FASL-I MUHABBET / Ümit KAYAÇELEBİ
2 Ağustos 1914 Pazartesi sabahı uykusundan uyanan İstanbul halkı, duvarlarda kırmızı zemin üzerine yeşil bayrak resmedilmiş beyannamelerin asılmış olduğunu görmüşlerdi. Beyannamelerde: "Seferberlik var. Asker olanlar silah başına" yazılı idi. O gün askerlik şubeleri fedakâr Türk evlatları ile dolmuştu. Bunların arasında Kozanlı Saim de vardı.
Devrin padişahı Sultan Mehmed Reşat'ın harp iradesinde şunlar yazılıydı:
"Allah'ın inayeti, Peygamberimizin imdad-ı ruhanisi ile ordumuz düşmanlarımızı kahredecektir. Bu güne kadar karada ve denizde zabit ve asker kardeşlerimin gösterdikleri kahramanlıklar düşmanlarımızın perişan olacaklarına en büyük delildir. Ölümden kimse kurtulamayacaktır. Ne mutlu din ve vatan uğrunda şehit olanlara".
Kozanlı Saim, müessir bir sesle okunan bu beyannameyi dinlerken gözyaşlarını tutamamıştı. Arkadaşlarına:
-Biz de hemen cepheye gitmeliyiz, diyordu. 1915 yılı Şubat ayı başında bu arzusuna kavuşmuş 3. orduya mal edilmişti.
Kozanlı Saim Birinci Dünya Harbinin başından sonuna kadar, Asteğmen ve Üsteğmen olarak vazife görmüş, Kafkas ve Irak cephelerinde dövüşmüştü. Harp madalyası ile taltif edilmişti. Mütarekede terhis olmuş İstanbul'a gelerek, imtihanını vermiş, hukuk fakültesine girip mezun olup diplomasını almıştı. Kozan'a döndüğü zaman memleketini işgal altında bulmuştu. Fransızlar ve onlara dayanan Ermeni çetelerinin halka yapmış olduğu zulüm ve işkenceye tahammül edememişti.
-İşgale boyun eğmemeliyiz, diye mücadeleye atılmıştı. Fransızların meşru olmayan emirlerini protesto ediyor, Fransız kumandana, işgalin geçici olduğunu ve Kozan'ın hakiki sahibi Türklere iadesinin zamanı geleceğini söylemekten çekinmiyor, halkı vergi vermemeye teşvik ediyordu.
-Bunları nasıl olsa kovacağız, borçlarımızı o zaman kendi hükümetimize veririz, diyordu.
Kozan'daki Fransız kumandan, Saim'i tevkif altında Adana'ya göndermiş, hapishaneye attırmıştı. Saim hapishanedeki arkadaşlarına tesirli hitabelerde bulunmuş, onları ayaklandırmıştı.
Bir gün gardiyanlara hücum ederek ellerinden silahlarını almışlar fakat kaçamadan yakalanmışlardı. Fransız Albay Bremon Saim'i huzuruna getirterek bu gibi hareketlerden vazgeçerse kendisine para ile memuriyet vereceğini söylemişti. Saim, Bremon'un sözlerine sert bir eda ile şu cevabı vermişti:
-Ben düşmandan lutuf değil, zulüm beklerim. Ancak bu sayede vatanım daha çabuk kurtulur.
Bremon para ve memuriyet vaadi ile yola getiremediği Saim'i Kilikya sınırından çıkarmayı düşünmüş ve bir gün İstanbul'a gönderilmek üzere Mersin'den vapura bindirtmişti. Saim'in ayrılırken son sözü:
-Bremon'a söyleyiniz, yine geleceğim. Vatanımın kurtuluşuna dek ben bu hürriyet mücadelesinden asla ve asla vazgeçmeyeceğim, olmuştu.
İstanbul'a gelir gelmez, tekrar hemşehrileriyle temasa geçmiş, bir kolayını bularak kendisini Adana vilayeti sınırına yakın biryere tayin ettirmeye muvaffak olmuştu. Develi savcılığına atanmıştı. Vazifesine başlayınca bu havalide bulanan Kilikya Kuvva-i Milliye Kumandanı Binbaşı Kemal Doğan Bey'le işbirliğine başlamıştı.
"İyi insanlara Allah yardım eder" derler ya, Saim Haçin'e, şimdiki adı ile Saimbeyli kazası ile Kozan arasında bulunan Faka'ya kaymakam vekili olmuş, aynı zamanda bir Kuvva-i Milliye müfrezesinin başına geçmişti. Haçin'i kuşatmaya başlamıştı. Haçin, Kozan'dan yardım alamaz olmuştu. Saim bir kaç kez de fedakâr arkadaşları ile beraber Haçin'e baskın yaparak düşmana dehşete salmış bir defasında el bombalarıyla hücuma geçerek kasabanın içine kadar girmişti.
