Irak parçalanmadan önce Erbil'de bize ait bir konsolosluk var mıydı? Bunun cevabı hayırdır. Peki şimdi niye var? Cevabı herkesçe malum? Artık AKP iktidarının, kurulmuş Kürt devletini kabulü resmen gerçekleşmiştir. Kurulmuş Irak Kürdistan'ının (Güney Kürdistan diye adlandırılan) başkenti Erbil'dir. Erbil, Irak'ta yaşayan Türklerin çoğunlukta olduğu bir kenttir. Aslında Kerkük de dahil MİSAKI MİLLİ sınırları içindedir. Türkiye'nin buna göz yummaması şarttır. Şimdi kendimize bir soralım? Hangi Türkiye'nin? tüm kırmızı çizgilerinin kara çizgilere dönüştürüldüğü, bunlarında haritadan yüzümüze yansıdığı, bağımsızlık sözcüğünün sadece dillerde kaldığı, hatta suç olduğu, söyleyenlerin de pişman edildiği, batı hayranlığının AB aşkına, ABD uşaklığına dönüştürüldüğü Türkiye'nin mi? Gerçek söylüyorum; bu günleri görmektense bir Türk için ölmek tercihidir. Ama öncelikle çare aramak, şarttır. Çünkü her şeyin başı düşünmektir. Düşünenler için çareler bitmez. İsveç'ten gelen 8.5 milyon avro, ermeni soy kırımını hükümetin sineye çekmesi, yani aşağılanması, hakarete uğraması, parçalanma sürecini ABD'nin hesapladığı sürede tamamlaması karşılığıdır. Bunu anlamamak imkansızdır. Eğer bu gerçekleşirde bu para kabul edilirse ki, şüpheniz olmasın, sorumluların hakkında vatana ihanet suçunun gerçekleşmesi söz konusudur. Zaten ermeni soykırımını gündem edenlerle bir şey olmamış gibi devam edilen ilişkiler, soykırım iftirasını kabul eden devletlerin sayısını arttırmaktadır. Her türlü hoşgörü halkımıza ihanet, Ermenileri, ülkelerinde rey için kullanan yabancılara teşviktir. Bizi tercih edenler ile iftiracıların, kesin olarak ayrılıp her türlü kazanç yollarının sınırlanması, bu gidişatı durdurmak için gerek şarttır. Devleti idare edenlere düşen görev: Hiç vakit geçirmeden başta ABD olmak üzere, ikili pazarlıklara oturup bu soytarılığa bir son vermektir. Bunun şu anda iki yolu vardır. Birincisi onların yaptıkları, tarihte bilinen soy kırımlarını yeniden dünya önünde açıklamak ve onlar vazgeçmedikçe bunu devamlı gündeme almak, ikincisi onların ülkemizdeki kaynaklarını imkanlar dahilinde sınırlamaktır. Ülkemizde bunu yapabilecek irade sahibi, vatanperver devlet adamlarını bulma şansımız vardır. Şu ana kadar yetki verdiklerimizden hiç biri bunu yapmadı ve de yapamadı. Sadece tiyatro ile sizleri oyaladılar. Tiyatronun sonu hiç gelmeyecek, biz seyirciler de tiyatro adabı olarak sonuna kadar çıt çıkarmadan bekleyeceğiz. Sonu malum, ya yok olup gideceğiz. Ya da uyanıp, aklımızı başımıza alıp düzeleceğiz. Hesap sorma hakkımızı dünyada da, milletçe inşallah kullanacağız. Bir iftira karşısında ne yapılacağını bilemeyen aciz iktidarlara bunu öğrenmeleri için bir yol tavsiye edeceğim. İftira olmayan bir soy kırımı, bunu yapan ülkeye hatırlatın, bakalım nelerle karşılaşırsınız.
Ne dersiniz?O zaman ayvayı yersiniz.Yıllardır bu milleti su istimal edersiniz.Oy zamanı gelince, sahte davranışlar,Vaatler, bitmeyen hikayeler, Dış kaynaklı destek karşılığı Dışa verilecek tavizler,Sözde one minute'ler, Halkta uyanır bir an için ümitler.Bahane ile sıkılır ümükler.Geride kalan hoş bir sedaHepsi tiyatro,Yutmayın bir daha.
Prof. Dr. Ata Selçuk / diğer yazıları
- Yanlıştan, yanlışla kurtuluş olmaz / 12.09.2021
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017
- Bir hayal peşinde -2- / 18.02.2021
- Bir hayal peşinde -1- / 17.02.2021
- Aşının özü / 22.12.2020
- Temelsiz demokrasi / 22.10.2020
- Demokrasi çamuru / 25.09.2020
- Tecelli / 27.03.2020
- Kaynayan kazan / 06.01.2018
- Hedef yalanı / 31.12.2017
- Vatanım sen yaşa / 27.12.2017