Yazımızın başında üzülerek ifade edelim, yılbaşından bu tarafa TL ciddi anlamda değer kaybetti. 2020 yılına 5.94 den başlayan dolar/TL bugün 8.00'lere; 6.67'den yıla başlayan Euro/TL 9.50'lere dayandı. Bu rakamlar, yılbaşından bu tarafa TL'nin yaklaşık %35 değer kayıplarını ifade etmesi bakımından önemlidir. ABD Dolarının küresel piyasalarda o kadar da güçlü olmadığı bir dönemde, TL, rakiplerinden yani benzer nitelikteki para birimlerinden negatif ayrışmış durumda.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, döviz kurlarındaki yükselişin, diğer bir ifade ile TL'deki değer kayıplarının en önemli iki boyutu, döviz girişlerindeki (turizm, ihracat, yabancı sermaye girişi gibi) azalma ve döviz çıkışlarındaki (yabancı sermaye ve dış borç yükümlülükleri gibi) artıştır. İzlenen ekonomi politikasının bir gereği olarak, kredi genişlemesi yolu ile büyüme isteği de paramızın değersizleşmesinin diğer bir nedeni.
Bu arada kurları belli bir dengede tutmak için çaba sarf edilmiyor değil. Araştırma yaparken, Reuters'ın, kurları baskılamak için yaklaşık bir yıldır MB rezervlerinden 100 milyar ABD Dolarının üzerinde kaynak kullanıldığını okudum. Zaten MB'nin rezervlerindeki erime de çok eleştiri alan bir konu. Ancak buna rağmen artış devam ediyor.
Şunu da belirtmeden geçmeyelim, kurlardaki artış, piyasa oyuncularının olumlu olarak algıladıkları sinyal-bilgi akışına rağmen devam ediyor. Şöyle ki, Türkiye'nin yaklaşık 1 ay önce 570 baz puan seviyelerindeki CDS (risk) puanı-primi, bugünlerde 500 baz puanlara düşme eğiliminde. Bu düşüş, Türkiye adına olumlu bir gelişme. Diğer bir olumlu gelişme, Hazine'nin, geçtiğimiz günler ihalesi-satışı yapılan ve 2020 Şubat'tan bu tarafa durdurduğu borçlanma aracı (eurobond) ihracı-satışına, yabancı ilgisinin fena olmaması. Yani çeşitli olumsuzluklara rağmen, bize borç vermek isteyen yabancı yatırımcı var. Ancak dediğim gibi, bu iki olumlu göstergeye rağmen, kurdaki yükseliş devam ediyor ve edecek gibi duruyor. Nerden mi çıkartıyorum? Hem dövize olan ihtiyaç devam ediyor hem de ilgi. Bakınız Türkiye'de yerleşik kişi ve kurumların döviz cinsinden tuttukları mevduat ve fon tutarları, geçtiğimiz haftalarda yaklaşık 220 milyar ABD Doları ile tarihi seviyeye ulaştı. Sadece bu yılın Ağustos ayındaki 3 haftalık periyotta söz konusu yabancı para birikimleri, 15 milyar ABD Doları artış kaydetti. Diğer bir ifade ile, biz ABD Dolar'ı basamadığımıza göre, var olan ve girişi azalan Dolar, söz konusu taleple, daha da azaldı. Bu şartlar altında, kim olsa yükselir. Neden yükselmesin ki? Oysa piyasayı yabancı paraya bu kadar bağımlı-duyarlı hale getirmeseydik, bugün bunları konuşmayacaktık. Görünen o ki, kendi kaynaklarımızı ve paramızı devreye koymadıkça, daha çok konuşulacağa benzer.
Dövize olan talebin en önemli iki nedeni, döviz cinsinden borçlarımız ve dövizi yatırım aracı olarak görmemizdir. Hal böyle olunca, bu iki nedeni ortadan kaldıracak formüllere ihtiyaç doğmaktadır. Diğer bir ifade, özel sektör firmalarımızın ihtiyacı olan finansmanı, Siz, devlet olarak karşılarsanız, dövize olan talebin bir ayağını kırmış ve kuru baskılamış olursunuz. Ancak günümüz kapitalist anlayışında, belli ellerde tekelleşen para ve devlete biçilen rol gereği bu çok mümkün gözükmemektedir. İşte tam bu noktada hakkını teslim edelim, merhum Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e ait Milli Ekonomi Model'inde döviz, yatırım aracı olmaktan çıkacak-cazibesini yitirecek ve özel sektörün finansman ihtiyacı, devlet tarafından ve karşılığı ürün olarak alınacak desteklerle karşılanacaktır. Tüm bunların ardından biz de, futbolda yenilen takım oyuncularının dediği gibi, geçmiş maçlara değil de önümüzdeki maçlara bakacağız.
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021