Nihayet Haçin'de bulunan ve Türk Milletine nankörlük eden Hıristiyanlar kasabayı boşaltarak dağlara kaçmışlardı. Bir kısmı Kozan'a kapağı güç atabilmişlerdi. Haçin'in kurtuluşu kâfi değildi. Doğduğu, büyüdüğü Kozan da kurtarılmalıydı. Saim'in cesaret ve kahramanlığı dillere destan olmuştu. En tehlikeli hareketlere pervasızca giriyordu. Kendisine ihtiyatlı olmasını tavsiye edenlere de:
-Akacak kan damarda durmaz, benim kanım vatan için akacaktır. Şimdiden helal olsun, diyordu.
Saim'in kuvvetleri gittikçe çoğalıyordu, sıra Kozan'a gelmişti. Bir çok emeklerden, fedakârlıklardan ve gayretlerden sonra da kurtarılmıştı. Fakat Çukurova'nın kutsal mücadelesi bitmemişti. Saim hissesine düşen vatan vazifesini yapacaktı. Yine bir gün yakınları:
-Saim bey, dediler. Hiç dikkat etmiyorsun. Ne olursun biraz etrafını kolla, düşman kurşunları senin tertemiz vücuduna değmesin.
Saim'in cevabı muhteşemdir:
-Ben şehit olursam, arkadaşlarımın arasından nice Saimler çıkacaktır.
Hakkı vardı. Kilikya'da kan ve ateş içinde bir kahramanlık destanı yazılıyordu. Nice fedakâr Saimler göğüslerini düşman kurşunlarına siper ediyorlardı.
Saim ve arkadaşları Fransızların Adana ile Halep arasındaki bağlantısını keseceklerdi. Bu çok önemli bir işti. Saim Bey, Mamure üzerine yürüdü. Göğüs göğüse savaşlardan sonra kasabaya girdi. Fakat bir el bombası ile şehit düştü.
Son sözleri şu olmuştu:
-Kanım vatanıma helal olsun.
Arkadaşları Saim'in mübarek nâşını Kozan'a getirdiler. Düşmandan kurtardığı Haçin şimdi onun adını, "Saimbeyli" adını taşımaktadır. Nur içinde yatsın. Ruhu şâd olsun.
2 Ağustos 1914 Pazartesi sabahı uykusundan uyanan İstanbul halkı, duvarlarda kırmızı zemin üzerine yeşil bayrak resmedilmiş beyannamelerin asılmış olduğunu görmüşlerdi. Beyannamelerde: "Seferberlik var. Asker olanlar silah başına" yazılı idi. O gün askerlik şubeleri fedakâr Türk evlatları ile dolmuştu. Bunların arasında Kozanlı Saim de vardı.
Devrin padişahı Sultan Mehmed Reşat'ın harp iradesinde şunlar yazılıydı:
"Allah'ın inayeti, Peygamberimizin imdad-ı ruhanisi ile ordumuz düşmanlarımızı kahredecektir. Bu güne kadar karada ve denizde zabit ve asker kardeşlerimin gösterdikleri kahramanlıklar düşmanlarımızın perişan olacaklarına en büyük delildir. Ölümden kimse kurtulamayacaktır. Ne mutlu din ve vatan uğrunda şehit olanlara".
Kozanlı Saim, müessir bir sesle okunan bu beyannameyi dinlerken gözyaşlarını tutamamıştı. Arkadaşlarına:
-Biz de hemen cepheye gitmeliyiz, diyordu. 1915 yılı Şubat ayı başında bu arzusuna kavuşmuş 3. orduya mal edilmişti.
Kozanlı Saim Birinci Dünya Harbinin başından sonuna kadar, Asteğmen ve Üsteğmen olarak vazife görmüş, Kafkas ve Irak cephelerinde dövüşmüştü. Harp madalyası ile taltif edilmişti. Mütarekede terhis olmuş İstanbul'a gelerek, imtihanını vermiş, hukuk fakültesine girip mezun olup diplomasını almıştı. Kozan'a döndüğü zaman memleketini işgal altında bulmuştu. Fransızlar ve onlara dayanan Ermeni çetelerinin halka yapmış olduğu zulüm ve işkenceye tahammül edememişti.
-İşgale boyun eğmemeliyiz, diye mücadeleye atılmıştı. Fransızların meşru olmayan emirlerini protesto ediyor, Fransız kumandana, işgalin geçici olduğunu ve Kozan'ın hakiki sahibi Türklere iadesinin zamanı geleceğini söylemekten çekinmiyor, halkı vergi vermemeye teşvik ediyordu.
