2021'in son günü, öğle saatlerinde "401 isimsiz kadın cinayete kurban gitti" diye başlamıştım yazmaya. Saatler gece yarısı olmadan katliamın boyutu 404 kadına ulaştı.
Peki ne oldu, ne oldu da erkekler çıldırdı?
Kadınlar öldürülüyor, terör gibi, katliam gibi kadınlar durmadan öldürülüyor. Ve cinayetlerin önüne geçilemiyor.
Gelin toplumsal bir yara haline gelen kadın cinayetlerini önlemek için, toplumu biraz daha temel bir bakış açısı ile değerlendirelim.
Her toplumun bir yapısı vardır. Bizim toplumumuzun da bir yapısı vardı ve maalesef bu yapıyla bilinçsizce oynandı.
2001'de Prof. Dr. Haydar Baş'ın meydanlardan yaptığı uyarılar hala kulaklarımızda. AB yolunda verilecek tavizlerin, başımıza getireceği felaketleri tek tek anlatıp uyarmıştı aslında. Şimdi bu tavizlerin toplumdaki yansımalarını görüyor, engel olamıyoruz.
Hükümetin ilk icraatı köylü nüfusu azaltma projesiydi. İktidara geldiklerinde yedi buçuk milyon tarımla uğraşan insanımız vardı. Bugün beş yüz bin civarında tarım köylümüz kaldı.
Bunun anlamı ne? İnsanımız toprağında karnını doyuramaz oldu, çaresizlik içinde köyünü terk etmek zorunda kaldı.
Son yirmi yılda şehir ve ilçe merkezlerinde yaşayan insan oranı %95'lere ulaştı. Savrulduk toprağımızdan köyümüzden savrulduk. Bu olayın bir yüzü.
Bir diğeri, iktidarımız sınırsız bir şekilde mültecilere kapılarımızı açtı. Özellikle büyük şehirlerde artan yabancı nüfus, insan yapısını kendi toplumsal anlayışımızdan çok uzaklaştırdı. O toplumun da kendi ülkesinde bir yapısı sınırları vardı elbet, ama kimsenin kimseyi tanımadığı bambaşka bir ülkede insanların sınırlarını ve ölçülerini korumasını beklemek hayalperestlik değil mi?
Tedbirsizce yapılan bu uygulamanın faturasını birlikte ödüyoruz. 10 yıldır iç içe büyüyen gençlerimiz var ve bu artık toplumsal bir gerçek.
Yanlış anlaşılmasın kimseyi ortada bırakalım, botlarda ölüme terk edelim demiyoruz. Ama Genel Başkanımız Hüseyin Baş'ın söylediği gibi, mülteci sorununu, ayrı bir ortamda ihtiyaçlarını giderip misafir ederek devlet eliyle çözmemiz gerekirdi, milyonlarca insanı insanımızın arasına kontrolsüzce salarak değil.
İlk konumuza dönecek olursak, köylerden kentlere karnını doyurmak için çaresizce savrulan insanımızın kentte de çoluk çocuğunun karnını doyuracak tatmin edici bir işi olamadı maalesef.
Büyüklerin tecrübesinden istifade etme durumu ortadan kalktı. Yaşlıların dahi yaşamak için çalışması lazım.
Şirinevler meydanda küçük hediyelikler satan birinden bahsetmişti oğlum. Belki onun gibi on binlerce insandan sadece biri aslında. "Tezgâhı açamadığım gün akşama evde yemeğim yok" diyen yetmiş yaşlarında bir abi. Kurduğu cümle toplumun geldiği durumun özeti gibi.
Aileyi sevgisiyle bir arada tutacak, kuşatıp yönlendirecek, hataları önceden sezip tedbir alacak, gerekirse uyaracak, nasihat edecek ebeveyne baba, torunlara dede rolü, bitmeyen ekmek kavgasının kurbanı oldu. Toplum tam anlamıyla savruldu.
Aile, çocuğun yeşerdiği dâhinin, âlimin ya da zalimin katilin yetiştiği yer. Ve karakterlerin oluşmasında ilk altı yıl çok önemli. Ailede erdemler önemini kaybetti, para kazanma arzusu ana mesele oldu. Anne çalışmaya mecbur, baba çalışmaya mecbur yeter ki iş olsun. Yeter ki iş olsun dedik ya asgari ücretli sigortalı bir iş. Ya da vasıflı ve şanslıysan asgari ücretin belki az üstü. Peki bu, insanca yaşamak, aile ile vakit geçirmek, kendini geliştirmek, çocuk yetiştirmek için yeterli mi?
Asgari ücretin ne olduğu belli değil maalesef. Asgari geçim denilen şey ne ise hükümetin belirlediği hatta muhalefet partilerinin dahi önerdiği miktarlar yoksulluk sınırının çok altında. Yani sanki ölmesin millet ama yaşamaya ve düşünmeye de vakti olmasın der gibi. Tabi bu da beraberinde büyük bir tatminsizliği getirdi.
