Yahudiler, kendilerine en büyük iyiliği yapan Müslümanlara, en büyük kötülüğü yaptı ve halen de yapmaktadırlar. Siyonist Yahudiler, terör, suikast, gasp ve işgalle Müslümanların bağrına hançer gibi saplayarak, İsrail devletini kurdular. O devleti kurduktan sonra Müslümanlara karşı kötülüklerini daha çok artırdılar. Dünyada eşi ve emsali duyulmamış kötülükleri Müslümanlara reva gördüler. Bundan dolayı Müslümanlar da haklı olarak bir İsrail karşıtlığı oluşmuştur. Bu karşıtlık, bizzat Yahudiliğe değil, yapılan kötülüğedir. Çünkü Müslümanların herhangi bir ırka ve dine, özel bir kini, zıtlığı ve karşıtlığı olamaz. İslâm ülkelerindeki bazı liderler, söz konusu İsrail karşıtlığını istismar ediyor, onu kullanarak Müslümanların sevgisini ve desteğini kazanmaya çalışıyorlar. Daha doğrusu sahte İsrail karşıtlığıyla Müslümanları aldatıyor, yani ikiyüzlü davranıyorlar. Sözde, halktan daha çok İsrail karşıtlığı sergiliyorlar, gerçekte ise İsrail politikalarına destek veriyorlar. Örnek mi istiyorsunuz? Yüzlercesi verilebilir. Onları saymaya ve dökmeye gerek yok. Bu konuda değişmez ölçü şudur: "ABD ile dost olan İsrail karşıtı olamaz." Sözünü ettiğimiz liderlere bakınız, hepsi ABD'nin dostudur. Onun bir dediğini iki etmezler. Ama öte yandan İsrail'e ateş püskürürler. İşte bu, tam bir sahtekârlık ve hilekârlıktır. "ABD dostu, İsrail karşıtı olamaz" ölçüsü, şu gerçeğe dayanır: Bilindiği üzere ABD yönetimine Yahudiler egemendir. Onun için ABD'nin temel politikası, Yahudi çıkarlarını ve dolayısıyla İsrail'i korumaktır.Yahudilerin hiçbir kısıtlama olmaksızın Amerikan topraklarına kabul edilmelerine karşı çıkan Anayasa Danışma Meclisi üyesi Benjamin Franklin, bugün ABD'nin içine düştüğü durumu, yıllar öncesinden şöyle haber veriyordu: "Beyler, Yahudilerin belli sayılarda bulundukları ülkelerde ahlâkı bozdukları, ticareti ellerine geçirdikleri, kendilerini çoğunluktan ayrı tutarak asimile olmadıkları bilinir? Yahudiler, yaşadıkları ülkeleri finansal olarak sömürürler? Yahudilerin ülkemize girişlerine izin verilirse, 200 yıl içinde bu insanların Amerikan halkının kanlarıyla kurduğu ülkeyi ele geçirerek özgürlüğümüzü tehlikeye atacağı bilinmelidir. Bu halkı, Amerika'dan uzak tutmazsanız, 200 yıl sonra torunlarınız tarlalarda çalışırken, onlar servetlerine servet katacaklar ve torunlarınız mezarlarınızda size lânet okuyacaktır." Franklin, bu gerekçeleri ileri sürerek, Yahudilerin Amerika'ya girişlerinin anayasa ile yasaklanmasını talep etmiştir. Şimdi, Amerikan ulusalcıları, Franklin'in öngörüsüne hayran kalıyor ve onu hayırla yâd ediyorlar. Franklin'in dediği gibi gerçekten Yahudiler, ABD'yi içten teslim almış ve kendi emelleri doğrultusunda yönlendiriyorlar. O bakımdan ABD ile dost olan liderler, ne kadar İsrail karşıtı söylemlerde bulunurlarsa bulunsunlar, İsrail dostu ve onun politikalarının uygulayıcısıdırlar. İslâm coğrafyasındaki gelişmeleri azıcık takip edenler, bunun pratik sonuçlarını açık seçik görebilir. Irak, Mısır, Libya ve Suriye'de yaşananları, Türkiye'deki 'Barış Süreci'ni, bu çerçevede değerlendirirsek, tüm gelişmelerin arkasında İsrail'in olduğu ayan beyan ortaya çıkar. Peki, ABD'nin, Türkiye'deki 'Barış Süreci'ni desteklemesinden ne anlamalıyız? Anlayacağımız şey şudur: Demek ki bu süreç, İsrail'in lehinedir. Bazıları, "barış için de hiç böyle söylenir mi?" diyebilirler. Evet, söylenir. Yahudiler, Siyon Protokolleri'nin 9. protokolünde şöyle derler: "Tüm devletlerde yaşayan halklar acı çektikçe barış için her şeylerini verecek hale geleceklerdir. Ama biz onlara kuracağımız dünya devletini ve hükümetini tanımadıkları sürece barış şansı tanımayacağız." Görülen o ki, Yahudilere göre barış, başta Müslümanlar olmak üzere diğer milletlerin kendilerine uşak edilmesiyle ancak gerçekleşir. Onun için barış kelimesini dillerinden düşürmeyenler, barış türküleriyle meydanları inletenler, yaptıklarını sorgulamalıdırlar. Kendi kendilerine "acaba hangi barışa doğru yol alıyoruz?" diye sormalıdırlar. Barış barış diyerek işin sonunda, Yahudilerin tuzağına düşme tehlikesi de vardır. Bunu gözden uzak tutmak büyük bir gaflettir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018