Sanayi devrimi, sınıflı toplumlarda 'işçi sınıfı', sınıfsız toplumlarda da bir 'işçi zümresi' ortaya çıkardı. Buna paralel olarak bir de mücadele başladı. İşçiler, kendi aralarından liderler seçerek, bu mücadeleyi sürdürdüler. Fakat, mücadelenin temeli yanlış atıldı. Mücadele, emek ve sermaye çatışmasına dayandırıldı. Halbuki, emek ve sermaye ayrı değil, bir bütündür, sermaye, birikmiş, eski bir emektir. "Sermayeye emekten bağımsız bir hak tanımak, ikisini rakip hale koymaktır ki, bu karşılaşmada kaybedecek olan emektir. Çünkü emekler, kişi kişi parçalanmış ünitelerdir. Sermayeyse, birbiri üstüne yığılarak artan bir çığ gibi kümülatif bir büyüme imkan ve özelliği taşır" (Bkz. Sezai Karakoç, İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü, s. 42). O halde, sendikalaşma ve grev haklarının hedefi nedir? "...Sendikalaşma, grev hakları ise, sermayeyle emeğin çatışmasını peşin olarak kabul edip, bunu sadece düzenli ve toplum için asgari zararlı bir çatışma haline koymaktan başka bir şey değildir" (A.g.e., s.42). Peki, bu anlı şanlı işçi liderleri ne yapıyorlar? Yaptıkları, işçilerin ücret ve çalışma şartları hakkında bazı talepleri gündeme taşımaktan ibarettir. Bu taleplerin tamamını, ya da bir kısmını elde edince, kendilerini başarmış ve görevini yerine getirmiş kabul ediyorlar. Esasen, işçi hareketleri başladığı günden itibaren istismar edilmektedir. Cemil Meriç, bu konuda şöyle der: "Kapitalizmin gelişmesi bir işçi hareketi yaratır. Aydının hiçbir payı yok bu hareketin doğuşunda. Sendikacılık hiçbir zaman aydınların kılavuzluğunu istememiştir ama, aydınlar sendikalara üşüşmüşler. Böylece hareketi şuurlandırmışlar, yani devrimci bir doğrultuya yöneltmişler hareketi. İşçiyi kazanmak amacıyla demagoji yapmış, dalkavukluğa başvurmuş, tutamayacağı vaatlerde bulunmuşlardır. Aydınlar olmasa, işçi hareketleri böyle bir istikamet almazdı" (Mağaradakiler, s. 44-45). İşçi liderleri, sadece ücret ve çalışma şartlarına odaklanarak, emek ve sermayeyi birbirine düşman ederek, çatıştırarak, bir yere varamazlar. "İşçi haklarında en önemli konu, piyasalarda emek arzı ile emek talebi arasında yaşanan dengesizlikten kaynaklanmaktadır. Eğer terazinin ibresi, emek talep edenlerden yana ise, ne kadar sendikalaşma sürece yaşanırsa yaşansın, işçinin haklarını elde etmesi gerçek manada mümkün olmayacaktır" (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet-Milli Devlet, s.244). Öyleyse, işçi liderleri, işçilere ve topluma hizmet etmek istiyorlarsa, ilkönce emek arzı ile emek talebi arasındaki dengesizliği giderecek bir ekonomi modelini savunmalıdırlar. Aksi halde, değil işçi lideri, devlet başkanı dahi olsalar ve yalnız işçiler için çalışsalar, yine işçilere faydalı olamazlar. Örnek, Lech Walesa'dır. Walesa, Polonya'da bir işçi lideri idi. Uzun bir mücadele sonucunda Cumhurbaşkanı seçildi. Dünya Bankası ve IMF programlarını uyguladı. Sonucu Walesa'nın kendi ağzından dinleyelim: "Avrupalılır bizi aldattı. Batı her şeyi kapitalist bakış açısından değerlendiriyor. Bize dediniz ki: 'Fabrikalarınızı kapatınız, insanlarınızı işsiz bırakınız. Gemi yapımına öncelik tanıyınız. Bu ötekilerini finanse edecektir'. Biz, bu dediklerinizi yaptık ve sonra siz bize gelip yine şunları söylediniz: 'Yoooo, gemi yapımı da kârlı değil... Öyleyse gemi yapımından da caymalısınız'. Size göre herşeyi başı boş bırakmalıyız. Sonuç: Bugün korkunç sorunlarla karşı karşıyayız" (Bkz. Yılmaz Dikbaş, Satılık Vatan, s. 244). Walesa, bu sözleri 10 Eylül 1991'de söylemişti. Aradan bunca zaman geçmesine ve birçok acı olay yaşanmasına rağmen, hâlâ aynı yolda yürüyenlere, IMF programlarını uygulayanlara bilmem ne demeli? İlkokul beşinci sınıftan ayrılmış, ayakkabı boyacılığı yapmış, 14 yaşında metal işçiliğine başlamış, işçi liderliğine, oradan da devlet başkanlığına yükselmiş Brezilya Devlet Başkanı Lula Da Silva, Walesa'nın tam zıddı politikaları uygulamış ve başarmıştır. Silva'nın, Türkiye'nin ikizi sayılan Brezilya ekonomisini getirdiği durumdan, ekonomi uzmanlarımız ibret alsınlar. Türkiye gibi IMF'den kredi alarak ayakta durmaya çalışan Brezilya, şimdi IMF'ye borç verir konuma gelmiştir. Silva'nın bu başarısının altında yatan gerçeği öğrenmek mi istiyorsunuz? Uzağa gitmeye gerek yok, 'Milli Ekonomi Modeli'ne bakınız, yeter.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018