Diplomaside asıl konuşma eylemle olur. Söylem, eylemi haber vermek içindir. Bundan dolayıdır ki, eylemle desteklenmeyen hiçbir söylemi, hiçbir ülke kaale almaz. Dahası, eylemde bulunmayacağını ilân ettikten sonra, söylemi sertleştirmek, ülkeleri küçük, yöneticileri de komik duruma düşürür. Söz konusu İsrail gibi zulmü, terörü, şiddeti, kan akıtmayı bir inanç olarak benimseyen bir devlet ise, eylemle konuşmak kaçınılmazdır. Ne hikmetse, Türkiye dahil, Ortadoğu'da hiçbir ülke, İsrail ile eylemle konuşma yolunu seçmedi veya seçemedi. Söylemle işi geçiştirmeye çalıştılar. Ortadoğu ülkelerinden beklenen eylemi, ne gariptir ki, Venezüela ve Bolivya ortaya koydu. Halbuki, eylemle konuşma gücü ve kuvveti en yüksek olan ülke Türkiye idi. Türkiye, İsrail ile yapılan anlaşmalardan birini veya birkaçını iptal etmek şöyledursun, askıya aldığını duyursaydı, işler çok farklı seyrederdi. Çünkü Türkiye, İsrail için ABD ve İngiltere'den sonra en önemli ülkedir. Maalesef Türkiye hükümeti, Gazze katliamında kendinden bekleneni yapamamıştır.
İsrail, uluslararası hukuk, savaş suçu, insanlık suçu demeden, istediği şekilde katliamını yaptı, direnişle karşılaşınca da, tek taraflı olarak ateşkes kararı aldı. Hiçbir ülke çıkıp da, "bu yaptığın katliamların hesabını ver" diyemiyor. Gerçekten savaş suçu, insanlık suçu diye bir şey varsa, bu İsrail'e uygulanmalıdır. Sorarız, " İsrail'in yaptıkları, bu suçlardan sayılmıyorsa, hangi eylemler, savaş ve insanlık suçu sayılacaktır?". İsrail'in katliamları yanına kâr kaldığı içindir ki, İsrail fırsat buldukça bunları tekrarlıyor. Nitekim, bugüne kadar hep böyle olmuştur. İsrail, 1982 yılında Lübnan işgalinde 17 bin 500 kişiyi, Sabra Şatilla'da 1700 kişiyi katletti. İsrail, tarihi katliamlarla doludur. Onu böylesine cesaretlendiren, pervasızlaştıran, dış dostlarından başka, Ortadoğu'daki gizli dostlarıdır. Meselâ Fas kralı Hasan, İsrail'in bu gizli dostlarından biri idi. Fas'ta Mossad'a üs kurma izni veren kral Hasan, 30 yıl İsrail ile işbirliği yaptı. Ama söylemleriyle İsrail düşmanlarının safında yer alıyordu. Bunu ancak kral Hasan öldükten sonra anlayabildik. Fas kralı Hasan'ın rolünü oynayan insanlar bitti mi? Bitseydi, İsrail, bu katiamları asla yapamazdı. İşte size yalanlanmayan bir haber: Amerikan Beyrut Üniversitesi öğretim üyelerinden Charles Harb, İsrail, Hizbullah'a saldırdığında şöyle demişti: "İsrail saldırısını, Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün destekliyor, bu devletler, ABD ve İsrail ile gizli anlaşma yapmışlardır". Aynı gizli anlaşmada Hamas'ın yer alıp almadığını, yaşananlara bakarak anlamak çok mu zor? Basiret gözüyle bunu göremeyenlere yazıklar olsun! Başbakan Erdoğan'ın, Gazze katliamı başlar başlamaz, bu ülkeleri ziyaret etmesi manidar değil mi? Peki, ziyaret etti de ne oldu? Bir sonuç çıktı mı? Müslümanların bu hali, yabancıları da şaşırtıyor. İngiliz parlamenter George Gallowvay, "bir milyar yediyüz milyonluk İslâm aleminin beş milyonluk İsrail ile baş edememesini anlayamadığını" söylüyor ve şu soruyu soruyor: "Kudüs işgal altındadır ve İslâm devletleri de bu işgali bildikleri halde, İsrail ile neden temas kuruyorlar?". Demek ki, İsrail ile temaslar kesildiğinde, yani eyleme geçildiğinde, İsrail'in kendine geleceğini, yabancılar da görüyor.
İsrail'e nasıl "dur" denileceğini tarihi bir olayla nakletmek gerekir. Olay şöyledir: Osmanlı döneminde Mısır valisi Kahire'de gezerken şu manzarayla karşılaşır. Bir Yahudi, elindeki bıçakla 10 Arap'ı önüne katmış kovalıyor, bir binanın etrafında dönüyorlar. Vali, yanında bulunan bir Türk'e, "git, o bıçağı Yahudinin elinden al" der. Türk, koşarak gider ve Yahudiye, kararlı ve çok sert bir şekilde, "bıçağı ver!" diye bağırır. Yahudi, o sert bağırma karşısında korkar ve bıçak elinden yere düşer. Türk, yere düşen bıçağı alıp valiye getirir. Vali, Yahudiden kaçan Arapları yanına çağırır ve onlara şöyle der: "Bu Türk gibi kararlı ve sert olmazsanız, Yahudiler sizi yeriniz ve yurdunuzdan da kovar". Ortadoğu'da meydana gelen olaylar, bu valimizin yıllar öncesinden haber verdiği gibi cereyan etmedi mi? Öyleyse, çözüm de valimizin dediğidir. Yani, o Türk'ün tavrını gösterebilecek bir devletin, daha doğrusu -devlet var da- devlet yöneticisinin ortaya çıkıp, İsrail'e "dur" demesi gerekiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018