Bu topraklarda, bu coğrafyada yüz yıllardan beri olduğu gibi yine geride bıraktığımız Ramazan boyunca, yani Kur'an ayında Kur'an konuşturulmadı sadece seslendirildi.
Camilerde, mescitlerde, belki akşam namazı hariç bütün namazlardan önce ve sonra mukabeleler okundu, takip edildi, sayfalar çevrildi, sureler geçildi ve Ramazanın bitişi ile birlikte hatimler tamamlanmış oldu.
Türk milletinin yüz yıllardan beri süren; "Kur'an okuduk ya da dinledik" tarzındaki yanılgısı maalesef yaşadığımız son Kur'an ayında da devam etti, sadece her tarafta seslendirenler ve dinleyenlerden ibaret cemaatler oluştu.
Televizyonlarda da izlediğimiz kadarıyla yapılan iftar ve sahur programlarında sadece Kur'an'ın konuşulduğu ve anlatıldığı ekranlar azdan daha az idi.
Mesela Kamer suresinde dört defa tekrarlanan şu ayet, sadece güzel sesli hafızların sesinden tekrarlanıp durdu ama zihinlerde ve gönüllerde yankılanmadı, daha önemlisi bu soru hep tekrarlandı ama cevabı bulunamadı:
"Yemin olsun: Biz ders alınsın diye Kur'ân'ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan?"
"And olsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"
"And olsun ki Kur'ân'ı, düşünenler için kolaylaştırdık. Düşünen var mı?"
Bir Kur'an ayını daha geride bıraktık ama hem lisan ile hem de lisan-ı hal ile, yaşantılarımızla, uygulamalarımızla; "Konuş Kur'an konuş ferman senindir, buyur Kur'an buyur buyruk senindir" diyemedik.
Caddeye, sokağa, iş yerine, çarşıya, pazara sadece sesi gelebilen ama kendisi, ama emirleri ama yasakları gelemeyen bir kitap olarak algılanmaya devam etti ne yazık ki.
Hayat kitabı Müslümanların hayatında ancak seslendirilecek kadar yer bulabildi ve fakat hayli zamandan beri olduğu gibi ticaretlerinde, siyasetlerinde, alışlarında, verişlerinde, hayata bakışlarında, zihinlerini ve gönüllerini yönlendirme hususunda bir yer bulamadı.
Hem kendi kendimizi kandırıyoruz hem de dönüp birbirimizi kandırıyoruz; bu Ramazan şu kadar hatim indirdim, bu kadar mukabele takip ettim, sülaleden vefat edenlere ayrı ayrı hatim gönderdim diye.
Sülaleden vefat eden herkese ayrı ayrı birer hatim gönderdin de, hayatta olan sen, hayatta olan diğer yakınların hayatınıza kaç ayetin fermanını gönderdiniz ve gelen emir karşısında; "Hay hay! Başım gözüm üstüne" diyebildiniz?
"Bunlar, Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli midir?" (Muhammed: 24). Bu ayetin anlamı kavranmadan milyon defa seslendirilmesi ne okuyana ne de dinleyene hiçbir şey söylemiş olmayacaktır.
Üzülerek kaydetmeliyiz ki, ömrümüzden kayıp giden bir Kur'an ayında daha ne yazık ki Kur'an konuşturulmadı sadece ve sadece seslendirildi, okuduk ağladık, dinledik ağladık ve ağlanacak halimizde zerre kadar bir değişiklik olmadı.
Anlamadan indirdiğimiz hatimler, anlamadan takip ettiğimiz mukabeleler ne şahsi hayatımızda ne de sosyal hayatımızda bir değişiklik, bir iyileştirme meydana getiremedi.
Kur'an'ın konuşturulmadığı ve sadece bolca seslendirildiği bir Kur'an ayını daha geride bırakmış olduk.
Şevvaliniz mübarek olsun.
Camilerde, mescitlerde, belki akşam namazı hariç bütün namazlardan önce ve sonra mukabeleler okundu, takip edildi, sayfalar çevrildi, sureler geçildi ve Ramazanın bitişi ile birlikte hatimler tamamlanmış oldu.
