Geçen hafta diyalogcu bir yazar olan "İsmi Lazım Değil", misyonerlikle ilgili bir makale yazdı.
Makaleyi okuduğumda şu soruyu kendime sorma ihtiyacı hissettim, İsmi Lazım Değil gerçekten bu anlattıklarına kendisi inanıyor mu?
Diyalogcu yazarımız, öncelikle misyonerlerin 500 yıldan beri topraklarımızda faaliyet gösterdiklerinden, hatta 1910 yılında Osmanlı sınırları içinde Amerikan kolejlerinin sayısının 490 civarında olduğundan bahsediyor.
Bundan niye bahsettiğini yazının devamında anlıyorsunuz, bugünkü misyonerlik faaliyetlerini normal göstermek için.
Şimdi bu yazarımıza ve bunun gibi düşünenlere sormak lazım, Osmanlının Sevr noktasına gelmesine sebep olan bu misyonerlerin faaliyetleri değil miydi?
Bu misyonerlerin yıllar öncesinde siyasi amaçlı olarak attıkları fitne tohumları Osmanlıyı paramparça etmemiş miydi?
Kurtuluş Savaşı öncesi birçok ayaklanmanın, isyanın çıkış noktası bu misyonerlerin faaliyetleri değil miydi?
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk, niçin bu misyonerlerin faaliyetlerini yasaklamıştı? Hatta Bursa'da iki gencimiz Hıristiyan oldu diye bir okulu kapatmamış mıydı? Ne çabuk unutuyoruz?
Yazarımızın mantığı şu: "Bu misyonerlik faaliyetleri bugün ilk değil ki, dün de vardı". Tamam da Sayın yazar, dün bu faaliyetler Osmanlıyı yıktı. Bu gerçeği bildiğine göre şimdi ne demek istiyorsun?
İsmi Lazım Değil yazarımız bu milletin kolay kolay din değiştirmeyeceğini söyleyerek, eski bir dışişleri bakanının şu ifadelerini aktarıyor "Ben yıllarca yurtdışında görev yaptım, üstelik Avrupa'ya bizi temsilen işçilerimiz gitti, Hıristiyan olan tek bir Türk hatırlamıyorum".
Burada öncelikle şunu ifade etmeliyiz, misyonerlik faaliyetleri dini amaçlı değil, tamamen siyasi amaçlıdır. Batılı ülkeler silahla, askerle işgal edemedikleri topraklardaki direnişi kırmak ve milleti bölük pörçük etmek için önce misyoner ajanlarını göndermişlerdir.
Afrika'nın Hıristiyanlaştırılması, Osmanlı'nın parçalanması buna örnektir.
Afrikalı bir yazarın sözleri konumuza ışık tutmaktadır:
"Batılı misyonerler bize geldiklerinde elimizde pamuğumuz, toprağımız vardı, onların elinde ise İncil vardı. Bize gözlerinizi yumun dediler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde ise pamuğumuz ve toprağımız vardı.
Sayın diyalogcu yazarımıza ve de dışişleri eski bakanımıza şunu ifade etmek istiyorum ki, Batılılar bırakın Avrupa'da, Amerika'da yaşayan Türkleri ve diğer Müslümanları Hıristiyan yapmayı, kendi insanına bile Hıristiyanlığı anlatmıyor.
Kendi insanları her geçen gün dinden daha fazla uzaklaşıyor, seninle niye uğraşsın. Zaten gayesi Hıristiyanlığı yaşamak ve yaşatmak değil ki. Gaye Hıristiyanlığı ve misyonerliği kullanarak siyasi hedeflerine ulaşmak.
Batı bu sebeple, kendi topraklarındaki cemaati kalmayan kiliselerini Türklere satarken, bizim topraklarımızda fazlasıyla kilise açmaya çalışıyor. Hadi onların gayesi belli de, bizim diyalogcularımıza ve de hükümetimize ne oluyor?
İsmi Lazım Değil diyalogcu yazar, misyonerlik tehlikesini ifade edenlerin samimi olmadıklarını, dinimizin ihyasını ağızlarına bile almadıklarını ifade ediyor.
Birincisi, misyonerlik tehlikesini bu ülkede yıllarca gündem edenler dinini, milletini, vatanını ve de bayrağını seven insanlar.
İkincisi, sonradan fark edenler ise dini duyarlılıkları olmadığı halde ülkenin ulusal çıkarlarını tehdit ettiğinden dolayı misyonerliğe karşı çıkıyorlar.