-Bunları nasıl olsa kovacağız, borçlarımızı o zaman kendi hükümetimize veririz, diyordu.
Kozan'daki Fransız kumandan, Saim'i tevkif altında Adana'ya göndermiş, hapishaneye attırmıştı. Saim hapishanedeki arkadaşlarına tesirli hitabelerde bulunmuş, onları ayaklandırmıştı.
Bir gün gardiyanlara hücum ederek ellerinden silahlarını almışlar fakat kaçamadan yakalanmışlardı. Fransız Albay Bremon Saim'i huzuruna getirterek bu gibi hareketlerden vazgeçerse kendisine para ile memuriyet vereceğini söylemişti. Saim, Bremon'un sözlerine sert bir eda ile şu cevabı vermişti:
-Ben düşmandan lutuf değil, zulüm beklerim. Ancak bu sayede vatanım daha çabuk kurtulur.
Bremon para ve memuriyet vaadi ile yola getiremediği Saim'i Kilikya sınırından çıkarmayı düşünmüş ve bir gün İstanbul'a gönderilmek üzere Mersin'den vapura bindirtmişti. Saim'in ayrılırken son sözü:
-Bremon'a söyleyiniz, yine geleceğim. Vatanımın kurtuluşuna dek ben bu hürriyet mücadelesinden asla ve asla vazgeçmeyeceğim, olmuştu.
İstanbul'a gelir gelmez, tekrar hemşehrileriyle temasa geçmiş, bir kolayını bularak kendisini Adana vilayeti sınırına yakın biryere tayin ettirmeye muvaffak olmuştu. Develi savcılığına atanmıştı. Vazifesine başlayınca bu havalide bulanan Kilikya Kuvva-i Milliye Kumandanı Binbaşı Kemal Doğan Bey'le işbirliğine başlamıştı.
"İyi insanlara Allah yardım eder" derler ya, Saim Haçin'e, şimdiki adı ile Saimbeyli kazası ile Kozan arasında bulunan Faka'ya kaymakam vekili olmuş, aynı zamanda bir Kuvva-i Milliye müfrezesinin başına geçmişti. Haçin'i kuşatmaya başlamıştı. Haçin, Kozan'dan yardım alamaz olmuştu. Saim bir kaç kez de fedakâr arkadaşları ile beraber Haçin'e baskın yaparak düşmana dehşete salmış bir defasında el bombalarıyla hücuma geçerek kasabanın içine kadar girmişti.
Nihayet Haçin'de bulunan ve Türk Milletine nankörlük eden Hıristiyanlar kasabayı boşaltarak dağlara kaçmışlardı. Bir kısmı Kozan'a kapağı güç atabilmişlerdi. Haçin'in kurtuluşu kâfi değildi. Doğduğu, büyüdüğü Kozan da kurtarılmalıydı. Saim'in cesaret ve kahramanlığı dillere destan olmuştu. En tehlikeli hareketlere pervasızca giriyordu. Kendisine ihtiyatlı olmasını tavsiye edenlere de:
-Akacak kan damarda durmaz, benim kanım vatan için akacaktır. Şimdiden helal olsun, diyordu.
Saim'in kuvvetleri gittikçe çoğalıyordu, sıra Kozan'a gelmişti. Bir çok emeklerden, fedakârlıklardan ve gayretlerden sonra da kurtarılmıştı. Fakat Çukurova'nın kutsal mücadelesi bitmemişti. Saim hissesine düşen vatan vazifesini yapacaktı. Yine bir gün yakınları:
-Saim bey, dediler. Hiç dikkat etmiyorsun. Ne olursun biraz etrafını kolla, düşman kurşunları senin tertemiz vücuduna değmesin.
Saim'in cevabı muhteşemdir:
-Ben şehit olursam, arkadaşlarımın arasından nice Saimler çıkacaktır.
Hakkı vardı. Kilikya'da kan ve ateş içinde bir kahramanlık destanı yazılıyordu. Nice fedakâr Saimler göğüslerini düşman kurşunlarına siper ediyorlardı.
Saim ve arkadaşları Fransızların Adana ile Halep arasındaki bağlantısını keseceklerdi. Bu çok önemli bir işti. Saim Bey, Mamure üzerine yürüdü. Göğüs göğüse savaşlardan sonra kasabaya girdi. Fakat bir el bombası ile şehit düştü.
Son sözleri şu olmuştu:
-Kanım vatanıma helal olsun.
Arkadaşları Saim'in mübarek nâşını Kozan'a getirdiler. Düşmandan kurtardığı Haçin şimdi onun adını, "Saimbeyli" adını taşımaktadır. Nur içinde yatsın. Ruhu şâd olsun.