Rahmetli Atatürk'e, özellikle dindarlıktan nasibi olmayan dinci kesimden çirkin ve cahilce saldırılar oluyor. Bu saldırılar, dışarıdan alınan kanunlar, alfabe değişikliği, şapka ve benzeri başlıklar altında ileri sürülüyor.
Katmerli cehaletin tedavisi yok. Ama biz hem tebliğ ve nasihat yükümlüğümüz gereği ve hem de okuyanları doğru bilgilendirme adına bir şeyler yazalım: Bazı yasal metinleri, insanlığın ortak aklının üretimini almak inancımızın yasakladığı değil bilakis emir ve tavsiyesidir. Atatürk, Medeni Kanun'un Türk hukukçular tarafından yazılmasını istedi ama yapılamayınca İsviçre Medeni Kanunu mümkün olduğu kadar uyarlanarak alındı. Zamanla tüm kanunlar ihtiyaca göre revize edildi. Ancak ne yazık ki bazı iktidarlar keyfi ve Avrupa Birliği'nin istediği yasal değişiklikleri hayata geçirdiler.
Kıyafet, bir toplumda aykırı olmamak şartı ile giyilir. Ebu Cehil ile sahabenin kıyafeti arasında çok fark yoktu. Şapkaya gelince; şapka fesin yerine ikame olundu. Şapkayı pek çok toplum giyiyordu. Ama fes, Yunan kıyafeti iken Osmanlı'nın son dönemlerinde alınmış bir aksesuardı. Atatürk, hayatı boyunca kadınların kıyafeti ile uğraşmadı. Atatürk döneminde bırakınız başörtüsünü, çarşafı dahi yasaklayan bir yasal düzenleme asla yapılmadı.
Alfabeye gelince; bir dili ifade eden sembollerin dini olmaz. Önemli olan o dildeki sesleri doğru veren harflerin kullanılmasıdır. Vakti ile yapılan alfabedeki hatalar yüzlerce yıl kelimelerin fonetiğinde sorunlara yol açtı. Bu sorun Osmanlı'nın son döneminde ele alındı. İlk kez Latin alfabesinin kullanılmasını savunan 2. Abdülhamit idi. Enver Paşa da Osmanlı alfabesindeki eksiklikleri gidermek için Enver İmlasını hayata geçirdi. Ama dilimizi temsilde yetersiz kalan harf değişikliği gerekli idi. Bu harf değişikliği, Kur'an ile aramıza mesafe koymadı. Eğer öyle olsa Arapların Kuran'ı doğru anlaması gerekirdi. Kuran 'Rabca'dır. Ondan nasibi olan istifade eder.
Toplumsal hayat ile ilgili duruma da bakalım: Atatürk dönemine kadar ekonomik hayata gayrimüslimler hakimdi. Masonlar, Osmanlı'nın son döneminde her kritik mevkide yer alıyordu. Ahmet Lütfi Paşa'nın 1894 tarihli raporuna göre ülkede yabancılara ve gayrimüslimlere ait toplam 4.960 okul vardı. Bu okullarda haç bile öptürülüyordu. Bu okullardan mezun olan yüz binlerce insanda milli bir şuur ve doğru bir din anlayışı olmasının çok zor olduğu aşikârdır. Atatürk, bu okulları dizginledi, birçoğunu kapattırdı.
Atatürk, mübadele ile Anadolu'da Müslüman nüfusu hakim hale getirdi. Ülkeyi, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel bağımlılıktan kurtardı. Dindeki hurafeleri ayıklamak için devrin muteber âlimleri ile çalıştı. Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır, Ahmet Akseki, Rifat Börekçi bunlardandır. Atatürk döneminde liselerde tecvid ilmi öğretilirdi. Asker din eğitimi alırdı.
Atatürk köylerden yabancılara toprak satışına yasak getirtti. Yeraltı kaynaklarımızı, paramızı ve sanayimizi millileştirdi.
Atatürk'ün hayırlı hizmetleri yaz yaz bitmez. Ama nasıl olur da birileri-hem de dindar olduğunu ileri sürerek- Atatürk'e insafsızca saldırır? Bunun temelinde, cehalet ve kandırılmışlık yatıyor.
Müslüman yüzde yüz emin olmadan birini suçlamaz; gıybet etmez, iftira atmaz. Kul hakkı şuuru ile yaşar. Bilir ki şehidin bile kul hakkı ödenmez. Dinci (dini menfaatine uyduran, kullanan) ise kul hakkına girmekten korkmaz, su-i zanda bulunur, gıybet eder ve iftira atar. Yani Allah'tan korkmaz.
Biz Allah'tan korkanlardan olalım ve kul hakkına girmeyelim.
Katmerli cehaletin tedavisi yok. Ama biz hem tebliğ ve nasihat yükümlüğümüz gereği ve hem de okuyanları doğru bilgilendirme adına bir şeyler yazalım: Bazı yasal metinleri, insanlığın ortak aklının üretimini almak inancımızın yasakladığı değil bilakis emir ve tavsiyesidir. Atatürk, Medeni Kanun'un Türk hukukçular tarafından yazılmasını istedi ama yapılamayınca İsviçre Medeni Kanunu mümkün olduğu kadar uyarlanarak alındı. Zamanla tüm kanunlar ihtiyaca göre revize edildi. Ancak ne yazık ki bazı iktidarlar keyfi ve Avrupa Birliği'nin istediği yasal değişiklikleri hayata geçirdiler.