Sonradan fark edenler, Prof. Dr. Haydar Baş Beyin yıllar önce ifade ettiği "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür. Milli bütünlüğümüz ise dini bütünlüğümüzdür" gerçeğini yeni kavramış olacaklar ki feveran etmeye başladılar, "din elden gidiyor" diyerek beyanat veriyorlar.
Diyalogcu yazarımız bir de utanmadan bir taraftan milletin patır patır Hıristiyan olmasının bu milletin zaafı olduğunu söylerken diğer taraftan misyonerlik faaliyetlerine karşı çıkanların 200-250 kişi ile sınırlı olduğunu söylüyor.
Sayın yazarımıza şunu sormak lazım, sen hangi taraftansın?
Hocanın evine bir gün hırsız girmiş, değerli eşyalarını çalmış. Hoca'nın komşuları gelip gelip "hoca sen şöyle yapsaydın bu olmazdı, böle yapsaydın olmazdı" diyerek hocayı eleştirmişler. Canı sıkılan hoca "Yahu bu hırsızın hiç mi kabahati yok, deminden beri hep beni eleştiriyorsunuz" demiş.
Sayın yazar bu millet değerlerine hakkıyla sahip çıkamadığından dolayı suçlu da, misyonerlerin, imanımızı çalanların ve de sizin gibi misyonerliğe çanak tutan diyalogcuların hiç mi kabahati yok?
Osmanlının son zamanlarında da bazı aydın ve Batı hayranı geçinenler Türk milletinin artık bittiğini kabul ediyorlardı, ama bu millet sömürüye, misyonerliğe, Batı işgaline nasıl tepki koyduğunu Kurtuluş Savaşında gösterdi.
Sayın yazar, sen hala 200-250 kişiyle sınırlı olduğunu zannet, yakında millet size ve sizin gibilere cevabını verecektir.
Makaleyi okuduğumda şu soruyu kendime sorma ihtiyacı hissettim, İsmi Lazım Değil gerçekten bu anlattıklarına kendisi inanıyor mu?
Diyalogcu yazarımız, öncelikle misyonerlerin 500 yıldan beri topraklarımızda faaliyet gösterdiklerinden, hatta 1910 yılında Osmanlı sınırları içinde Amerikan kolejlerinin sayısının 490 civarında olduğundan bahsediyor.
Bundan niye bahsettiğini yazının devamında anlıyorsunuz, bugünkü misyonerlik faaliyetlerini normal göstermek için.
Şimdi bu yazarımıza ve bunun gibi düşünenlere sormak lazım, Osmanlının Sevr noktasına gelmesine sebep olan bu misyonerlerin faaliyetleri değil miydi?
Bu misyonerlerin yıllar öncesinde siyasi amaçlı olarak attıkları fitne tohumları Osmanlıyı paramparça etmemiş miydi?
Kurtuluş Savaşı öncesi birçok ayaklanmanın, isyanın çıkış noktası bu misyonerlerin faaliyetleri değil miydi?
Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk, niçin bu misyonerlerin faaliyetlerini yasaklamıştı? Hatta Bursa'da iki gencimiz Hıristiyan oldu diye bir okulu kapatmamış mıydı? Ne çabuk unutuyoruz?
Yazarımızın mantığı şu: "Bu misyonerlik faaliyetleri bugün ilk değil ki, dün de vardı". Tamam da Sayın yazar, dün bu faaliyetler Osmanlıyı yıktı. Bu gerçeği bildiğine göre şimdi ne demek istiyorsun?
İsmi Lazım Değil yazarımız bu milletin kolay kolay din değiştirmeyeceğini söyleyerek, eski bir dışişleri bakanının şu ifadelerini aktarıyor "Ben yıllarca yurtdışında görev yaptım, üstelik Avrupa'ya bizi temsilen işçilerimiz gitti, Hıristiyan olan tek bir Türk hatırlamıyorum".
Burada öncelikle şunu ifade etmeliyiz, misyonerlik faaliyetleri dini amaçlı değil, tamamen siyasi amaçlıdır. Batılı ülkeler silahla, askerle işgal edemedikleri topraklardaki direnişi kırmak ve milleti bölük pörçük etmek için önce misyoner ajanlarını göndermişlerdir.
Afrika'nın Hıristiyanlaştırılması, Osmanlı'nın parçalanması buna örnektir.
Afrikalı bir yazarın sözleri konumuza ışık tutmaktadır:
"Batılı misyonerler bize geldiklerinde elimizde pamuğumuz, toprağımız vardı, onların elinde ise İncil vardı. Bize gözlerinizi yumun dediler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde ise pamuğumuz ve toprağımız vardı.
