Mondros Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra Anadolu ve Trakya’da Müdafa-i Hukuk, Muhafaza-i Hukuk ve Redd-i İlhak adları ile yerel direniş cemiyetleri kurulmuş ve vatan müdafaasında çok önemli rol oynamıştır. Yerel bazda örgütlenen bu cemiyetler daha sonra Sivas Kongresinde alınan karar ile ulusal çapta organize olmuş ve Anadolu ve Rumeli Müdafi Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.
Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetinin önemli bir Şubesi de Bolu’da kurulmuştur.
19 Ocak 2013 tarihinde Bolu’da Yeni Mesaj gazetesinin düzenlediği programda Milli Kahramanlarımız anıldı ve milletimizin bu gün karşı karşıya olduğu tehditler ve yapılması gerekenler ortaya kondu.
Sosyal bünyesi sağlam olan toplum; milletin karşı karşıya bulunduğu büyük tehdit söz konusu olduğunda, milli ve manevi bir refleks ile hukukunu koruyacak oluşumları doğurmuş; bu oluşumları, kurtuluşu sağlayacak güce dönüştürecek liderleri çıkarmıştır.
Uzun yıllardır milletin özündeki bu ruhu bozmaya çalışanların amacı, milletin varlığı ve birliği tehlikeye düştüğünde müdafai hukuk cemiyetleri kurulmasın diyedir. Kuvayı Milliye ayağa kalkıp millete, maddi ve manevi değerlere sahip çıkmasın diyedir. Milleti hakettiği yere getirecek liderin etrafında kenetlenmesin diyedir.
Şehitlerin kanı ile kurtulan, dedelerimizin gece gündüz çalışması ile yaralarını saran, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bağımsızlık anlayışı ile yoğrulan milletimiz, ciddi hamleler yapmıştır. Ancak Atatürk’ten sonra bu gelişmenin hızını kesmek için şer güçler devreye girmiş ve devletimiz, ülkemiz üzerinde türlü hesabı olan Batı’nın siyasi, kültürel, askeri ve ekonomik etkisi altına sokulmuştur. Bu etki zaman geçtikçe daha tehlikeli boyutlara ulaşmış; bir taraftan bizi biz yapan kültürel ve manevi değerlerimizi aşındırırken, diğer taraftan bağımlı ve milletimizin tarihi misyonuna yakışmayan iç ve dış politikalar üretilmesine sebep olmuştur.
Aynı dine inanan, aynı camide namaz kılan, aynı mezarlığa cenazesini defneden, kız alıp kız veren Kürt ve Türk kardeşlerimiz arasındaki birlik zedelenmek isteniyor. Cenab-ı Hakkın “ancak kardeş olduğunu” buyurduğu müslümanlar; Şii ve Sünni diye kavga ettirilmek isteniyor. İslam coğrafyası kargaşa içinde olsun, müslümanlar siyasi ve askeri güç olamasın, aynı zamanda kaynakları sömürülsün diye çok yönlü çalışmalar yapılmakta.
Milletimizin maddi ve manevi değerlerini, birlik ve beraberliğini hedef alan her çalışmanın karşısına Prof. Dr. Haydar Baş, en etkili söylemler, fikirler, tezler ve projeler ile karşı çıkmıştır. Bu durum bölgemiz ve ülkemiz üzerinde hesabı olanları rahatsız etmektedir ve hemen Haydar Baş’a karşı iftira ve hakaret silahına başvurmaktadırlar. Bütün bu iftiraların arkasında dış istihbarat örgütlerinin ve onların kullandığı grupların olduğu ortadadır.
Şer güçler ülkemizde taşeronlarını da kullanmaktadırlar. Bu taşeronlar türlü isim ve kisve ile karşımıza çıkmaktadır. Kimisi kendini ‘cübbeli’ kimi ‘selefi’ diye tanımlıyor. Ama onların bu iftiralarının amacına ve kullandıkları üsluba bakınca, bizden görünen isim ve kisvenin ardında, bize yabancı bir yüz ve bizden olmayan bir gönül olduğunu anlıyoruz. Bunların ortak özellikleri tutarsızlıkları, cahillikleri, yanardöner olmaları, belli güçlere yalakalık yapmalarıdır.
Haydar Baş milletin varlığına birliğine, maddi ve manevi değerlerine her zaman sahip çıkmıştır. Ona iftira atanlar ister dinci, ister solcu, ister sağcı olsun aynı amaca ve aynı dış istihbarat gücüne hizmet etmektedir.
Avukatı olmaktan şeref ve gurur duyduğumuz Prof. Dr. Haydar Baş Bey, yasalara uygun olarak tam bir fikri tutarlılık içinde faaliyet göstermekte, milli ve manevi varlığımıza ve bağımsızlığımıza zarar verecek her tür fikre, faaliyete ve yaklaşıma da karşı çıkmaktadır. Ülkemizin müreffeh yarınları kazanması, milletimizin bir ve bereber olarak tüm unsurları ve komşuları ile barış içerisinde yaşaması, sömürülmemesi ve devletimizin tam bağımsız olması için mücadele etmektedir. Bunu yaparken de her zaman kesinlikle hukuk içinde kalmıştır.
Hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadığı gibi hiçbir zaman böyle bir beklentisi de olmamıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş’ı inancı ve sahip olduğu ilkeler ve hukuk kuralları dışında hiçbir güç yönlendiremez ve yönlendirememiştir de...
Hocamız ne zaman milletimiz ve devletimiz için ve hatta tüm insanlık için önemli olan ciddi bir çalışma içine girmiş ve millet aleyhine oynanan oyunu bozmuş ise; aynı şer odaklar tarafından iftiralara uğramıştır. Ama Haydar Baş hiçbir haksız saldırı karşısında yılmamış, her zaman hukuk içinde mücadele etmenin, haklı olmanın verdiği güven ile kendisine alçakça saldıranlara hukuk önünde hesap sormuş, hukuki mücadelelerini kazanmıştır.
Biz avukatları olarak her zaman çok rahat olduk. Haklı ve doğrunun mümessili bir insanın avukatlığını yapmanın işimizi kolaylaştırdığını gördük. Hocamıza yönelik hukuk dışı saldırılara karşı savunurken ve ona saldırılardan hukuk önünde hesap sorarken hep başarılı olmamızın altında hocamızın hakkı ve haklıyı temsil etmesi, yılmaz azmi ve emsalsiz cesareti yatmaktadır.
Milletimiz bilmelidir ki Haydar Baş hem kendi hukukunu hem de milletin hukukunu korumak için devamlı mücadele içinde olacaktır. Haklı olmanın verdiği güçle de bu mücadelelerini hep kazanacaktır. Prof. Dr. Haydar Baş’a sahip çıkar ise millet de kazanacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Artık kötü gidişe dur diyelim ve Haydar Baş’ı başımıza getirelim.
Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyetinin önemli bir Şubesi de Bolu’da kurulmuştur.
19 Ocak 2013 tarihinde Bolu’da Yeni Mesaj gazetesinin düzenlediği programda Milli Kahramanlarımız anıldı ve milletimizin bu gün karşı karşıya olduğu tehditler ve yapılması gerekenler ortaya kondu.
Sosyal bünyesi sağlam olan toplum; milletin karşı karşıya bulunduğu büyük tehdit söz konusu olduğunda, milli ve manevi bir refleks ile hukukunu koruyacak oluşumları doğurmuş; bu oluşumları, kurtuluşu sağlayacak güce dönüştürecek liderleri çıkarmıştır.
Uzun yıllardır milletin özündeki bu ruhu bozmaya çalışanların amacı, milletin varlığı ve birliği tehlikeye düştüğünde müdafai hukuk cemiyetleri kurulmasın diyedir. Kuvayı Milliye ayağa kalkıp millete, maddi ve manevi değerlere sahip çıkmasın diyedir. Milleti hakettiği yere getirecek liderin etrafında kenetlenmesin diyedir.
Şehitlerin kanı ile kurtulan, dedelerimizin gece gündüz çalışması ile yaralarını saran, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın bağımsızlık anlayışı ile yoğrulan milletimiz, ciddi hamleler yapmıştır. Ancak Atatürk’ten sonra bu gelişmenin hızını kesmek için şer güçler devreye girmiş ve devletimiz, ülkemiz üzerinde türlü hesabı olan Batı’nın siyasi, kültürel, askeri ve ekonomik etkisi altına sokulmuştur. Bu etki zaman geçtikçe daha tehlikeli boyutlara ulaşmış; bir taraftan bizi biz yapan kültürel ve manevi değerlerimizi aşındırırken, diğer taraftan bağımlı ve milletimizin tarihi misyonuna yakışmayan iç ve dış politikalar üretilmesine sebep olmuştur.
Aynı dine inanan, aynı camide namaz kılan, aynı mezarlığa cenazesini defneden, kız alıp kız veren Kürt ve Türk kardeşlerimiz arasındaki birlik zedelenmek isteniyor. Cenab-ı Hakkın “ancak kardeş olduğunu” buyurduğu müslümanlar; Şii ve Sünni diye kavga ettirilmek isteniyor. İslam coğrafyası kargaşa içinde olsun, müslümanlar siyasi ve askeri güç olamasın, aynı zamanda kaynakları sömürülsün diye çok yönlü çalışmalar yapılmakta.
Milletimizin maddi ve manevi değerlerini, birlik ve beraberliğini hedef alan her çalışmanın karşısına Prof. Dr. Haydar Baş, en etkili söylemler, fikirler, tezler ve projeler ile karşı çıkmıştır. Bu durum bölgemiz ve ülkemiz üzerinde hesabı olanları rahatsız etmektedir ve hemen Haydar Baş’a karşı iftira ve hakaret silahına başvurmaktadırlar. Bütün bu iftiraların arkasında dış istihbarat örgütlerinin ve onların kullandığı grupların olduğu ortadadır.