Kıyafet, bir toplumda aykırı olmamak şartı ile giyilir. Ebu Cehil ile sahabenin kıyafeti arasında çok fark yoktu. Şapkaya gelince; şapka fesin yerine ikame olundu. Şapkayı pek çok toplum giyiyordu. Ama fes, Yunan kıyafeti iken Osmanlı'nın son dönemlerinde alınmış bir aksesuardı. Atatürk, hayatı boyunca kadınların kıyafeti ile uğraşmadı. Atatürk döneminde bırakınız başörtüsünü, çarşafı dahi yasaklayan bir yasal düzenleme asla yapılmadı.
Alfabeye gelince; bir dili ifade eden sembollerin dini olmaz. Önemli olan o dildeki sesleri doğru veren harflerin kullanılmasıdır. Vakti ile yapılan alfabedeki hatalar yüzlerce yıl kelimelerin fonetiğinde sorunlara yol açtı. Bu sorun Osmanlı'nın son döneminde ele alındı. İlk kez Latin alfabesinin kullanılmasını savunan 2. Abdülhamit idi. Enver Paşa da Osmanlı alfabesindeki eksiklikleri gidermek için Enver İmlasını hayata geçirdi. Ama dilimizi temsilde yetersiz kalan harf değişikliği gerekli idi. Bu harf değişikliği, Kur'an ile aramıza mesafe koymadı. Eğer öyle olsa Arapların Kuran'ı doğru anlaması gerekirdi. Kuran 'Rabca'dır. Ondan nasibi olan istifade eder.
Toplumsal hayat ile ilgili duruma da bakalım: Atatürk dönemine kadar ekonomik hayata gayrimüslimler hakimdi. Masonlar, Osmanlı'nın son döneminde her kritik mevkide yer alıyordu. Ahmet Lütfi Paşa'nın 1894 tarihli raporuna göre ülkede yabancılara ve gayrimüslimlere ait toplam 4.960 okul vardı. Bu okullarda haç bile öptürülüyordu. Bu okullardan mezun olan yüz binlerce insanda milli bir şuur ve doğru bir din anlayışı olmasının çok zor olduğu aşikârdır. Atatürk, bu okulları dizginledi, birçoğunu kapattırdı.
Atatürk, mübadele ile Anadolu'da Müslüman nüfusu hakim hale getirdi. Ülkeyi, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel bağımlılıktan kurtardı. Dindeki hurafeleri ayıklamak için devrin muteber âlimleri ile çalıştı. Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır, Ahmet Akseki, Rifat Börekçi bunlardandır. Atatürk döneminde liselerde tecvid ilmi öğretilirdi. Asker din eğitimi alırdı.
Atatürk köylerden yabancılara toprak satışına yasak getirtti. Yeraltı kaynaklarımızı, paramızı ve sanayimizi millileştirdi.
Atatürk'ün hayırlı hizmetleri yaz yaz bitmez. Ama nasıl olur da birileri-hem de dindar olduğunu ileri sürerek- Atatürk'e insafsızca saldırır? Bunun temelinde, cehalet ve kandırılmışlık yatıyor.
Müslüman yüzde yüz emin olmadan birini suçlamaz; gıybet etmez, iftira atmaz. Kul hakkı şuuru ile yaşar. Bilir ki şehidin bile kul hakkı ödenmez. Dinci (dini menfaatine uyduran, kullanan) ise kul hakkına girmekten korkmaz, su-i zanda bulunur, gıybet eder ve iftira atar. Yani Allah'tan korkmaz.
Biz Allah'tan korkanlardan olalım ve kul hakkına girmeyelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Oktay Doğan / diğer yazıları
- İnsanın bir felaketi: Ön yargı / 27.03.2021
- Kul hakkı kırmızı çizgimiz olmalı / 17.02.2021
- Mutluluğun ve başarının anahtarı / 10.02.2021
- İyi olmak ve iyi kalmak / 14.01.2021
- Hocam / 07.01.2021
- Atatürk ne yaptı? / 23.10.2017
- Taklit edilen, projeleri izinsiz kullanılan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 19.04.2015
- Bu iktidar neye hizmet etti? / 17.07.2014
- Oyunu halkımız bozmalı / 01.10.2013
- Alçak katiller karşısında ölçü sahibi Müslümanlar olalım / 08.09.2013
- Kul hakkı kırmızı çizgimiz olmalı / 17.02.2021
- Mutluluğun ve başarının anahtarı / 10.02.2021
- İyi olmak ve iyi kalmak / 14.01.2021
- Hocam / 07.01.2021
- Atatürk ne yaptı? / 23.10.2017
- Taklit edilen, projeleri izinsiz kullanılan lider: Prof. Dr. Haydar Baş / 19.04.2015
- Bu iktidar neye hizmet etti? / 17.07.2014
- Oyunu halkımız bozmalı / 01.10.2013
- Alçak katiller karşısında ölçü sahibi Müslümanlar olalım / 08.09.2013