Seçim barajını aşıp TBMM'ye giren partiler, koalisyon kurma konusunda tam bir sınav veriyorlar. Bu sınav, siyasi partilerin gerek iktidarda ve gerekse muhalefette yaptıklarından ve söylediklerinden daha belirleyici olacaktır.Ülkemizdeki siyasi partiler, Batı dünyasında olduğu gibi sağ ve sol olmak üzere iki ana akıma ayrılmışlardır. Hem Batı'da, hem de ülkemizde, her iki akımdan partiler, belli dönemlerde koalisyon kurmuşlardır. Batı'daki sağ ve sol partilerin temeli ve nihai hedefleri aynıdır. Bir başka deyişle liberalizm ve sosyalizmin kaynağı, Yahudi ve Hıristiyan inançlarıdır. Birçok Batılı bilim adamı bu gerçeği itiraf etmektedir.Liberalizm, ulus-üstü şirketlerin, sosyalizm de devletlerin sınırsız bir güce sahip olmasını hedeflemektedir. Ortak noktaları, ikisinin de bu güçlerin elit bir grubun elinde olmasını istemeleridir. Batı'daki sağ ve sol partileri taklit eden Batılı olmayan ülkelerde de durum aynıdır. Sözün özü, Batılı anlamda sağ ve sol partilerin arasında büyük bir fark bulunmamaktadır.Batı'da son yıllarda sağ ve sol partiler, birbirine daha çok yaklaşmışlar ve neredeyse tıpatıp aynı politikaları izlemektedirler. Buna en tipik örnek, İngiltere'de iki dönem iktidar olan solcu 'İşçi Partisi' lideri Tony Blair'in politikalarıdır. Sosyal demokrat propagandasıyla Başbakan olan Tony Blair, sağcı 'Muhafazakâr Parti' lideri Margaret Thatcher'in politikalarını harfiyen uygulamıştır. Ülkemizde de üç aşağı beş yukarı durum bu merkezdedir. Şöyle ki, 2001 ekonomik kriz sonrası, ekonomiyi rayına sokmak (!) üzere Dünya Bankası'ndan görevlendirilen Kemal Derviş, sosyal demokrat geçinen bir kişi idi. Sağ partilerin çoğunlukta olduğu koalisyon hükümetine hazırladığı ekonomi programını, sağ ve sol partiler itirazsız uyguladı. Onların ardından iktidara gelen AKP de aynı ekonomi programını iktidarı boyunca sürdürdü ve bu yüzden Kemal Derviş'ten övgüler aldı.Farz edelim ki, AKP ve CHP arasında bir koalisyon kuruldu. Ekonomi alanında temelde hiçbir uyumsuzluk olmayacaktır. Çünkü Kemal Derviş'in neo-liberal politikalarında AKP ve CHP ittifak halindedir. MHP ile koalisyon kurulduğunda da sonuç değişmeyecektir. Bu gerçeklere rağmen koalisyon kurulamamasının tek nedeni olabilir: Küçük ihtilâfları büyüterek, temel ittifakı gözden kaçırmak ve milleti aldatarak başka arayışların önünü kesmek.Tiyatroya dönüşen bu siyasi tartışmaları sonlandırmak, milletin iradesine bağlıdır. BTP, 'Milli Ekonomi Modeli' ile böyle bir imkânı milletin önüne koymuştur. Maalesef milletimiz, bunu değerlendiremediğinden, kısır koalisyon kurma taktiklerini izlemek zorunda kalmıştır. Siyasi partiler, "koalisyon kurulamadığı takdirde, tekrar milletin hakemliğine başvuracağız" diyorlar. Millet de kendisine hakemlik payesi verildiğinden dolayı gayet mutlu olmaktadır.Hâlbuki yüzde 10'luk seçim barajı ile milletin hakemliği sözden ibaret bırakılmaktadır. Daha doğrusu millete sunulan seçenekler sınırlıdır. Millet, bu seçeneklerin dışına çıkıp, kendi seçeneğini kendisi oluşturmadıktan sonra, ne kadar seçim olursa olsun hiçbir şey değişmeyecektir.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018