Sömürücülerin sömürülerinden kurtulmanın ilk adımı, ürettikleri kavramları kavramaktır. Çünkü sömürü düzenlerini kulağa hoş gelen, fakat içi boş olan kavramlar üzerine bina ediyorlar. Sonra da o kavramları, bilimsel bir kılıfa ve genel kabuller arasına sokuyorlar. Böylece sömürü kavramlarını sorgulanmaktan kurtarıyorlar. Bu tuzağa düşmemek için kendi kavramlarımızı kullanmaya özen göstermeliyiz. Zaten başka türlü ne medeniyetimizin değerlerini ifade edebiliriz, ne de sömürüye set çekebiliriz.
Sömürücülerin kavramları zehirli gıda gibidir. Yutanın, düşünce dünyasını allak bullak eder. Örnek olarak en masum görülen ve ekonomide sıkça kullanılan “az gelişmiş” veya “gelişmekte olan ülke” kavramlarını ele alalım. Sömürücülerin, bu kavramlarla kendilerini üstün gösterdiği, başkalarını aşağıladığı fark edilmiyor mu? Böyle bir ayırıma ne gerek var? Bunun yerine “sanayileşmekte olan ülke” kavramının kullanılması, gerçeğe daha uygun düşmüyor mu? Düşüyor, ama bu tercih edilmiyor. Çünkü bununla sömürgecilerin üstünlüğü yeterince vurgulanmıyor.
Sömürgeciler, sorgulanan ve yıpranan kavramlarını hemen değiştiriyor, yerine yenilerini sürüyorlar. Meselâ, “Avrupalılaşma” kavramı değiştirilenlerden biridir. Müslümanları, kendilerine benzetmeye çalışan Avrupalılar, ilkönce “Avrupalılaşma” kavramını ürettiler. Baktılar ki, bu kavrama itirazlar ve eleştiriler oluyor, onun yerine “Batılılaşma” kavramını gündeme getirdiler. Bir zaman sonra, “Batılılaşma” kavramı da, Müslümanlara onur kırıcı gelmeye başlayınca “modernleşme” kavramını ortaya attılar. Şimdilik kullanılan kavram budur.
Bakıyoruz, “Müslümanların modernleşmesi”, “İslâm ülkeleri ve modernleşme” başlıkları altında toplantılar ve paneller düzenleniyor. Görülen o ki, bu kavramın tutması için yoğun gayret sarf ediliyor. Bütün bunlar yapılıyor, ama modernleşme nedir, ne değildir, tam olarak izah edilemiyor. Daha doğrusu, ortaya bir ölçü konulamıyor. Modernleşme kavramı ile anlatılmak istenen ilmi ve teknolojik gelişme olsa, ne âlâ. Hâlbuki böyle bir şey yok. Batılılar, bir toplum, ne kadar değerlerini benimsiyorsa, onu o kadar modernleşmiş sayıyorlar. Bu da gösteriyor ki, modernleşme kavramı ile Avrupalılaşma ve Batılılaşma kavramları öz itibariyle aynıdır.
Kavram üretmek ve toplumlara kabul ettirmek çok mu önemli? Evet, çok önemlidir. Çünkü kavram üretemeyen, fikir de üretemez. Kavramlar fikirleri, fikirler de hayat tarzını oluşturur. Dolayısıyla kavram demek, hayat tarzı demektir. Bir başka deyişle kavramlar, dünya görüşünün temel taşlarıdır. Maalesef, bu konuda acınacak durumdayız. Bırakınız kavram üretmeyi, asırlarca kullanılan kavramlarımızı unuttuk, kimisini bilerek terk ettik, kimisinin de içini boşaltarak anlamını kaydırdık.
