Türk edebiyatının ünlü isimlerinden, büyük gazeteci Peyami Safa bir sözünde şöyle der;
"Fikir sahibi olmaya, mal sahibi olmaktan fazla ihtiyaç duyacağımız gün, gerçek zenginliğin sırrını bulacağız.
Aptallar, bütün hayatları boyunca akıllı kişilerle gezseler bile gerçekleri öğrenemezler. Hiç kaşık, çorbanın lezzetini alabilir mi?
Bir milleti yok etmek isterseniz askerî istilâya lüzum yoktur. Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi değerlerini, ahlâkını soysuzlaştırmak kâfidir."
Sanki bugünleri özetlemiş, demiyorum. Çünkü o dönemde hatta insanlığın tamamında durum böyledir.
Tarih boyunca düşünen, fikir, çözüm sahibi insanlar ve bu insanları el üstünde tutan, onların fikirlerine sarılan toplumların kalkınmış, tam bağımsız, mutlu ve huzurlu olduklarını görürüz.
Diğer taraftan baktığımızda ise yine fikir ehli, gönül ehli dışlandığı, doğru söyleyenlerin yalanlandığı, yalan söyleyenlerin el üstünde tutulduğu toplumlarında çöküşe mahkûm oldukları bir gerçektir.
Bu tip toplumlarda hedefler madde olarak belirlenmiş, maddeye, mal-makama giden her yol meşru kabul edilmiştir. Her türlü ahlaksızlığın, savaşların temelinde, kardeş katliamlarının altında da dünya malı, mal-makam ihtirasları vardır.
Günümüze gelirsek! İhtiras sahipleri her yerde… Kabul mü? Tarihi unuttuk mu? Unuttuk. Milli değerlerimizi unuttuk mu? Unuttuk.
Dinin adı var. Dinsiz dindarlar toplumun felaketi oldu. Ahlak, edep, sevgi, saygı, adalet bugün herkesin gündeminde, insanlar bu kavramlara aç, kurumlar bu kavramlara muhtaç. Haliyle her gün daha kötüye gidiyoruz.
İnsanlar ölür ama fikirler ölmez. Öyle değil mi? Bir fikir insanı, bir gönül insanı geçti önümüzden. Gözümüze, yüzümüze baka baka hatta hepimize tek tek el uzata uzata.
Ne yaptık? Adeta aklımız ve kalbimiz tok, diyerek dünya malı peşinde koştuk, dünyalık vaatlere aldandık.
Oysa o insanın fikirlerinde hem dünya vardı hem de ahret. Hem kalbin tokluğu vardı hem de karnın tokluğu. Hem aklın hürriyeti vardı hem de bu hürriyeti insan içi kullanma kılavuzu.
O'nun fikirlerinde hem maddeye karşı hürriyet, hem de emperyalistlere karşı tam bağımsız Türkiye gerçeği vardı.
O fikir sahibi ile hem bireysel olarak maddi özgürlüğümüzü ilan edecektik hem de bağımsız bir ekonomi ile dünyanın ümidi olacaktık.
Peyami Safa'nın dediği gibi kaşık, çorbanın tadını hiç bilemedi.
2010 yılında, 'karanlık bir döneme giriyoruz' demişti merhum Baş Hocamız. Milletimiz aydınlığa el uzatmadı.
Çok geçmedi! Merhum Baş Hocamız, 'artık zifiri karanlıktayız' dedi. Aydınlık için bütün gayretini ortaya koydu.
Milletimize seslendi: Bizi gizliyorlar.
Gizleyenlere de seslendi, 'gizlemek küfrün özelliğidir' dedi.
Yok, duymadılar.
Şimdi her yer zifiri karanlık. Bu karanlıkta siyasetçiler, akademisyenler, medya adeta fili tanımlamaya çalışıyor.
Birisi filin hortumunu tutmuş, diğeri kulağını, bir başkası bacağını tutmuş, 'fil budur' diyor.
Fil de rahatsız bu durumdan. Huysuzlaştıkça tepiniyor. Fil tepindikçe de millet eziliyor.
Artık ihtiraslarınızı tetikleyenleri değil, ihtiyaçlarınız için fikir, plan, proje ortaya koyanları el üstünde tutun ki, mutluluk kapımızı çalsın.
- Hüseyin Baş’a 8 yıl istemişler / 15.05.2025
- Barışa değil bölünmeye gidiyoruz / 13.05.2025
- Suikasttan itibar çıkarmak / 12.05.2025
- Her şartta alkışlayanlar ve her şartta karşı olanlar / 11.05.2025
- PKK silah bırakacakmış… Nasılda kandırılıyoruz? / 10.05.2025
- Altına aldanma / 09.05.2025
- AKP iktidarı da kaybettiğinin farkında / 08.05.2025
- İç cephe ve terörsüz Türkiye aldatmacası / 06.05.2025
- Gazze unutuldu, BOP içinde kim, kiminle dost? / 05.05.2025