Nasreddin Hoca'ya aralarında niza bulunan iki kişi gelir ve Hoca'dan aralarındaki ihtilafı çözmesini ister. Hoca taraflardan ilkini dinler ve "Sen haklısın" der. Ardından da ikinciyi dinler, ona da "Sen haklısın" der. Olan bitene şahit olan üçüncü bir kişi, "Hoca, ona da haklısın, buna da haklısın diyorsun. Bu nasıl hak?" diye sorunca Hoca cevap verir: "Sen de haklısın."17 Aralık'ta başlayan "Rüşvet Operasyonu"yla alevlenen Hükümet?Cemaat gerilimini, kimin "haksız" olduğu boyutuyla Hoca'nın penceresinin tersinden bakmakta fayda var.Malum, kamuoyunda "cemaat" olarak tanımlanan grup ile Sayın Başbakan AKP'yi kurma aşamasından beri, "bu yollarda beraber yürüdüler, bu yağmurlarda beraber ıslandılar." Sayın Başbakan cemaate "ne istedilerse" verdi, cemaat de Hükumet'i her platformda savundu, destekledi. MİT krizi ile araları biraz açılsa da, Sayın Başbakan'ın 14 Haziran 2012'deki "Vatan topraklarının hasreti içinde olanları aramızda görmek istiyoruz" şeklindeki duygusal daveti ile buzlar tekrar erimişe benziyordu.Ta ki, dersane tartışmalarına kadar. Ne olduysa o zaman oldu. Taraflar arasındaki tartışmalar büyüdü. Bir taraf "ne olursa olsun geri adım atmayacağız" derken, diğer taraf aba altından sopa göstererek "kaset" imalarında bulundu. Dersanelerin kapanması 2 yıl ertelendi. Tam ortalık sükunete kavuşacak denildiği anda 17 Aralık patlak verdi. Bu sefer kılıçlar tam çekildi, Emniyet'te tasfiyeler başladı, "beddua"lar edildi, "in"li, "çete"li kelimeler sarfedildi.Yaşadığımız bu süreç, aslında tarafların "beraber ıslanmalarının" arkasında çok da kutsal olmayan bir amaç taşıdığını da su yüzüne çıkardı. Bu durum, din, iman, maneviyat kelimelerini ağzından eksiltmeyenlerin, aslında menfaat eksenli biraraya geldiklerini gösterdi. "Öküz öldü, ortaklık bitti."Yürütülen kavga, milletin ve devletin menfaati, varlığını, birliğini, bekasını sürdürmesi için değil. Her iki taraf da, bugüne kadar elde ettiği kişisel konumlarını korumak ve gelecekte elde etmeyi umdukları için savaşıyor, bizim için değil.Dolayısıyla, Nasreddin Hoca'ya dönersek; her iki taraf da kavgalarının temel amaçlarında "haksız"dır. "Nasılsanız öyle yönetilirsiniz" düsturunca kendimize çeki düzen verip, geleceğimizin teminatını Sayın Prof. Dr. Haydar BAŞ ve BTP kadrolarında görmezsek, biz de "haksız" konumuna düşeceğiz.Zira, yarın başka bir "öküz" bulunur, yeniden "ortaklık" kurulur, "in"ler, "goril"ler, "çete"ler, "tasfiye"ler, "rüşvet"ler hasır altı edilip unutulur. Biz ise hazinenin üstünde oturup dilenmeye devam ederiz.
Gökhan Avcı / diğer yazıları
- Hem suçlu hem güçlü / 05.04.2015
- İktidardaki muhalefet / 03.04.2015
- 'Demokratik krallık' / 11.03.2015
- Nereden nereye / 07.03.2015
- Eğrisi mi, doğrusu mu? / 02.03.2015
- Hata fırsatı vermeyelim / 21.02.2015
- Batı'dan ithal mal / 20.02.2015
- Hayaller ve gerçekler / 11.02.2015
- O gömlek pek eğreti durdu / 10.02.2015
- İçimizden görünenlerle değil, içimizden olanlarla bir olalım / 06.02.2015
- İktidardaki muhalefet / 03.04.2015
- 'Demokratik krallık' / 11.03.2015
- Nereden nereye / 07.03.2015
- Eğrisi mi, doğrusu mu? / 02.03.2015
- Hata fırsatı vermeyelim / 21.02.2015
- Batı'dan ithal mal / 20.02.2015
- Hayaller ve gerçekler / 11.02.2015
- O gömlek pek eğreti durdu / 10.02.2015
- İçimizden görünenlerle değil, içimizden olanlarla bir olalım / 06.02.2015