Kendi kavramlarıyla düşünemeyen toplumlar, milli bir düşünce üretemezler. Konfüçyüs, “Bir ülkeyi değiştirmek istiyorsanız, önce kelimelerini değiştiriniz” demiştir. İşte, Türkiye’ye karşı uygulanan politika da budur. Bu politika ile ülkemiz, Batılıların fikri istilâsına uğramıştır. Ancak, istisna kabilinden olumlu gelişmeler de var. Bunların başında Prof. Dr. Haydar Baş’ın kaleme aldığı “Milli Ekonomi Modeli” gelmektedir. “Milli Ekonomi Modeli”nin içeriği bir yana, sadece kavramı dahi büyük anlam ifade etmektedir. Kavram dahi üretemeyen bir ülkede, kavramı geçiniz, tez üretip dünyaya kabul ettirmek, takdire şayan bir iştir. Tabii ki anlayanlar için…
Sömürücülerin kavramları zehirli gıda gibidir. Yutanın, düşünce dünyasını allak bullak eder. Örnek olarak en masum görülen ve ekonomide sıkça kullanılan “az gelişmiş” veya “gelişmekte olan ülke” kavramlarını ele alalım. Sömürücülerin, bu kavramlarla kendilerini üstün gösterdiği, başkalarını aşağıladığı fark edilmiyor mu? Böyle bir ayırıma ne gerek var? Bunun yerine “sanayileşmekte olan ülke” kavramının kullanılması, gerçeğe daha uygun düşmüyor mu? Düşüyor, ama bu tercih edilmiyor. Çünkü bununla sömürgecilerin üstünlüğü yeterince vurgulanmıyor.
Sömürgeciler, sorgulanan ve yıpranan kavramlarını hemen değiştiriyor, yerine yenilerini sürüyorlar. Meselâ, “Avrupalılaşma” kavramı değiştirilenlerden biridir. Müslümanları, kendilerine benzetmeye çalışan Avrupalılar, ilkönce “Avrupalılaşma” kavramını ürettiler. Baktılar ki, bu kavrama itirazlar ve eleştiriler oluyor, onun yerine “Batılılaşma” kavramını gündeme getirdiler. Bir zaman sonra, “Batılılaşma” kavramı da, Müslümanlara onur kırıcı gelmeye başlayınca “modernleşme” kavramını ortaya attılar. Şimdilik kullanılan kavram budur.
Bakıyoruz, “Müslümanların modernleşmesi”, “İslâm ülkeleri ve modernleşme” başlıkları altında toplantılar ve paneller düzenleniyor. Görülen o ki, bu kavramın tutması için yoğun gayret sarf ediliyor. Bütün bunlar yapılıyor, ama modernleşme nedir, ne değildir, tam olarak izah edilemiyor. Daha doğrusu, ortaya bir ölçü konulamıyor. Modernleşme kavramı ile anlatılmak istenen ilmi ve teknolojik gelişme olsa, ne âlâ. Hâlbuki böyle bir şey yok. Batılılar, bir toplum, ne kadar değerlerini benimsiyorsa, onu o kadar modernleşmiş sayıyorlar. Bu da gösteriyor ki, modernleşme kavramı ile Avrupalılaşma ve Batılılaşma kavramları öz itibariyle aynıdır.
Kavram üretmek ve toplumlara kabul ettirmek çok mu önemli? Evet, çok önemlidir. Çünkü kavram üretemeyen, fikir de üretemez. Kavramlar fikirleri, fikirler de hayat tarzını oluşturur. Dolayısıyla kavram demek, hayat tarzı demektir. Bir başka deyişle kavramlar, dünya görüşünün temel taşlarıdır. Maalesef, bu konuda acınacak durumdayız. Bırakınız kavram üretmeyi, asırlarca kullanılan kavramlarımızı unuttuk, kimisini bilerek terk ettik, kimisinin de içini boşaltarak anlamını kaydırdık.
Kendi kavramlarıyla düşünemeyen toplumlar, milli bir düşünce üretemezler. Konfüçyüs, “Bir ülkeyi değiştirmek istiyorsanız, önce kelimelerini değiştiriniz” demiştir. İşte, Türkiye’ye karşı uygulanan politika da budur. Bu politika ile ülkemiz, Batılıların fikri istilâsına uğramıştır. Ancak, istisna kabilinden olumlu gelişmeler de var. Bunların başında Prof. Dr. Haydar Baş’ın kaleme aldığı “Milli Ekonomi Modeli” gelmektedir. “Milli Ekonomi Modeli”nin içeriği bir yana, sadece kavramı dahi büyük anlam ifade etmektedir. Kavram dahi üretemeyen bir ülkede, kavramı geçiniz, tez üretip dünyaya kabul ettirmek, takdire şayan bir iştir. Tabii ki anlayanlar için…
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018