Bu ülkede yoksulluk sınırı üzerinde bir asgari ücret projesi olan tek lider Prof Dr. Haydar Baş oldu ama fırsat vermedik.
Gençler, sınavlarla hayattan koparıldı, daha kötüsü istediği hedefe ulaşmak için arkadaşlarını geçmek zorunda bırakıldılar. En tabi hakkı olan eğitim hakkını elde etmek için acımasız bir mücadele. Sınavsız üniversiteye de kulaklarımızı tıkadık.
Aileler evlatlarına hayatlarının gayesi olarak iyi bir işe girmeyi kodladılar ama bu kodlar kısa yoldan para kazanmak ya da yurt dışına kaçmak gibi kendi uzantılarını oluşturdu.
Hayatın her alanında tatminsizlik.
Ekonomik güçlükler yüzünden bitmek tükenmek bilmeyen kavgalar, parçalanan aileler, cinnet, kıskançlıklar ve önlenemeyen cinayetler.
Toplumu para denen kâğıda kurban ettik. Hasta insanlar yok mu elbette var ve aileler çocuklarının hasta olduğunu vaktinde fark edip tedavi ettirecek ne paraya ne zamana sahip maalesef.
Ama nereye baksanız hangi konuyu ele alsanız ekonomik tablonun başka bir çarpık yansıması var toplumda.
Sonuç olarak şunu çok net bir şekilde söyleyebiliyoruz ki kadın cinayetlerini engellemek istiyorsak öncelikle insanımızı insanca yaşattığımız sağlıklı bir ortam oluşturmak, sosyal devletin gereklerini yerine getirip insanımıza sahip çıkmak zorundayız.
Bağımsız Türkiye Partisi'nin parti programını oluşturan Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projeleri hem bunu temin etmek içindir, hem de bunu sağlayabilecek tek sistemdir.
Putin dünyayı arayıp-tarayıp bulduğu Milli Ekonomi Modeli'nin halkı için ne kadar önemli olduğunu, danışmanına Duma'da kendi adına yaptırdığı konuşma ile dünyaya ilan etmişti. Ve karnını doyurmak için başka ülkelere savrulan halkını, Milli Ekonomi Modeli ile topladı.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın "Ev Hanımı Maaşı" projesi kadının evde yaptığı işlerin somut bir şekilde değer gördüğü dünyada ilk ve tek gerçek çözümdür. Uygulama fırsatı verirsek, bu hem kadının ailedeki yerini devlet desteği ile güçlendirecek, hem de çaresizlik yüzünden katlanılan şiddet olaylarında kadına ekonomik özgürlük sağlayacak.
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın aynı temel prensipten hareketle hatırlattığı gibi, her şeyin bir bedeli var da anne sütünün niye bedeli yok? Satın aldığımız her hizmetin oldukça yüksek bir bedeli var ama kadının büyük bir özveriyle yaptığı her şey ücretsiz ve maalesef çoğu zaman değersiz.
Hâlbuki kadın anne olmak istediği zaman bıraksak doya doya anne olsa, evladını kucaklayıp kalbindeki sevgiyi sınırsızca aktarsa ona, para ve gelecek endişesi taşımadan aktarsa, o çocuk bir kadına el uzatabilir mi?
Canı gönülden "kadın cinayetlerine hayır" ama 2022'de, 2023'te de aynı sorunu ve belki oluşacak daha başka çarpıklıkları konuşmak istemiyorsak, Atatürk'ün torunlarını paranın esaretinden kurtarmak zorundayız.
Bunun bakan değiştirerek, faiz artırarak faiz düşürerek çözülmediği ortada. Ekonomiye bambaşka bir yaklaşım getirip, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın söylediği gibi ekonomik sistemi değiştirmeliyiz.
Artan faturalar maaşları eve girmeden bitirirken, kadının yaptığı hiçbir işin devlette bir karşılığı yokken, insanlar ihtiyaçları yüzünden birbirini yerken ne sağlıklı nesiller yetiştirebilir ne de kadın cinayetlerini önleyebiliriz.
Kadının değer gördüğü, meclisimizde sahip olduğu güzel özellikleri ile söz sahibi olduğu ve cinayetlerin son bulduğu günlerin yakın olması dileği ile #Varbihayalimiz.
- Fenerbahçe / 23.09.2025
- Kimliğimiz en büyük gücümüzdür / 09.04.2025
- Kurban Bayramı notları / 18.06.2024
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022





























































































