Hadi seyredelim... Bunlar iki çocuk. Biri Enes biri de Feyzanur... Bakın işte geldiler.
Soba bacası her nasılsa çekmediğinden evde bir telaş var. Etraf duman oldu. Çocuklar dumanı görünce sevinç çığlıkları atıyorlar.
"Bak bak" deyip ellerini açıp dumanın dalga dalga yayılışına bakıp gülüyorlar. Evde pürtelaş olsa da onlara göre gayet neşeli bir iş oluyor.
Çocukların bu hali dikkatimi çekti. Onların dünyasını seyretmek için ikisini de alıp terasa çıktım. Hava dışarıda güneşli hem dumandan bir an korunmuş olurlar.
Terasa çıkınca yerde yürüyen bir böcek görüyorlar.
"A aaa!.. Bak minik böcek" deyip başında duruyorlar. Yürümesine, zıplamasına, uçma gayretlerine bakıp konuşuyorlar. Tabii hangi akılla ve kelimelerle konuşup anlaşıyorlar bilinmez. Çocukların dünyasının kelime haznelerini yazan bir lügat var mı bilmiyorum.
Yerde yürüyen böcek herhalde şubatın soğukları arasında doğan güneşten faydalanarak bir lokma bulurum ümidiyle konmuştu terasa. Çocuklar hangi yöne gitse ayaklarını uzatıyor, önünü kesiyorlardı. Böcek de kara ayaklardan engel görünce geri dönmek mecburiyetinde kalınca "onlara çıktı bir eğlence" gülücükler neşe kahkahaları...
Böcek baktım ki sıkıntıda belki de üzerine basıp öldürecekler. Elime aldım. Çocuklar bunu görünce hayret dünyaları ile hayal dünyaları ile hem gülüyor hem de sorular soruyorlar...
-Bırak onu elini ısırır.
-Bırak onu yere.
-Versene bize.
-Düşecek.
-Çıkıyor işte.
-Aaaa uçtu. Uçtu gitti evine.
Hayret evi olduğunu biliyorlar demek. Öyle büyükler var ki insanın evi olduğunu bilmiyorlar.
Gördünüz mü? Şimdi çiçeklerin toprağıyla oynamaya başladılar. Babaannesi yazın çiçek eker buralara.
Hemen müdahale edip: "Çocuklar bu toprakları dağıtmayın" komutunu verdim. Çocuklar öyle güzel anladılar ki: Çoktan toprakla oynuyorlardı bile. Benim anlamam için de konuşuyorlar.
-Bak ne güzel oluyor. Hi, hi, hiii...
Biraz sonra gidip leğeni getiriyor birisi. Toprakları avuç avuç leğene dolduruyor. Ben diyorum ki: Bari oynuyorsun hiç olmazsa toprakları dağıtma. Cevap hazır:
-Olmaz. Topraklar leğene dolması lazım.
-Yerler pis olur.
-Olmaz. Ben temizlerim.
Evet temizler çocuk. Hemen süpürgeyi kaptığı gibi toprakları temizliyor. Nasıl mı? Bir sağa bir sola bütün teras çamur oldu.
Aralarında konuşuyorlar.
-Gel ellerin çamur oldu. Bak ben yıkadım.
Diğeri koşup elini yıkıyor.
Ama temiz olsun diye değil. Çamurlu ellerle toprakları tutmak daha zevkli oluyor. Ellerine kolayca yapışıyor. Hoop eller toprağa.
Biri yine çağırıyor. Ellerini yıka. Ben güya hileli bir çözüm bulup bunu temin edeyim diyorum ve:
-O, ellerini işi bitince yıkayacak, başını kaldırıp bana gülerek cevap veriyor:
-Ben toprakla oynarım. İşim bitince de yıkamam.
Anla anlayabilirsen. Sen kendini bir şey mi sanırsın? Çocuk engin, renkli, gizemli bir dünyanın esrarlı melekleri. Onların kelimelerini anlamak için Allah Resûlünün (sav) anahtar sözcüğünü bilmek gerek.
-Çocuğu olan çocuklaşsın.
***
Çocuğu anlamak, ondaki , kaabiliyetleri sezmek, mutluluk çiçeklerini dermek çocuğun hakkı, beklentisi, başarısıdır.
Hadi bitirelim artık.
Soruyorum birine:
-Sabah kahvaltı yaptın mı?
-Evet.
-Ne yaptın? Neler yedin?
-Çikolata, çitoz...
Neler gelirse diline sayıyor. Biraz da hızlı hızlı konuşunca diyorum ki:
-Seni anlamadım. Hangi dilden konuşuyorsun. Türkçe mi, Farsça mı, Arapça mı? İngilizce mi. Cevap geliyor:
-Ben işimi bitirdim.
