Geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan gizli oturumda Irak'a asker gönderme tezkeresi AKP'li vekillerin oylarıyla kabul edildi. Tezkerenin oylandığı günün en önemli gelişmesi şüphesiz tezkerenin kabul edilmesi değildi. Çünkü tezkerenin, AKP'li vekiller tarafından çok az fireyle kabul edileceği gün gibi ortadaydı. Bence o günün en önemli gelişmesi, tam da oylamanın yapılacağı sırada ortaya atılan, Irak Geçici Konseyi'nin "Türk askeri istemiyoruz" kararı aldığını duyuran rivayetti. Zamanlama yine çok ilginç. Cengiz Çandar, bu olayı bir tevatür, Konsey'in Kürt üyelerinden Mahmut Abbas'ın medya manipülasyonu olarak değerlendirip, İlnur Çevik'in ağzından Mahmut Abbas'ın "oltasındaki yem" olarak nitelendiriyor. Olay, Çandar'ın iddia ettiği gibi tevatür ve medya manipülasyonu olabilir.
Peki, Çandar ve onunla aynı düşünen büyük çoğunluğun düşündüğü gibi bu söylenti ve manipülasyonunun amacı Türk parlamentosunu tezkereyi red yönünde etkileyebilmek için atılmış umutsuz bir adım mıdır? İşte en can alıcı soru bu olmalı.
Şimdi kısa bir empati yapalım.
Mesela ben AKP'li bir vekil olarak Meclis'te o oylamadayım. Kafam karışık; bir taraftan Türk askerinin ABD'nin kirli emellerine alet olmasını istemiyorum, ABD'nin işgaline ortak olmamın Irak halkı nazarında hasıl edeceği negatif etkiyi düşünüyorum ve nasıl Ankara'da Irak askerine tahammül edemeyeceksem, Bağdat'ta da Türk askerinin aynı şekilde değerlendirileceği empatisini yapıyorum. En önemlisi Irak cehennemine saplanan ABD, her gün birkaç askerini kaybediyor. Benim askerim oraya gittiği vakit aynı olaylar tekrar vukubulacak ve Ankara'ya cenazeler bir bir gelmeye başlayacak....
Bu düşüncelerle tezkereye 'red' oyu vermeyi tasarlıyorum.
Ama diğer taraftan Genel Başkan ve Başbakan'ın yoğun baskısı var, kongreye çok kısa bir süre kalmış, siyasi geleceğimi düşünmek zorundayım. Başbakan ve Dışişleri bakanı ve medya bir yandan da "ikna seansları" düzenliyorlar. Irak'ta Türk askerinin bulunmasının ülkenin âli menfaatleri için elzem olduğunu inceden inceye beynime zerkediyorlar. Bu ikna seansalarında, PKK- Barzani- Talabani çetesinin Türk askerinin Irak'a gelmesine neden razı olmadığının iyi düşünülmesi gerektiğini ve "onların istemediği Türkiye'nin istediği olmalı" tezini suratıma çarpıyorlar.
Anlayacağınız iki arada bir derede kaldım.
Ve tam bu kafa karışıklığı ve kararsızlığın ortasında, Irak Geçici Konseyi'nden yani Kürtler'den bir haber ulaşıyor Ankara'ya: "Türk askeri istemiyoruz."
O zaman ne olacak? Madem onlar bizi istemiyor, demek ki bu işte bizim çıkarımız var. Yani "onların istemediği, bizim istediğimiz" mantığı. İşte o zaman karar veriyorum: "Tezkereye evet"
Bu kısa empatiyle, tezkereye 'evet' reyi veren AKP'li vekillerin tarihte anılacakları pek de hayırlı olmayan çizgiyi yukarı taşımıyorum. Buna ne benim gücüm yeter, ne de bir başkasının. Başka bir ifade ile onların bu kadar "masum" bir şekilde tezkereye "evet" oyu verdiklerini iddia etmiyorum. Sorumlulukları çok ama çok büyük.
Bu empatiyle sadece tezkere günü ortaya atılan bu Konsey rivayetinin nasıl tesir ettiğini anlatmaya çalışıyorum. Madalyonun diğer yüzüne bakıyorum, o kadar!
Peki, Çandar ve onunla aynı düşünen büyük çoğunluğun düşündüğü gibi bu söylenti ve manipülasyonunun amacı Türk parlamentosunu tezkereyi red yönünde etkileyebilmek için atılmış umutsuz bir adım mıdır? İşte en can alıcı soru bu olmalı.
Şimdi kısa bir empati yapalım.
Mesela ben AKP'li bir vekil olarak Meclis'te o oylamadayım. Kafam karışık; bir taraftan Türk askerinin ABD'nin kirli emellerine alet olmasını istemiyorum, ABD'nin işgaline ortak olmamın Irak halkı nazarında hasıl edeceği negatif etkiyi düşünüyorum ve nasıl Ankara'da Irak askerine tahammül edemeyeceksem, Bağdat'ta da Türk askerinin aynı şekilde değerlendirileceği empatisini yapıyorum. En önemlisi Irak cehennemine saplanan ABD, her gün birkaç askerini kaybediyor. Benim askerim oraya gittiği vakit aynı olaylar tekrar vukubulacak ve Ankara'ya cenazeler bir bir gelmeye başlayacak....
Bu düşüncelerle tezkereye 'red' oyu vermeyi tasarlıyorum.
Ama diğer taraftan Genel Başkan ve Başbakan'ın yoğun baskısı var, kongreye çok kısa bir süre kalmış, siyasi geleceğimi düşünmek zorundayım. Başbakan ve Dışişleri bakanı ve medya bir yandan da "ikna seansları" düzenliyorlar. Irak'ta Türk askerinin bulunmasının ülkenin âli menfaatleri için elzem olduğunu inceden inceye beynime zerkediyorlar. Bu ikna seansalarında, PKK- Barzani- Talabani çetesinin Türk askerinin Irak'a gelmesine neden razı olmadığının iyi düşünülmesi gerektiğini ve "onların istemediği Türkiye'nin istediği olmalı" tezini suratıma çarpıyorlar.
Anlayacağınız iki arada bir derede kaldım.
Ve tam bu kafa karışıklığı ve kararsızlığın ortasında, Irak Geçici Konseyi'nden yani Kürtler'den bir haber ulaşıyor Ankara'ya: "Türk askeri istemiyoruz."
O zaman ne olacak? Madem onlar bizi istemiyor, demek ki bu işte bizim çıkarımız var. Yani "onların istemediği, bizim istediğimiz" mantığı. İşte o zaman karar veriyorum: "Tezkereye evet"
Bu kısa empatiyle, tezkereye 'evet' reyi veren AKP'li vekillerin tarihte anılacakları pek de hayırlı olmayan çizgiyi yukarı taşımıyorum. Buna ne benim gücüm yeter, ne de bir başkasının. Başka bir ifade ile onların bu kadar "masum" bir şekilde tezkereye "evet" oyu verdiklerini iddia etmiyorum. Sorumlulukları çok ama çok büyük.
Bu empatiyle sadece tezkere günü ortaya atılan bu Konsey rivayetinin nasıl tesir ettiğini anlatmaya çalışıyorum. Madalyonun diğer yüzüne bakıyorum, o kadar!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012