Türkiye, gerçek misyonunu ne zaman idrak edecek ve ne zaman gerçekleştirecek? Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu gibi menfaat çatışmalarının hiç bitmediği bir coğrafyanın tam kalbinde bir ülke olarak kendinden bekleneni ne zaman yerine getirmeye başlayacak? Ne zaman dostların yüreğine su serpip, düşmanların yüreğini daraltacak hamleler yapmaya başlayacak? Üzerinde ve çevresinde oynanan oyunları ne zaman tam manasıyla kavrayıp karşılığını vermeye başlayacak? Biz hep tribünde mi olacağız? Sahaya inmek gibi bir alternatifimiz yok mu Allah aşkına, merak ediyorum!
Köklerinden kopmuş, mazisi ile olan köprülerini atmış, tarihine sırt çevirmiş bir ülke, değil dünyada, bölgesinde; kendi içinde bile etkin olamaz. Başkalarının okuyup dersler çıkardığı tarihimizi, biz okuyup ibret almış olsak, önce gerçekleşmiş hadiseler tekerrür etmezdi.
Buyurun 1. Dünya Savaşı'ndan önce ve özellikle savaş sırasında İngilizlerin karıştırdığı Ortadoğu'ya...
Osmanlı'nın son dönemlerinde, özellikle bu bölgedeki petrolün kokusunu almış olan "Üzerinde güneş batmayan" (!) devrin en büyük sömürge imparatorluğu İngiltere, Osmanlı tebaası Arapları Osmanlıya karşı kışkırtmıştı. Birtakım parlak vaatlerle kandırdığı Arapları, savaştan sonra irili ufaklı bir yığın devlete ayırdı. Bu arada kendi aralarında da hiçbir zaman halledemeyecekleri problemler meydana getirdi ki, onlar sürekli birbirleriyle didişirken, büyük devlet de rahat rahat dilediği gibi bölgede at oynatsın. "Böl, parçala, yut" mantığının iyi bir tezahürü...
Üzerinden geçen bunca zaman içerisinde oynanan oyun sürekli olgunlaştırılıp geliştirildi. Birbiriyle nifak halindeki bu devletlerin arasına bir de İsrail yerleştirildi. Bugüne geldiğimizde ise, uzun yıllardır süren oyunların olgunlaşmaya başlayan meyvelerini toplamak Amerika'ya nasip oldu! "İngilizlerin Arapları kullandığı gibi, Amerika da Kürtleri kullanıyor". Sırtlarını Amerika'ya dayamış olan Kürtler, ellerini kollarını sallayarak Kerkük'e giriyorlar. Girdiklerinin ertesi günü, geri çıkacakları söyleniyor. Madem geri çıkacaklardı, niye girmelerine göz yumuldu? Şimdilik verilen söz gereği Türkmenlerin canına dokunmuyorlar. Sadece tapulara, nüfus kayıtlarına dokundular; birkaç gün sonra -Amerika'nın uygun gördüğü birkaç gün sonra- "Bakın burada Türkmenler azınlıkta, burası Kürt bölgesi" diyebilmek için...
Biz ise elimizi kolumuzu bağlamış, Irak'taki köklerimizin yok edilme çabalarını sadece seyrediyoruz. Tıpkı 1949'daki Kerkük katliamında yaptığımız gibi. Saddam'ın Halepçe katliamında yaptığımız gibi... Ve diğer bizi ilgilendiren müdahale etmemizi gerektiren tüm hadiselerde yaptığımız gibi...
Bir zamanlar dünyaya adalet dağıtmış, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden de, Virginia İnsan Hakları Bildirgesi'nden de asırlarca önce gerçek insan haklarının ne olduğunu insanlığa öğretmiş bir milletin evladı olarak; bugünkü ataletimizden, sessizliğimizden utanç duyuyorum. Geleceğin tarihçileri, bugünkü utanç sayfalarımızı herhalde geçmişin şan ve şerefle dolu sayfaları yanına yakıştıramayacaklardır.
Türkiye'nin üzerinde çok büyük sorumluluklar var. Hem tarihinden gelen, hem de bölgede bulunduğu konum itibariyle üzerine yüklenmiş tarihi sorumluluklar... Hâlâ çok geç kalınmış olmadığını düşünüyorum. Türkiye artık küçük devlet kompleksinden sıyrılmalı, büyüklüğünün farkına varmalı ve kendisinden beklenenleri yerine getirmelidir.