Öyle ya. Onlar işini btirdiler. Siz kendi başınızın çaresine bakın.
Soba bacası her nasılsa çekmediğinden evde bir telaş var. Etraf duman oldu. Çocuklar dumanı görünce sevinç çığlıkları atıyorlar.
"Bak bak" deyip ellerini açıp dumanın dalga dalga yayılışına bakıp gülüyorlar. Evde pürtelaş olsa da onlara göre gayet neşeli bir iş oluyor.
Çocukların bu hali dikkatimi çekti. Onların dünyasını seyretmek için ikisini de alıp terasa çıktım. Hava dışarıda güneşli hem dumandan bir an korunmuş olurlar.
Terasa çıkınca yerde yürüyen bir böcek görüyorlar.
"A aaa!.. Bak minik böcek" deyip başında duruyorlar. Yürümesine, zıplamasına, uçma gayretlerine bakıp konuşuyorlar. Tabii hangi akılla ve kelimelerle konuşup anlaşıyorlar bilinmez. Çocukların dünyasının kelime haznelerini yazan bir lügat var mı bilmiyorum.
Yerde yürüyen böcek herhalde şubatın soğukları arasında doğan güneşten faydalanarak bir lokma bulurum ümidiyle konmuştu terasa. Çocuklar hangi yöne gitse ayaklarını uzatıyor, önünü kesiyorlardı. Böcek de kara ayaklardan engel görünce geri dönmek mecburiyetinde kalınca "onlara çıktı bir eğlence" gülücükler neşe kahkahaları...
Böcek baktım ki sıkıntıda belki de üzerine basıp öldürecekler. Elime aldım. Çocuklar bunu görünce hayret dünyaları ile hayal dünyaları ile hem gülüyor hem de sorular soruyorlar...
-Bırak onu elini ısırır.
-Bırak onu yere.
-Versene bize.
-Düşecek.
-Çıkıyor işte.
-Aaaa uçtu. Uçtu gitti evine.
Hayret evi olduğunu biliyorlar demek. Öyle büyükler var ki insanın evi olduğunu bilmiyorlar.
Gördünüz mü? Şimdi çiçeklerin toprağıyla oynamaya başladılar. Babaannesi yazın çiçek eker buralara.
Hemen müdahale edip: "Çocuklar bu toprakları dağıtmayın" komutunu verdim. Çocuklar öyle güzel anladılar ki: Çoktan toprakla oynuyorlardı bile. Benim anlamam için de konuşuyorlar.
-Bak ne güzel oluyor. Hi, hi, hiii...
Biraz sonra gidip leğeni getiriyor birisi. Toprakları avuç avuç leğene dolduruyor. Ben diyorum ki: Bari oynuyorsun hiç olmazsa toprakları dağıtma. Cevap hazır:
-Olmaz. Topraklar leğene dolması lazım.
-Yerler pis olur.
-Olmaz. Ben temizlerim.
Evet temizler çocuk. Hemen süpürgeyi kaptığı gibi toprakları temizliyor. Nasıl mı? Bir sağa bir sola bütün teras çamur oldu.
Aralarında konuşuyorlar.
-Gel ellerin çamur oldu. Bak ben yıkadım.
Diğeri koşup elini yıkıyor.
Ama temiz olsun diye değil. Çamurlu ellerle toprakları tutmak daha zevkli oluyor. Ellerine kolayca yapışıyor. Hoop eller toprağa.
Biri yine çağırıyor. Ellerini yıka. Ben güya hileli bir çözüm bulup bunu temin edeyim diyorum ve:
-O, ellerini işi bitince yıkayacak, başını kaldırıp bana gülerek cevap veriyor:
-Ben toprakla oynarım. İşim bitince de yıkamam.
Anla anlayabilirsen. Sen kendini bir şey mi sanırsın? Çocuk engin, renkli, gizemli bir dünyanın esrarlı melekleri. Onların kelimelerini anlamak için Allah Resûlünün (sav) anahtar sözcüğünü bilmek gerek.
-Çocuğu olan çocuklaşsın.
***
Çocuğu anlamak, ondaki , kaabiliyetleri sezmek, mutluluk çiçeklerini dermek çocuğun hakkı, beklentisi, başarısıdır.
Hadi bitirelim artık.
Soruyorum birine:
-Sabah kahvaltı yaptın mı?
-Evet.
-Ne yaptın? Neler yedin?
-Çikolata, çitoz...
Neler gelirse diline sayıyor. Biraz da hızlı hızlı konuşunca diyorum ki:
-Seni anlamadım. Hangi dilden konuşuyorsun. Türkçe mi, Farsça mı, Arapça mı? İngilizce mi. Cevap geliyor:
-Ben işimi bitirdim.
Öyle ya. Onlar işini btirdiler. Siz kendi başınızın çaresine bakın.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021