Kıbrıs, Yavruvatan, Akdeniz'de burnumuzun dibinde bir ada. 1974 Barış Harekatı'nda 5 bin şehidimizn kanıyla tapusu yazılmış K.K.T.C Devleti.
5 bin şehidin kanı, sadece Kıbrıslı Türklerin değil; Kıbrıslı Rumların da barışının, huzurunun teminatı olmuş ve Mehmetçik o gün bu bugün Kıbrıs'ta barışın adı olmuştur.
Bu, işin bir cephesi. Diğer cephesi ise, Rumların, Yunanlıların ve bunların arkasındaki batı dünyasının sonu gelmez ihtirasları için ortaya koyduğu planlar, projeler..
Batı dünyasının Orta ve Uzakdoğu'daki hakimiyeti için Türkiye en stratejik geçiş noktası. Türkiye üzerindeki hesapların gerçekleşmesi için de Kıbrıs, bir o kadar önemli vazgeçilmez bir stratejik nokta konumunda. Hem Türkiye'yi sıkıştırmak hem Akdeniz'i kontrol etmek için tam bir üs.
AB için Türkiye'nin önüne konan zehirli lokmalardan biri. AB'ne almayacakları halde önümüze konan yüzlerce zehirli lokmadan sadece birisidir Kıbrıs'la ilgili çözüm planları.
Şimdi hem Türkiye'de, hem K.K.T.C'de öyle bir noktaya gelindi ki, kendilerinin zehirli lokmalarla etkilenmeyeceğini sanan bir grup azınlık, bütün Türkiye ve Kıbrıs halkını bu zehirli lokmaları yemek için kendileri gibi düşündüğünü zannediyorlar.
Ve bir Kıbrıslı Türk genci, "ben ne Rum'um, ne Türküm, ben Kıbrıslı'yım" diyerek tam manasıyla "aslını inkar eden bir haramzade" olduğunu haykırarak esasen Kıbrıs'ın çoktan elimizden uçup gittiğini söylemiyor mu?
İşgallerin en tehlikelisi kalelerin içten işgalidir. Bugün Kıbrıs'ta ve Türkiye'de AB'ye gözü kapalı koşanlar varsa ve her yerde onların sesi toplumun sesini bastırıyorsa kalelere sızanlar ve girenler var demektir. Asıl üzerinde durulması gereken nokta burasıdır. Bu hale nasıl gelindi? Bu, gerek Kıbrıs'ta ve gerekse Türkiye'mizde devletin milli politikalarla beslenip yönetilmediğinin acı ama bir o kadar da gerçek olan faturasıdır.
Millet olabilmek için gerekli ve kaçınılmaz olan devlet şuuru, vatan şuuru, din şuuru, bayrak ve özgürlük şuuru ve bunlara bağlı binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca, milyarlarca tarihten gelen ve bütün geleceği kuşatacak olan şuur halkaları nerede?
Milli, manevi, tarihi, ahlaki değerlerin, dinin, örfün, geleneğin nerde? Bunların tarihleri, coğrafyaları, edebiyatları, kültürü nerde?
Şairler, edipler, düşünürler nerde? Biraz düşününce nasıl bir işgalin içinde olduğumuzu herhalde daha iyi anlarız.
Türkçe konuşup yazmaktan acizlerin, sözüm ona, yol gösterdiği dünyada, Türkiye hangi limanda demir atacak.
5 bin şehidin kanı, sadece Kıbrıslı Türklerin değil; Kıbrıslı Rumların da barışının, huzurunun teminatı olmuş ve Mehmetçik o gün bu bugün Kıbrıs'ta barışın adı olmuştur.
Bu, işin bir cephesi. Diğer cephesi ise, Rumların, Yunanlıların ve bunların arkasındaki batı dünyasının sonu gelmez ihtirasları için ortaya koyduğu planlar, projeler..
Batı dünyasının Orta ve Uzakdoğu'daki hakimiyeti için Türkiye en stratejik geçiş noktası. Türkiye üzerindeki hesapların gerçekleşmesi için de Kıbrıs, bir o kadar önemli vazgeçilmez bir stratejik nokta konumunda. Hem Türkiye'yi sıkıştırmak hem Akdeniz'i kontrol etmek için tam bir üs.
AB için Türkiye'nin önüne konan zehirli lokmalardan biri. AB'ne almayacakları halde önümüze konan yüzlerce zehirli lokmadan sadece birisidir Kıbrıs'la ilgili çözüm planları.
Şimdi hem Türkiye'de, hem K.K.T.C'de öyle bir noktaya gelindi ki, kendilerinin zehirli lokmalarla etkilenmeyeceğini sanan bir grup azınlık, bütün Türkiye ve Kıbrıs halkını bu zehirli lokmaları yemek için kendileri gibi düşündüğünü zannediyorlar.
Ve bir Kıbrıslı Türk genci, "ben ne Rum'um, ne Türküm, ben Kıbrıslı'yım" diyerek tam manasıyla "aslını inkar eden bir haramzade" olduğunu haykırarak esasen Kıbrıs'ın çoktan elimizden uçup gittiğini söylemiyor mu?
İşgallerin en tehlikelisi kalelerin içten işgalidir. Bugün Kıbrıs'ta ve Türkiye'de AB'ye gözü kapalı koşanlar varsa ve her yerde onların sesi toplumun sesini bastırıyorsa kalelere sızanlar ve girenler var demektir. Asıl üzerinde durulması gereken nokta burasıdır. Bu hale nasıl gelindi? Bu, gerek Kıbrıs'ta ve gerekse Türkiye'mizde devletin milli politikalarla beslenip yönetilmediğinin acı ama bir o kadar da gerçek olan faturasıdır.
Millet olabilmek için gerekli ve kaçınılmaz olan devlet şuuru, vatan şuuru, din şuuru, bayrak ve özgürlük şuuru ve bunlara bağlı binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca, milyarlarca tarihten gelen ve bütün geleceği kuşatacak olan şuur halkaları nerede?
Milli, manevi, tarihi, ahlaki değerlerin, dinin, örfün, geleneğin nerde? Bunların tarihleri, coğrafyaları, edebiyatları, kültürü nerde?
Şairler, edipler, düşünürler nerde? Biraz düşününce nasıl bir işgalin içinde olduğumuzu herhalde daha iyi anlarız.
Türkçe konuşup yazmaktan acizlerin, sözüm ona, yol gösterdiği dünyada, Türkiye hangi limanda demir atacak.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010