Tarihin bir mübarek faslında, Anadolu'ya gelip, buraların Müslümanlaşmasında büyük katkıları olan hak erlerinin vefakâr torunlarına, bir kadirşinaslık ifadesi olarak pür-himmet yardıma koşulması gerektiğini defaatle ifade ettim. Benim bu temennî, istek, hatta feveranlarım, onların kendilerine götürülebilecek en küçük himmete dahi ihtiyaçlarından dolayı idi.Orta Asya Türkleri, Deli Petro, İvan, Katerina gibi Rus devlet adamlarının emellerine -maalesef- hep alet edilmek istendiler; hatta yer yer edildiler de. Rusya, kurulduğundan beri hep Osmanlı'yı ve şimdi de Türkiye'yi bir rakip olarak görmüş ve bu millete karşı sürekli plan peşinde olmuştur. Mebdeinde, sadece Sibirya buzullarında yaşayan Rusya, zamanla Karadeniz kıyısına kadar yer alan bütün devletleri sindirmiş, işgal etmiş ve bugünkü sınırlarına ulaşmıştır. Ancak 1989'daki çözülmenin ardından bu devletler, tekrar kendi kimliklerini kazanma, tekrar anayurtlarına sahip olma yoluna girmişlerdir.Ne var ki, orada bozulan dengelerle beraber alınan yaralar büyük olmuş ve bu yaraların sarılması için de acil mualecelere ihtiyaç duyulmuştur. Onların yaralarının yeniden kendilerine gelip, eski safvetlerini elde etmeleri ve Osmanlı'nın mirasına sahip çıkabilmeleri için, bu yönde gösterilecek her türlü fedakârlığa ihtiyaç vardır. Ama biz, gafil avcı-misal kendi ağımıza düştük. Kendimizi rahat ve rehavete salıp, bizimle aynı duygu ve düşünceyi paylaşan, tarihî beraberliğimiz olan bu insanları -maalesef- yabancıların insafına terkettik.. terkettik ve bizden beklenen performansı gösteremedik. Bu mevzudaki bütün çaba ve gayretleri, bir ölçüde rical-i devlet destekleyip, halk da alkış tuttuğu halde, yine de onlar için yapılması gerekli olan şeyleri tam olarak yapamadık. Geçenlerde Diyanet İşlerinden yetkili bir arkadaşımız çok telaşlı bir şekilde telefon edip; "Sizin haberiniz var mı? Asya'yı bütünüyle Hıristiyanlaştırmak için ellerinden gelen herşeyi yapıyorlarmış" dedi. Oralara gidip gören arkadaşların ifadesiyle, üç tane çocuğu ve hanımıyla, Amerika'dan kalkıp gelen namüsait şartlar altında misyonerlik yapan insanlar var. Onlar kendilerine ait dinî duygu ve düşüncenin hakim olması için yurtlarından, yuvalarından ayrı düşüp, bir bad-i heva uğruna koşturup duruyorlar; ama biz, bizden beklenenler hususunda hep aheste-revlik ediyoruz... Bunu anlamak bir hayli zor...Korku ve endişem, bu insanların, bir tuzaktan kurtuldum derken, başka bir tuzağa düşmeleri ve o ırkçı Slav düşüncesinin tekrar depreşmesiyle bu menfur düşüncenin yeniden zebunu olmalarıdır. İşte bütün bunları düşünüp, bu dâvânın eski kudsiler seviyesinde temsil edilmediğini ve bir ölçüde durakladığını gördükçe, samimi olmadığımızı düşünüyor ve iki büklüm oluyorum...
Mehmet Fatih ÖZTARSU
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012