Toplumumuzda yaşantılarımızın geneline baktığımızda resme uzaktan bakma tabirini kullanırsak toplumda kimin gücü kime yeterse tutumunun işlediğini fark ediyoruz.
Herkeste bir üstünlük yarışı hevesi bir müddet sonra gücü yetme durumuna dönüşüyor. Nasıl mı?
Genç yaşlıya, erkek kadına, patron işçiye, zengin fakire, şehirli köylüye, makam sahibi makam sahibi olmayana vs. Gözlemlediğim kadarıyla herkes sığındığı durum neyse (para, makam, sağlık, güç…) onun arkasından bu duruma sahip olmayanlara karşı sergilediği üstünlük tutumu daha ileri durumlarda bir güç gösterisine dönüşüyor. Bu yapılırken de en garanti geri dönüş olarak da "hiçbir şekilde zarar görmeyeceğini ve zarar vermeye gücünün yetmeyeceğini bildiği" en yakın çevresine karşı yapılıyor.
Maddi durumu yerinde olanlar en yakınlarında maddi durumu iyi olmayanlara karşı hep bir üstünlük ve güç gösterisi peşinde oluyor.
Yurt dışında bir müddet çalışıp tekrar memleketine dönenler çevresindeki insanlara karşı hep bir üstünlük ve güç kullanma hevesi içinde oluyor.
İş yerinde patron işçilere olumsuz tutumlarından dolayı bir ders verecekse kurban olarak en çok çalışan, hiç sesini çıkarmayacak işçiyi seçiyor.
Eve akşam üstü gelen koca günün bütün yorgunluğunu ona hizmeti için çırpınan ve hiçbir şekilde ona karşı koyamayacak olan ailesinden çıkarıyor.
En çok pazarlıklar köyünden bin bir çileyle pazara getirdiği ürünleri satmaya çalışan emektarlara karşı yapılıyor.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Bütün bu yaşantılar sonucunda ilk giriş cümlemizde bahsettiğimiz gibi resme uzaktan baktığımızda, toplumda iradesi elinden alınmış ve güçlü diye tabir ettiğimiz insanların kontrolünde sele kapılmış bir tomruk misali sürüklendiğini görmek pekala mümkün.
Halbuki, biz Prof. Dr. Haydar Baş'tan çok farklı gördük:
Yanlışı düzeltmek için susmamayı öğrendik.
Maddi gücü ne olursa olsun haksızlığın karşısında dimdik durmayı öğrendik.
"Asıl üstünlük takvadadır" cümlesinin müşahhas halini gördük.
Ahreti için dünyayı mamur etmeyi öğrendik.
Güçlü olup zayıfın yanında olmayı öğrendik.
Çoluğuna çocuğuna, ailesine canından çok sahip çıkmayı öğrendik.
Vatanına, milletine, toprağına, geleceğine son nefesi için sahip çıkmayı öğrendik.
Maddi imkanlarını kalbine değil cebine koymayı öğrendik.
Yardım isteyenin isteğine karşılık vermeyi öğrendik.
Vefanın, hayatın her anında gerekli olduğunu öğrendik.
En yakınlarının elinden tutmayı, en çok desteği onlara vermeyi öğrendik.
Sevdiklerine karşı en merhametli; Allah'ı, Peygamberini ve Ehl-i Beyt'ini Sevmeyenlere Karşı En şiddetli olmayı öğrendik.
Sevdiklerinin hatalarına karşı onları affetmeyi ve ardından nasihat etmeyi öğrendik.
İnsanlara bir vesileyle iş imkanı sağlamanın ibadet olduğunu ondan öğrendik.
Her türlü davete icabet etmenin gerekliliğini öğrendik.
Merhameti, anlayışı, dostluğu, affetmeyi, selamlaşmayı, vefayı ondan öğrendik.
Hatalı görmeyip birlik olmayı öğrendik.
Kısacası fert yararına, aile yararına, toplum yararına ve insanlık yararına ne varsa ondan öğrendik.
Ve hala daha öğrenmeye devam ediyoruz.
Bir toplumun yücelmesi ve ayakta kalabilmesi de Prof. Dr. Haydar Baş'ın görüşlerinin ve yaşantısının hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktır.
Allah herkese öğrenip öğretmeyi ve uygulamayı nasip eylesin.
- MMSH’den EYYT’ye / 09.12.2022
- Tilkiye cesaretini göster demişler, gitmiş yavrusunu yemiş... / 29.10.2022
- Kuvvetten kazanç varsa yoldan kayıp vardır / 15.10.2022
- Kuvvetten kazanç varsa yoldan kayıp vardır / 15.10.2022
- Körle oturan şaşı kalkar / 23.08.2022
- Bir başarı öyküsü değil, bir başarı yaşantısı / 27.07.2022
- Gündüz varlıkla arkadaş, gece yokluğa kardeş… / 13.06.2022
- Akıl baştan gitse de… / 29.05.2022
- Eşyanın dili = Gönül dili / 16.04.2022