Eğer bu tarihi fırsatı değerlendirip alnının akı ile üzerine düşeni yaparsa, herhalde makus talihimizi de yenmiş olacaktır.
Köklerinden kopmuş, mazisi ile olan köprülerini atmış, tarihine sırt çevirmiş bir ülke, değil dünyada, bölgesinde; kendi içinde bile etkin olamaz. Başkalarının okuyup dersler çıkardığı tarihimizi, biz okuyup ibret almış olsak, önce gerçekleşmiş hadiseler tekerrür etmezdi.
Buyurun 1. Dünya Savaşı'ndan önce ve özellikle savaş sırasında İngilizlerin karıştırdığı Ortadoğu'ya...
Osmanlı'nın son dönemlerinde, özellikle bu bölgedeki petrolün kokusunu almış olan "Üzerinde güneş batmayan" (!) devrin en büyük sömürge imparatorluğu İngiltere, Osmanlı tebaası Arapları Osmanlıya karşı kışkırtmıştı. Birtakım parlak vaatlerle kandırdığı Arapları, savaştan sonra irili ufaklı bir yığın devlete ayırdı. Bu arada kendi aralarında da hiçbir zaman halledemeyecekleri problemler meydana getirdi ki, onlar sürekli birbirleriyle didişirken, büyük devlet de rahat rahat dilediği gibi bölgede at oynatsın. "Böl, parçala, yut" mantığının iyi bir tezahürü...
Üzerinden geçen bunca zaman içerisinde oynanan oyun sürekli olgunlaştırılıp geliştirildi. Birbiriyle nifak halindeki bu devletlerin arasına bir de İsrail yerleştirildi. Bugüne geldiğimizde ise, uzun yıllardır süren oyunların olgunlaşmaya başlayan meyvelerini toplamak Amerika'ya nasip oldu! "İngilizlerin Arapları kullandığı gibi, Amerika da Kürtleri kullanıyor". Sırtlarını Amerika'ya dayamış olan Kürtler, ellerini kollarını sallayarak Kerkük'e giriyorlar. Girdiklerinin ertesi günü, geri çıkacakları söyleniyor. Madem geri çıkacaklardı, niye girmelerine göz yumuldu? Şimdilik verilen söz gereği Türkmenlerin canına dokunmuyorlar. Sadece tapulara, nüfus kayıtlarına dokundular; birkaç gün sonra -Amerika'nın uygun gördüğü birkaç gün sonra- "Bakın burada Türkmenler azınlıkta, burası Kürt bölgesi" diyebilmek için...
Biz ise elimizi kolumuzu bağlamış, Irak'taki köklerimizin yok edilme çabalarını sadece seyrediyoruz. Tıpkı 1949'daki Kerkük katliamında yaptığımız gibi. Saddam'ın Halepçe katliamında yaptığımız gibi... Ve diğer bizi ilgilendiren müdahale etmemizi gerektiren tüm hadiselerde yaptığımız gibi...
Bir zamanlar dünyaya adalet dağıtmış, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nden de, Virginia İnsan Hakları Bildirgesi'nden de asırlarca önce gerçek insan haklarının ne olduğunu insanlığa öğretmiş bir milletin evladı olarak; bugünkü ataletimizden, sessizliğimizden utanç duyuyorum. Geleceğin tarihçileri, bugünkü utanç sayfalarımızı herhalde geçmişin şan ve şerefle dolu sayfaları yanına yakıştıramayacaklardır.
Türkiye'nin üzerinde çok büyük sorumluluklar var. Hem tarihinden gelen, hem de bölgede bulunduğu konum itibariyle üzerine yüklenmiş tarihi sorumluluklar... Hâlâ çok geç kalınmış olmadığını düşünüyorum. Türkiye artık küçük devlet kompleksinden sıyrılmalı, büyüklüğünün farkına varmalı ve kendisinden beklenenleri yerine getirmelidir.
Eğer bu tarihi fırsatı değerlendirip alnının akı ile üzerine düşeni yaparsa, herhalde makus talihimizi de yenmiş olacaktır.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005