Şer güçler ülkemizde taşeronlarını da kullanmaktadırlar. Bu taşeronlar türlü isim ve kisve ile karşımıza çıkmaktadır. Kimisi kendini ‘cübbeli’ kimi ‘selefi’ diye tanımlıyor. Ama onların bu iftiralarının amacına ve kullandıkları üsluba bakınca, bizden görünen isim ve kisvenin ardında, bize yabancı bir yüz ve bizden olmayan bir gönül olduğunu anlıyoruz. Bunların ortak özellikleri tutarsızlıkları, cahillikleri, yanardöner olmaları, belli güçlere yalakalık yapmalarıdır.
Haydar Baş milletin varlığına birliğine, maddi ve manevi değerlerine her zaman sahip çıkmıştır. Ona iftira atanlar ister dinci, ister solcu, ister sağcı olsun aynı amaca ve aynı dış istihbarat gücüne hizmet etmektedir.
Avukatı olmaktan şeref ve gurur duyduğumuz Prof. Dr. Haydar Baş Bey, yasalara uygun olarak tam bir fikri tutarlılık içinde faaliyet göstermekte, milli ve manevi varlığımıza ve bağımsızlığımıza zarar verecek her tür fikre, faaliyete ve yaklaşıma da karşı çıkmaktadır. Ülkemizin müreffeh yarınları kazanması, milletimizin bir ve bereber olarak tüm unsurları ve komşuları ile barış içerisinde yaşaması, sömürülmemesi ve devletimizin tam bağımsız olması için mücadele etmektedir. Bunu yaparken de her zaman kesinlikle hukuk içinde kalmıştır.
Hiçbir kurum ve kuruluştan destek almadığı gibi hiçbir zaman böyle bir beklentisi de olmamıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş’ı inancı ve sahip olduğu ilkeler ve hukuk kuralları dışında hiçbir güç yönlendiremez ve yönlendirememiştir de...
Hocamız ne zaman milletimiz ve devletimiz için ve hatta tüm insanlık için önemli olan ciddi bir çalışma içine girmiş ve millet aleyhine oynanan oyunu bozmuş ise; aynı şer odaklar tarafından iftiralara uğramıştır. Ama Haydar Baş hiçbir haksız saldırı karşısında yılmamış, her zaman hukuk içinde mücadele etmenin, haklı olmanın verdiği güven ile kendisine alçakça saldıranlara hukuk önünde hesap sormuş, hukuki mücadelelerini kazanmıştır.
Biz avukatları olarak her zaman çok rahat olduk. Haklı ve doğrunun mümessili bir insanın avukatlığını yapmanın işimizi kolaylaştırdığını gördük. Hocamıza yönelik hukuk dışı saldırılara karşı savunurken ve ona saldırılardan hukuk önünde hesap sorarken hep başarılı olmamızın altında hocamızın hakkı ve haklıyı temsil etmesi, yılmaz azmi ve emsalsiz cesareti yatmaktadır.
Milletimiz bilmelidir ki Haydar Baş hem kendi hukukunu hem de milletin hukukunu korumak için devamlı mücadele içinde olacaktır. Haklı olmanın verdiği güçle de bu mücadelelerini hep kazanacaktır. Prof. Dr. Haydar Baş’a sahip çıkar ise millet de kazanacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Artık kötü gidişe dur diyelim ve Haydar Baş’ı başımıza getirelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Oktay Doğan / diğer yazıları
- İnsanın bir felaketi: Ön yargı / 27.03.2021
- Kul hakkı kırmızı çizgimiz olmalı / 17.02.2021
- Mutluluğun ve başarının anahtarı / 10.02.2021
- İyi olmak ve iyi kalmak / 14.01.2021
- Hocam / 07.01.2021
- Atatürk ne yaptı? / 23.10.2017
- Taklit edilen, projeleri izinsiz kullanılan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 19.04.2015
- Bu iktidar neye hizmet etti? / 17.07.2014
- Oyunu halkımız bozmalı / 01.10.2013
- Alçak katiller karşısında ölçü sahibi Müslümanlar olalım / 08.09.2013
- Kul hakkı kırmızı çizgimiz olmalı / 17.02.2021
- Mutluluğun ve başarının anahtarı / 10.02.2021
- İyi olmak ve iyi kalmak / 14.01.2021
- Hocam / 07.01.2021
- Atatürk ne yaptı? / 23.10.2017
- Taklit edilen, projeleri izinsiz kullanılan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 19.04.2015
- Bu iktidar neye hizmet etti? / 17.07.2014
- Oyunu halkımız bozmalı / 01.10.2013
- Alçak katiller karşısında ölçü sahibi Müslümanlar olalım / 08.09.2013