Daha önce böyle değil miydi?
Elbette böyleydi.
Müslüman Türk milleti ve güzel yurdumuz Anadolu'muz daha önce söz konusu küresel fitne-fesat şebekelerinin hedefi değil miydi?
Kesinlikle, tarihin hiçbir döneminde bunların sinsi planlarının hedefi olmaktan kurtulamamışız.
Ama son yıllarda, özellikle de son çeyrek asırda bu çevrelerin dört koldan saldırıya geçtikleri gerçeğinin altını çizmeliyiz.
Acaba surlarımızda gedikler açıldığını mı fark ettiler?
Asırlar boyunca hiç ara vermeden devam ettikleri dört koldan saldırı hareketlerinin onlar açısından durumu tam uygun hale soktuğunu mu gördüler de dört koldan harekete geçtiler?
Ülkeyi bu zaman diliminde yöneten kadroları "tam da dişimize göre" şeklinde değerlendirip harekete mi geçtiler?
Bizzat yaşayarak şahit olduğumuz son çeyrek asrı yıl yıl masaya yatırarak, mercek altına alarak incelediğimizde göreceğiz ki, hem günümüz hem de yarınlarımız için sayısız tehlikeler barındıran nice düzenlemeler elini-kolunu sallayarak Meclisimizden geçip kanunlaşmış.
Seksen üç milyonun her ferdinin ayrılmaz vasfı olması gereken basiret ve firaset, iz'an ve idrak açısından geçen bazı yasaları, hayatımıza giren bazı uygulamaları düşünüp te hayretlere düşmemek mümkün değil.
Alın maden yasasını, alın tohumculuk yasasını, alın yaz-boz tahtasına çevrilen eğitim politikalarını ve hassaten alın meşhur "İstanbul sözleşmesini".
İçeriğini biraz incelediğinizde, yaklaşık altı-yedi senelik uygulaması ile toplumun bünyesinde açtığı devasa yaraları göz önüne aldığınızda, özellikle de Türk aile yapısını darma-duman ettiğini gözlemlediğinizde nasıl olur diyorsunuz, bu sözleşmeye hem de ilk imza koyan ülke Türkiye nasıl olabilir?
Avrupa Birliği Konseyi tarafından hazırlanan ve 2011 yılında İstanbul'da imzaya açıldığı için "İstanbul Sözleşmesi" adı ile anılan bu uluslar arası sözleşme bizim Meclisimizden tam 26 dakikada geçmiş ve yaşlaşmış.
Avrupa ülkelerinden birçoğunun hala imza atmadığını da düşününce bizimkilere "ardınızdan atlılar mı geliyordu?" diye insanın sorası geliyor.
Hukukçu uzmanların ifadesi ile, hukuk tarihinde bir ilk olmak üzere "İş bu yasanın dayanağı İstanbul sözleşmesidir" kaydı düşülerek 6284 sayılı yasa yapılarak bu sözleşme yürürlüğe sokulmuş.
'Kadına karşı şiddetle mücadele' kılıfı altında hazırlanan bu sözleşme seksen küsur maddeden oluşuyor ve özellikle bazı maddeleri Türk aile yapısının temeline dinamit yerleştirmekten daha tehlikeli ve bir milletin gelecek nesillerini yok edecek özellikler içeriyor.
Yaklaşık dokuz yıl evvel böylesine korkunç bir sözleşmeyi jet hızıyla meclisten geçiren o günkü özellikle iktidar partisi vekillerinden bazıları bugün; "gurup başkan vekillerimiz el kaldırdı biz de kaldırdık, ne bilelim" şeklinde garip savunmalar yapıyorlar.
Geldiğimiz bu son nokta bize, yönetimimizi ve geleceğimizi kimlere emanet ettiğimiz konusunda oturup kara kara ve derin derin düşünmemiz gerektiğini ikaz ediyor.
Uluslararası şer odakları dört koldan saldırıyor da, ya seksen üç milyonun derin uykusuna ne demeli?
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024