Yaşamakta olduğumuz koronavirüs pandemisi döneminde üstü kapatılmaya çalışılan ekonomik problemler yeniden gündem oldu. Pandeminin etkilerinden korunmak için, 'Hayatevesığar' projesi uygulandı. Ancak bu defa ekonomik problemler atağa kalktı.
Özellikle sabit geliri olmayan insanlar para kazanamayınca, evine ekmek götürmesi bile sorun haline geldi. Bu defa bilimsel gerçeklik mi, yoksa ekonomik koşullar mı öncelikli sorusu gündeme geldi.
Bilim Kurulu ve siyasiler arasında dönem dönem yaşanan fikir ayrılıklarının ana sebebi de budur. Yaşananlar, iki tarafı keskin kılıç misaline çok da uyuyor. Hangi tarafı tercih ederseniz edin, kılıç sizi kesecektir.
Bu sorunların bir çözümü vardır. Prof. Dr. Haydar Baş Hocamıza ait olan Milli Ekonomi Modeli, Sosyal Devlet-Milli Devlet projesinin uygulanmasıdır. Ev hanımlarına maaş, çocuklara maaş, engellilere maaş, asgari ücret 5000 lira, her Türk vatandaşına 1500 lira maaş bunlar modelin bazı uygulamalarından birkaçı. Model'in esası, tüketim eksenli olmasıdır. Tüketim oldukça üretim ve istihdam da ardından gelecek. Böylece bir taraftan sosyal adalet yaşanırken, diğer taraftan ekonomi emme basma tulumba gibi büyüyecektir.
Kapitalizm olsun, sosyalizm olsun bunlar üretim eksenli modellerdir. Tüketicinin tüketme kabiliyeti olmayınca, her iki modelde günümüzde olduğu gibi çökmeye mahkûmdur.
Haydar Baş Hocamız, "Dinimiz İslam, her sistem altında yaşanır; hele demokraside çok daha iyi yaşanır, yeter ki haram ve helal kavramlarına müdahale edilmesin" demiştir. Buna örnek olarak Milli Ekonomi Modeli'ni verebiliriz. Bakın bu model (MEM), İslam ile tam bir uyum içindedir. Ancak Hocamız modelin hiçbir yerinde dini bir referans göstermediği gibi, dini bir terminoloji de kullanmamıştır. Bu model Çin ve Rusya başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde bölüm bölüm kullanılıyor, çok da iyi sonuçlar alınıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır" diyor. Acaba İslam iktisadından neyi kastediyorlar? Çözüm aranıyorsa bu bellidir. Burada yüce İslam ifadesi kullanılarak, konu kulvarından uzaklaştırılmaktadır.
Bir kere bütün ekonomik yapısını ve bağlantılarını kapitalist sistem üzerine kuran hükümetin faizsiz bir ekonomiye geçmesi mümkün değildir.
Kapitalist gövdeye başka bir modelden ekleme yapmaya kalkarsanız, o tutmaz. Neye benzer biliyor musunuz? Farklı gruptan kanı başka bir insana nakletmeye benzer. Bırakın faydayı, bu icraatla fayda vereceğim derken insanın ölümüne bile yol açarsınız.
O halde önce bağımsız olmak gerekir. Tek bağımlılık Allah rızası için millete hizmet ve onun duasını almaya matuf olmalıdır.
Atatürk'ün gösterdiği mücadele azmini biliyoruz. O hayatı hep namlunun ucundaki mermi gibi yaşamıştır. Her an ölümle burun burunadır ancak inandığı yoldan milim sapmamıştır. Haydar Baş Hocamız dünyalık adına yapılan bütün teklifleri elinin tersiyle itmiştir. O hep Allah'a kulluk ve hesap verme mantığı ile yaşamıştır.
Tam bağımsızlık Atatürk gibi, Haydar Baş gibi bir ilim, dirayet ve liderlik gerektirir, bu da onlarda yoktur. Olsaydı bu güne kadar bırakın MEM'i uygulamayı, modelin sahibi Haydar Baş Bey'den istifade ederlerdi.
Gelelim Ayasofya Müzesi'nin ibadete açılması konusuna. Maalesef bu konu da iç siyasete alet ediliyor. Hükümet neredeyse 20 yıldan beri iş başında, madem yapacak niçin bugüne kadar bekledi? Üstelik yetkinin kendilerinde olmadığı, Danıştay'ın söz sahibi olduğu söyleniyor. Madem konu hukuki bir konu, niçin kamuoyu ile hukuk karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor.
Dünyalık adına kutsallarımızla oynanmamalıdır.
- 41 maddede 'BTP'ye Evet' demenin gerekçeleri / 30.03.2024
- Yine ikilem yine istismar / 18.03.2024
- Ekonomik gerçekler ve beklentiler / 11.03.2024
- Partilerin mesajı ve seçmenin sınavı / 10.03.2024
- Vatandaşın çığlığına kim cevap verecek / 09.03.2024
- Yerel seçimlerde emeklilerin tercihi ne olacak? / 29.02.2024
- BTP, güçlü bir alternatif / 23.02.2024
- Belediyecilik: Yol mu, su mu yoksa daha fazlası mı? / 16.02.2024
- Deprem öldürmez, ihmal öldürür! / 09.02.2024