görülen yokken. Tektir; kendisiyle varlığında ünsiyet edineceği ve yokluğunda dehşete kapılacağı birisi olmaksızın.
Yaratmaya koyuldu, yarattı, öyle bir yaratma ki! Öyle ki âlemi önceden düşünüp kurmadan, hiç bir tecrübeden istifade etmeden, harekete girişmeden ve ıstıraba düştüğü bir amacı olmadan yarattı.
Her şeyi vaktinde yarattı, birbirinden farklı şeyleri yakınlaştırdı/uzlaştırdı. Her şeyde bir kabiliyet ve tabiat yarattı. Suret ve şeklini düzdü, koştu.
Her şeyi olmadan bilendir. Eşyayı sınırları ve sonlarıyla (tümüyle) ihata eden/kuşatandır. Eşyanın nefsini ve şeklini (iç ve dış yüzlerini) bilendir.
Sonra münezzeh olan Allah gökleri ayırdı, kenarlarını yardı ve hava katmalarını (atmosferi) oluşturdu. Sonra ondan dalgalı ve yüksek birikintisi olan bir su akıttı. Sonra o suyu her şeyi yerinden söküp koparan ve her şeyi kasıp kavuran bir rüzgâra yükledi ve ona bu suyu iade etmeyi emretti.
Rüzgârı suya musallat ve suyun sınırlarına yakın kıldı. Hava altından yarık ve su üstünden dökülmektedir.
Sonra münezzeh olan Allah-u Teâlâ gökleri kazıyan bir rüzgâr yaratmış, devamlılığını sağlamış, cereyan ettirmiş, durgunluktan uzak kılmıştır. Rüzgâra, çağıldayan suyu altüst etmesini ve denizleri dalgalandırmasını emretmiştir.
Böylece rüzgâr suyu bardakta çalkalanırcasına çalkalayıp göğe fırlatmıştır. Başı sonuna geldi, durgunu harekete geçti. Sonunda böylesine evire çevire su kabardı ve birikintisi köpük verdi. Bunu yarıkları olan ve açık-geniş bir havanın içine kaldırdı. Böylece yedi kat gök oluştu.
Alt tabakasını durgun bir dalga, üst tabakasını dayandığı bir direk ve düzgün durmasını sağlayan çiviler olmaksızın sağlam-korunmuş ve yüksek bir tavan kıldı. Sonra onu gezegenlerle ve ışıldayan yıldızlarla süsledi. Bunlar arasında ışıldayan bir kandili (güneş) ve nurlu bir ayı; döne-gelen bir mecrada, hareketli bir tavanda ve hedefli bir çizgide hareket ettirmektedir.
Sonra o yüce göklerin arasını yardı ve burasını çeşitli meleklerle doldurdu. Bazıları rüku etmeksizin sürekli secde halindedir. Bazıları Dik durmaksızın, rükû halindedir. Bazıları Saflar halinde kıyamda durmuş, birbirinden ayrılmazlar. (Hepsi de) usanmaksızın tespih ederler.
Gözlerine uyku girmez, akılları yanılmaz, bedenleri zayıf düşmez ve unutma gafletine düşmezler. Bazıları O'nun vahyinin eminleri ve elçilerine (vahyini bildiren) dilidir, emrini ve kesinleşmiş hükümlerini getirir götürüler.
Bazıları kullarını gözetler. Bazıları cennet kapılarında hizmetçilik eder. Bazılarının ayakları yeryüzünün en alt katmanlarında sabittir, boyunları en yüksek göklerden (yukarı) taşmış haldedir, organları âlemin kenarlarına taşmıştır, omuzları arşın ayaklarını yüklenmeye uygundur.
Gözleri, O'nun karşısında eziktir. O'nun altında kanatlarına bürünmüşlerdir. Kendilerinden başkası arasına izzet örtüsü ve kudret perdesi gerilmiştir. Rablerini tasvir (şekillendirme/betimleme) vehmine kapılmazlar, yaratıkların sıfatlarını O'na isnat etmezler, O'nu mekânla sınırlamazlar, O'na benzerleriyle işaret etmezler.
Sonra münezzeh Allah yerin sarpından ve yumuşağından, tatlısından ve tuzlusundan toprakları bir araya topladı, suyla karıştırıp halis bir kıvama getirdi. Nemlendirerek yapışkan hale getirdi.
Bundan yönleri, ilişik yerleri, organları ve bölümleri olan bir suret (beti) yarattı. Pekinleşinceye kadar kurutmuş, belli ve sınırlı bir süre sıklaştırmıştır.
Sonra O'na ruhundan lifleyince kendini idare edecek zihni, tasarrufta bulunduğu fikirleri, hizmetinde kullandığı organları, evirip-çevirdiği araçları; hak ile batılı, tadarı, kokuları, renkleri ve türleri ayıran bir bilgisi olan bir insan oluverdi.
Ayrı renklerdeki topraklarla yoğruldu. Benzer ve zıtlarla birleşik hale getirildi. Soğuk-sıcak yaş ve kuru farklı unsurları ile yoğruldu.Devam edecek Nehc'ul-Belaga 1. Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.