Sayın diyalogcu yazarımıza ve de dışişleri eski bakanımıza şunu ifade etmek istiyorum ki, Batılılar bırakın Avrupa'da, Amerika'da yaşayan Türkleri ve diğer Müslümanları Hıristiyan yapmayı, kendi insanına bile Hıristiyanlığı anlatmıyor.
Kendi insanları her geçen gün dinden daha fazla uzaklaşıyor, seninle niye uğraşsın. Zaten gayesi Hıristiyanlığı yaşamak ve yaşatmak değil ki. Gaye Hıristiyanlığı ve misyonerliği kullanarak siyasi hedeflerine ulaşmak.
Batı bu sebeple, kendi topraklarındaki cemaati kalmayan kiliselerini Türklere satarken, bizim topraklarımızda fazlasıyla kilise açmaya çalışıyor. Hadi onların gayesi belli de, bizim diyalogcularımıza ve de hükümetimize ne oluyor?
İsmi Lazım Değil diyalogcu yazar, misyonerlik tehlikesini ifade edenlerin samimi olmadıklarını, dinimizin ihyasını ağızlarına bile almadıklarını ifade ediyor.
Birincisi, misyonerlik tehlikesini bu ülkede yıllarca gündem edenler dinini, milletini, vatanını ve de bayrağını seven insanlar.
İkincisi, sonradan fark edenler ise dini duyarlılıkları olmadığı halde ülkenin ulusal çıkarlarını tehdit ettiğinden dolayı misyonerliğe karşı çıkıyorlar.
Sonradan fark edenler, Prof. Dr. Haydar Baş Beyin yıllar önce ifade ettiği "Dini bütünlüğümüz milli bütünlüğümüzdür. Milli bütünlüğümüz ise dini bütünlüğümüzdür" gerçeğini yeni kavramış olacaklar ki feveran etmeye başladılar, "din elden gidiyor" diyerek beyanat veriyorlar.
Diyalogcu yazarımız bir de utanmadan bir taraftan milletin patır patır Hıristiyan olmasının bu milletin zaafı olduğunu söylerken diğer taraftan misyonerlik faaliyetlerine karşı çıkanların 200-250 kişi ile sınırlı olduğunu söylüyor.
Sayın yazarımıza şunu sormak lazım, sen hangi taraftansın?
Hocanın evine bir gün hırsız girmiş, değerli eşyalarını çalmış. Hoca'nın komşuları gelip gelip "hoca sen şöyle yapsaydın bu olmazdı, böle yapsaydın olmazdı" diyerek hocayı eleştirmişler. Canı sıkılan hoca "Yahu bu hırsızın hiç mi kabahati yok, deminden beri hep beni eleştiriyorsunuz" demiş.
Sayın yazar bu millet değerlerine hakkıyla sahip çıkamadığından dolayı suçlu da, misyonerlerin, imanımızı çalanların ve de sizin gibi misyonerliğe çanak tutan diyalogcuların hiç mi kabahati yok?
Osmanlının son zamanlarında da bazı aydın ve Batı hayranı geçinenler Türk milletinin artık bittiğini kabul ediyorlardı, ama bu millet sömürüye, misyonerliğe, Batı işgaline nasıl tepki koyduğunu Kurtuluş Savaşında gösterdi.
Sayın yazar, sen hala 200-250 kişiyle sınırlı olduğunu zannet, yakında millet size ve sizin gibilere cevabını verecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- “Cezasızlık algısı” iktidara yakın olanlarda var! / 03.06.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025
- Yüksek faizle üretim ekonomisi olmaz, işsizlik azalmaz! / 31.05.2025
- ‘Anayasanın hangi maddesi?’ dendiğinde İmralı’dan ses geliyor / 30.05.2025
- Siyasetin gündemi farklı, milletin gündemi farklı... / 29.05.2025
- Dedeağaç’taki NATO tatbikatı, milli güvenlik sorunu / 28.05.2025
- BOP’a göre demokrasi, ‘parçalamak’ demek / 27.05.2025
- Suriye aynasında Türkiye’yi görebilmek! / 24.05.2025
- Milyonlarca gencimiz boşta geziyor / 21.05.2025
- 19 Mayıs: Türk milletinin umudunun yeşerdiği gün / 20.05.2025
- Korucularımıza çok şeyler borçluyuz / 17.05.2025