Gençliğin körpe çağı... Yeşeren, boy atan umutların, düşlerin ülkesi. Cıvıl cıvıl, kıpır kıpır, ışıl ışıl bir iklim.
14'lerin, 15'lerin, 16'ların duygularını, hislerini, heyecanlarını, umutlarını taşıyan körpecik bedenler...
Ve henüz, şimdilik kirlenmemiş, tertemiz ruhlar... Melekler misali günahsız ve masum... Melek gibi masum, melek gibi günahsız ve melek gibi ölümsüz...
Ama, hayır... Kolejli Lara başka birşey söylüyor. Hayatın gerçeklerinin böyle olmadığını bir şamar gibi suratınıza çarpıyor. "Kim bilebilirdi ki, şeytanla meleğin aynı bedende buluşabileceğini."
Üsküdar Amerikan Koleji öğrencisi Lara kendisini boğazın sularına atarken okul yıllığından bu acı gerçeğin öncesini haber veriyor.
Ve Lara ölümün en yabancı ve uzak olduğu kabul edilen bir iklimde ölümün tâ kendisiyle boğazın sularında kucaklaşıyor.
Bu yolda Kolejli Lara ne ilktir, ne de son olacaktır. Ama Kolejli Lara, masum, günahsız bir bedende şeytanla meleğin buluşmasından bahsediyor.
İşte Lara'yı konu başlığı yapan bu farklılık. Elbette Lara'nın melekten ve şeytandan ne anladığını veya neyi kasdettiğini bilemeyiz. Fakat meleğin ve şeytanın her dinde, her kültürde simgeleşmiş genel bir tarifi vardır.
Biz bu genelden yola çıkarsak bu ikisinin aynı bedende bir araya gelip gelmeyeceğini de tartışabiliriz. Ancak burda öyle olduğunu söyleyen ve sonunda da en uzak iklimden ölüme koşan bir Lara gerçeği var.
Esasen melek ve şeytan hayatımızda hep vardır. Bu da şeytanla meleğin aynı bedende buluşmasından bahsediyor, Lara... Ve aynı Lara 16'sında ölüme intiharla koşuyor.
Ölümü hiç kimseye yakıştıramayız. Hele gençlere hiç yakıştıramayız.
O halde Lara'nın bedeninde nasıl bir buluşmadır ki kendisini ölümün kucağına atıyor.
Bütün zamanları inkâr yığını haline getirip tepesinde gururla oturan çağımızın modern dünyası bunu nasıl açıklıyor acaba... Bu gerçekler şeytanla meleğin buluşması mı, yoksa şeytanın giderek körpe dimağlara tahakkümü mü?
Biz bu modern zamanlarda ve modern dünyalarda binlercesini "su testisi" misali bu yollarda kırıp dökmedik mi? Şu anda binlerce değil milyonlarca körpe, masum ve günahsızı aynı akıbet beklemiyor mu?
Bu genç yaşta "kahrolsun mutluluk" naraları atıp yaşadığı bunalım ve buhranı bir gençlik rüzgarı gibi görüp, sonra da bırakın gençleri deyip onları şeytanlar vadisine itmenin gerçek yüzünü görmeden şeytana tapar olmaktan nasıl kurtulacak bu gençler?
Sevgilerin tükendiği yerde yaşama sevgisi de kalmıyor. Oysa "sevgi" sözcüğünü ne kadar da çok kullanıyoruz. Ama nafile... İçi doldurulmayan sevgi sözcüğü bir kılçık gibi nasıl da boğazımıza takılıp kalıyor.
14'lerin, 15'lerin, 16'ların duygularını, hislerini, heyecanlarını, umutlarını taşıyan körpecik bedenler...
Ve henüz, şimdilik kirlenmemiş, tertemiz ruhlar... Melekler misali günahsız ve masum... Melek gibi masum, melek gibi günahsız ve melek gibi ölümsüz...
Ama, hayır... Kolejli Lara başka birşey söylüyor. Hayatın gerçeklerinin böyle olmadığını bir şamar gibi suratınıza çarpıyor. "Kim bilebilirdi ki, şeytanla meleğin aynı bedende buluşabileceğini."
Üsküdar Amerikan Koleji öğrencisi Lara kendisini boğazın sularına atarken okul yıllığından bu acı gerçeğin öncesini haber veriyor.
Ve Lara ölümün en yabancı ve uzak olduğu kabul edilen bir iklimde ölümün tâ kendisiyle boğazın sularında kucaklaşıyor.
Bu yolda Kolejli Lara ne ilktir, ne de son olacaktır. Ama Kolejli Lara, masum, günahsız bir bedende şeytanla meleğin buluşmasından bahsediyor.
İşte Lara'yı konu başlığı yapan bu farklılık. Elbette Lara'nın melekten ve şeytandan ne anladığını veya neyi kasdettiğini bilemeyiz. Fakat meleğin ve şeytanın her dinde, her kültürde simgeleşmiş genel bir tarifi vardır.
Biz bu genelden yola çıkarsak bu ikisinin aynı bedende bir araya gelip gelmeyeceğini de tartışabiliriz. Ancak burda öyle olduğunu söyleyen ve sonunda da en uzak iklimden ölüme koşan bir Lara gerçeği var.
Esasen melek ve şeytan hayatımızda hep vardır. Bu da şeytanla meleğin aynı bedende buluşmasından bahsediyor, Lara... Ve aynı Lara 16'sında ölüme intiharla koşuyor.
Ölümü hiç kimseye yakıştıramayız. Hele gençlere hiç yakıştıramayız.
O halde Lara'nın bedeninde nasıl bir buluşmadır ki kendisini ölümün kucağına atıyor.
Bütün zamanları inkâr yığını haline getirip tepesinde gururla oturan çağımızın modern dünyası bunu nasıl açıklıyor acaba... Bu gerçekler şeytanla meleğin buluşması mı, yoksa şeytanın giderek körpe dimağlara tahakkümü mü?
Biz bu modern zamanlarda ve modern dünyalarda binlercesini "su testisi" misali bu yollarda kırıp dökmedik mi? Şu anda binlerce değil milyonlarca körpe, masum ve günahsızı aynı akıbet beklemiyor mu?
Bu genç yaşta "kahrolsun mutluluk" naraları atıp yaşadığı bunalım ve buhranı bir gençlik rüzgarı gibi görüp, sonra da bırakın gençleri deyip onları şeytanlar vadisine itmenin gerçek yüzünü görmeden şeytana tapar olmaktan nasıl kurtulacak bu gençler?
Sevgilerin tükendiği yerde yaşama sevgisi de kalmıyor. Oysa "sevgi" sözcüğünü ne kadar da çok kullanıyoruz. Ama nafile... İçi doldurulmayan sevgi sözcüğü bir kılçık gibi nasıl da boğazımıza takılıp kalıyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010