Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kuruluşların dayattıkları 'Kalkınma Modelleri', aslında sömürü düzeninin devamı sağlamaktadır. İlkönce şu tespiti yapalım: Bu kuruluşların dayattıkları modellerle kalkınmak mümkün değildir. Olsa olsa büyüme olabilir, ama kalkınma asla. Yeri gelmişken, 'büyüme' ile 'kalkınma' arasındaki farkı da vurgulayalım. Büyüme, GSMH'nın artış oranıdır. Bu, hangi yolla sağlanırsa sağlansın, büyümüş olursunuz. Kalkınma, büyüme ile ilişkilidir. Büyüme, olmaksızın, kalkınma olmaz. Ancak, büyüme yapısal değişikliği göz önünde bulundurmaz. Kalkınma, sadece sayısal değil, aynı zamanda nitelikseldir. Kalkınma yapısal değişikliği de içerir.Uluslararası kuruluşların, dayattığı modellerle dünyada kalkınmış bir tek ülke gösterilemez. Zaten, sözkonusu kuruluşların amacı, ülkeleri kalkındırmak değil, sömürmektir. Kalkınmak ve büyümek için dayattıkları modellere kısaca bakalım. Dayattıkları modellerden biri 'Borca Dayalı Kalkınma Modeli'dir. Bunu dayatmalarının sebebi şudur: ABD, boyattığı kâğıtlarla (dolarla), OPEC ülkelerinin petrolünü satın aldı. OPEC ülkeleri elde ettikleri bu petro-dolarları ABD ve Avrupa bankalarına yatırdı. Bankaların elinde yığılan paralar, dert olmaya başladı. Faizle para toplayıp satamayan bankalar, haliyle zarara girer. Ne yaptılar? Gelişmekte olan ülkelere 'Borca Dayalı Kalkınma Modeli' dayatarak, bu paraları faizle onlara verdiler. İyi de, bu yolla kalkınan ülke oldu mu? Hayır, olmadı. Ancak bazı ülkeler büyüme sağlayabildi. Onun için büyümeyi kutsallaştırdılar. Herşey büyüme için seferber edildi. Büyüme, bütün ekonomik sorunların çaresi olarak sunuldu. Büyümeden kim, ne pay alıyor, bu sorgulanmadı. 'Borçlanmaya Dayalı Kalkınma Modeli'ne göre, bir ülke ne kadar borçlanırsa, o kadar büyümesi gerekiyordu. Ülkemizde bu, her zaman gerçekleşmedi. Öyle oldu ki, borçlandık, fakat büyüyemedik, tam aksine bazan küçüldük. Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) dayattığı bir diğer model de 'İhracata Dayalı Büyüme Modeli' idi. Türkiye, bu modeli, 1980 yılından sonra tam anlamıyla benimsedi ve uyguladı. Bu modeli benimseyen ülkelerin cari işlem fazlası vermesi gerekiyordu. Örnek olarak Çin gösterilebilir. Bu model de Türkiye'de ters işledi. Zira sürekli cari açık verdik ve vermeye de devam ediyoruz. Halbuki, 'İhracata Dayalı Büyüme Modeli'ni benimseyen ülkelerde, ihracat, ithalattan her zaman fazla olması gerekiyor. Ama Türkiye'de tam aksi olmaktadır. Daha doğrusu, ihracatımız bile ithalatımıza bağlı. İthalat yapmadan ihracat yapamıyoruz. Bu modelin göz boyayan bir tarafı vardır. Sömürücüler, ihracat sektörü olarak, hantal sanayileri, en ağır işleri, işçileri sakatlayan, hasta eden sektörleri, geri kalmış ülkelere devrediyorlar. Geri kalmış ülkeler, bu sektörden çok zahmetle, az kâr elde ediyor. Bunu da kalkınma olarak algılıyor. Sömürücü ülkeler, bu sektörleri devrediyor, ama gücü elinde tutuyor. Tabiri caizse, geri kalmış ülkeyi, kalkınma oyunu ile oyalıyor, kendine mahkum ediyor. Sözün özü, dayatılan bu modellerle kalkınma olmaz. Küresel kriz, her ülkede bu modellerin tartışılmasına yol açtı. Artık birçok ekonomist, 'Borca Dayalı Kalkınma' ve 'İhracata Dayalı Büyüme' modellerinin 21. yüzyılda geçerli olmadığını söylüyor. Dahası, bazıları, bu modellerin Batının yeni sömürgeciliğinin bir parçası olduğunda hemfikir. Peki, bu görüşleri ileri sürenler ne öneriyorlar? Önerdikleri şu: 'İç Pazara Dayalı Kalkınma Modeli'. Diyorlar ki: "Kalkınma iç talebe dayalı olmalıdır. İhracata dayalı büyüme, fakirleştiren bir büyümedir. Başkalarının refahı için çalışmak demektir". Bu sözleri söyleyenlere, "sabahı şerifleriniz hayrolsun" demek gerekiyor. Dünyada esen 'Milli Ekonomi Modeli' rüzgârı, demek ki, bu kişilerin de kulağına dokunmuş. Birçok bilim adamının 'Milli Ekonomi Modeli'ni, 'Yegâne Kalkınma Modeli' olarak tanımlamaları boşuna mı idi? Evet, uluslararası kuruluşların dayattıkları modellerin hepsi, sömürge tipi kalkınma ve büyüme modelleridir. Ekonomide bağımsız olmak, kalkınmak ve büyümek istiyorsak, önümüzde tek yol vardır. O da 'Milli Ekonomi Modeli'nin önerdiği yoldur. Başka yolların hepsi, sömürü düzenine çıkmaktadır.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018