Gecenin künyesi karanlıktı, yıldızlar bile ses vermiyordu.
Bir derviş yürürdü izsiz, sessiz, gölgesi bile ardına düşmüyordu.
Sordular ona, "Ey vakit yolcusu, söyle şimdi, makam mı istersin, marifet mi?"
Başını kaldırdı, gözlerinde geceyi yaran bir ışık:
"Makam ateşten bir gömlektir, giyen yanar, giymeyen donuk kalır.
Marifet Hakk'ın nefesidir, açana nur olur, kapatana kor kalır."
Bugünün adı, dünya.
Tıka basa madde kokar, dünya el uzatır, "Gel, sahip ol bana!" der.
Yarının tadı, mana.
Onda mülkiyet yoktur, mana kula fısıldar:
"Gel, kendini bul bana erişerek."
Makam övünç ister, marifet sessizlik.
Makam kalabalık ister, marifet ıssızlık.
Makam sana "Ben oldum" dedirtir, marifet "Hiç oldum" sözünde diriltir.
Yunus da böyle bir kavşaktan geçmedi mi?
Hünkâr'a vardı, eğdi başını, "Ben taş çeker, odun söker, kapınızda kul olurum" dedi.
Hünkâr baktı ona uzun, hem gözünün içine, hem gönlünün derinine:
"Bre Yunus, buğday mı istersin, nefes mi?"
Bu sorunun içinde bir ömür gizliydi, içinde dünya ve ahiret tartısı saklıydı.
Buğday torbaya, nefes gönle dolardı; buğday toprakta, nefes Hak'ta dururdu.
Dünya dedi ki: "Buğday al, doyar karnın."
Mana dedi ki: "Nefes al, doyar ruhun."
Dünya fani ikram sunar, mana sonsuz bir sofra kurar.
O yüzden erenler dedi ki, "Buğday karın içindir, nefes zaman içindir."
Yol uzadıkça, derviş daralır, daraldıkça hakikate varır.
Marifet bir demde açılmaz, bin gecenin gözyaşıyla doğar.
Bir gönlü onarmak, bir kitabı okumaktan üstündür;
Bir kalbi incitmek,
bin kelâmı boşa düşürür.
Söylerler: "Hak rızası için ne yaptın bu gün ey can?"
Derviş der ki:
"Bir suskunun gönlünü duydum, bir garibin yüküne omuz koydum.
Bir kibri taş gibi yere vurdum, bir nefsi ateş gibi yaktım.
Çünkü Hak rızası, boş sözle değil, dolu hal ile bulunur."
Bugünün adı dünya, yarının tadı mana dedik ya…
Dünya adamı şişirir, mana insanı inceltir.
Dünya nefsi büyütür, mana ruhu uyandırır.
Dünya makam kokar, mana marifet.
Makam elbiseni süsler, marifet kalbini işler.
Derviş yine yürür gecenin yaslanmış omzunda; ay takip eder, rüzgâr dinler.
Yolun ortasında zaman sorar:
"Buğday mı istedin yine, yoksa nefes mi ey insan?"
Ve ardınca ekler:
"Makam mı tuttun avucunda, yoksa marifetin ateşini mi?"
Çünkü marifet Hakk'a hizmettir; Hakk'a hizmet kulun en ağır izzetidir.
Gönle girenin yükü hafifler, gönül kıranın hesabı ağırlaşır.
Bir gönül yaptın mı, bir dünya kazandın;
Bir gönül yıktın mı, bir ömür kaybettin.
Ey can, unutma:
Dünya sana verilmiş bir emanet, mana sana açılmış bir davettir.
Sonsuzluğun kapısına vardığında sorulacak tek bir cümle vardır:
"Hak rızası için ne yaptın?"
O vakit elindeki makama bakılmaz; kalbindeki marifete bakılır.
Makam senden geçip gider, marifet senden doğar ve seninle yürür.
Makam gölgen kadardır, marifet ruhun boyudur.
Makam alkışla parlar, marifet Hakk'ın nuruyla.
O yüzden ey gönlü yanık yol eri, sen seçimini bugünden eyle: Buğday mı taşırsın torbanda, yoksa nefes mi?
Makam mı istersin insandan, yoksa marifet mi Hakk'tan?
Nefesi al, marifeti giy, makamı kapıya bırak.
Çünkü o kapının ötesi yalnızca Hak ile kul arasındaki sırdır.
- Yazıyoooorrr! 'Müvezzi' / 11.12.2025
- 'Senin olan seni bulur. Hakk’ın terazisi, yolun sınavı, nasibin sırrı' / 10.12.2025
- Ankara'da BTP rüzgarı: 'İstikbal Biziz, Biz Geleceğiz' / 09.12.2025
- Gebze, tarihi var kıymeti yok: Sahipsiz kalmış bir kentin çığlığı / 06.12.2025
- Özlem ve çaresizlik / 05.12.2025
- Gençliğe Hitabe / 04.12.2025
- Gebze'liye vaatler / 03.12.2025
- Türkiye’de besicilik ve tarım / 02.12.2025
- Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli / 01.12.2025


















































