Türk milletinin yüz yıllardan beri süren; "Kur'an okuduk ya da dinledik" tarzındaki yanılgısı maalesef yaşadığımız son Kur'an ayında da devam etti, sadece her tarafta seslendirenler ve dinleyenlerden ibaret cemaatler oluştu.
Televizyonlarda da izlediğimiz kadarıyla yapılan iftar ve sahur programlarında sadece Kur'an'ın konuşulduğu ve anlatıldığı ekranlar azdan daha az idi.
Mesela Kamer suresinde dört defa tekrarlanan şu ayet, sadece güzel sesli hafızların sesinden tekrarlanıp durdu ama zihinlerde ve gönüllerde yankılanmadı, daha önemlisi bu soru hep tekrarlandı ama cevabı bulunamadı:
"Yemin olsun: Biz ders alınsın diye Kur'ân'ın anlaşılmasını kolaylaştırdık. Haydi var mı düşünen ve ibret alan?"
"And olsun biz Kur'ân'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"
"And olsun ki Kur'ân'ı, düşünenler için kolaylaştırdık. Düşünen var mı?"
Bir Kur'an ayını daha geride bıraktık ama hem lisan ile hem de lisan-ı hal ile, yaşantılarımızla, uygulamalarımızla; "Konuş Kur'an konuş ferman senindir, buyur Kur'an buyur buyruk senindir" diyemedik.
Caddeye, sokağa, iş yerine, çarşıya, pazara sadece sesi gelebilen ama kendisi, ama emirleri ama yasakları gelemeyen bir kitap olarak algılanmaya devam etti ne yazık ki.
Hayat kitabı Müslümanların hayatında ancak seslendirilecek kadar yer bulabildi ve fakat hayli zamandan beri olduğu gibi ticaretlerinde, siyasetlerinde, alışlarında, verişlerinde, hayata bakışlarında, zihinlerini ve gönüllerini yönlendirme hususunda bir yer bulamadı.
Hem kendi kendimizi kandırıyoruz hem de dönüp birbirimizi kandırıyoruz; bu Ramazan şu kadar hatim indirdim, bu kadar mukabele takip ettim, sülaleden vefat edenlere ayrı ayrı hatim gönderdim diye.
Sülaleden vefat eden herkese ayrı ayrı birer hatim gönderdin de, hayatta olan sen, hayatta olan diğer yakınların hayatınıza kaç ayetin fermanını gönderdiniz ve gelen emir karşısında; "Hay hay! Başım gözüm üstüne" diyebildiniz?
"Bunlar, Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli midir?" (Muhammed: 24). Bu ayetin anlamı kavranmadan milyon defa seslendirilmesi ne okuyana ne de dinleyene hiçbir şey söylemiş olmayacaktır.
Üzülerek kaydetmeliyiz ki, ömrümüzden kayıp giden bir Kur'an ayında daha ne yazık ki Kur'an konuşturulmadı sadece ve sadece seslendirildi, okuduk ağladık, dinledik ağladık ve ağlanacak halimizde zerre kadar bir değişiklik olmadı.
Anlamadan indirdiğimiz hatimler, anlamadan takip ettiğimiz mukabeleler ne şahsi hayatımızda ne de sosyal hayatımızda bir değişiklik, bir iyileştirme meydana getiremedi.
Kur'an'ın konuşturulmadığı ve sadece bolca seslendirildiği bir Kur'an ayını daha geride bırakmış olduk.
Şevvaliniz mübarek olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yalamış yutmuşlar / 09.07.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Dökülüyoruz dökülüyorsunuz dökülüyorlar / 08.07.2025
- Emeklinin payına bir kez daha hüsran düştü / 07.07.2025
- ‘İçi nasırlanmış elleri de yaz’ / 05.07.2025
- Kalemim elemime tercüman olabilseydi / 03.07.2025
- Ne olur? / 20.06.2025
- "Ben garip eşim garip/ Eşim yoldaşım garip" / 19.06.2025
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025