Modern darbeci ve darbe mağduru aynı safta

ABD'de başkanlık seçimleri yaklaşıyor. Ve ABD'nin ilk siyahi başkanı, başkan seçildikten sonra İslam ülkelerinde ve özellikle ülkemizde bir adının da "Hüseyin" olduğu, hatta Müslüman bile olabileceği tartışılan, millete her şekilde sevdirilemeye çalışılan "kadim dostun" bu siyahi başkanı çıkıp dedi ki; Biz her şeyden geçeriz ama İsrail'den asla. İsrail için Erdoğan'ı da, Türkiye'yi de, dünyayı da yakarız, dedi. Daha doğrusu son açıklamalarından ben böyle anladım. Ya siz!Tabi ABD seçime doğru giderken BOP kapsamında "Arap Baharı" devam ediyor. Bu bahar rüzgarının en çok estiği ülke Türkiye. ABD'de, AB'de ve bunların güdümündeki birçok Arap ülkesinde yapılan anket, program ve siyasetçilerin açıklamalarında "Arap Baharı" ile Türkiye'nin, Erdoğan'ın popülaritesinin arttığı dillendiriliyor. Yani gaz üstüne gaz veriliyor. İran; yapmayın, etmeyin, biz kardeşiz, oyuna gelmeyin dedi. Anlamadılar. Şimdi ise en ufak bir müdahalede gereğini yaparız, diyorlar. Haklılar, ne diyelim! İsrail'e gösteremedikleri duruşu Suriye'ye göstermeye kalktı Erdoğan iktidarı. Ama Suriye yemedi. İsrail ile bir anlaşma dahi iptal etmeyen iktidar, Suriye'ye paket hazırladı. Onlarda paketsiz anlaşmaların iptali yaptılar. Esad, bizim hükümete postayı koydu. Kardeşken yaptıkları anlaşmaları askıya aldı.Durumun en tehlikeli olanı ise Rusya. "Küfrü mutlak" diye Türkiye'de birilerinin vasfettiği Rusya, bir zamanların mücahitlerinin yapmadığını, yapamadığını yaptı ve Suriye'deki Müslümanlara sahip çıktı. Savaş gemilerini, şimdi de uçak gemisini Akdeniz'e gönderiyor. Hadi Suriye'ye sataşın da görelim.Halk arasında bir tabir vardır; "Kıyamet mi kopardı" diye. İşte biz, yani Türkiye, ABD ve AB yerine topraklarımızda gözü olmayan Çin, uzak doğu, İran, Suriye, Rusya, Türk cumhuriyetleri vs. ile yakın işbirliklerine girip, ekonomi, siyasi ve savunma alanlarında birliktelikler sağlasaydık kıyamet mi kopardı. Kopmazdı. Hiç bir şey olmasa bile bugünkünden daha kötü olmazdık. Tabi bu noktada, neden biz ABD ve AB ile kanka olduk, sorusu akla gelir. Tabi bu sorunun ilk muhatabı Erdoğan değil. Ta 45'lere İnönülere, Bayarlara, Mendereslere dayanır bu ABD ve AB sevdası. Erdoğan hükümetlerinde ise bu sevda amansız aşka dönüştü. Bu aşkın göze batan tarafı; Nefretten doğan bir aşk olmasıydı. Çünkü Erdoğan ve yol arkadaşları ABD ve AB düşmanlığı, muhalifliği ile büyütüldü, tanındı ve meşhur oldular. İşte bu nefretin aşka dönüşmesi 28 Şubat soğuklarında başladı diyebiliriz. Düşünün Çevik Bir ve Erdoğan'ı aynı karede görmeyi kim düşünebilirdi? Biri darbe yapmış, diğeri darbe mağduru olarak halk tarafından iktidarla mükâfatlandırılmış. Ama şimdi ikisi de aynı karede. Nasıl mı?Malumunuz Erdoğan'ın "Yahudi Cesaret Ödülü" diğer adıyla "Davut Boynuzu" isimli bir ödülü var. Bu ödülü, kısa adları ADL ve AJC olan kurumlar veriyor Amerika'da. Yani Anti Defamation League ve American Jewish Committiee (Amerikan Musevi Komitesi)Ayrıca dikkat edin, Amerikan Yahudi Konseyi'nden Yahudi Cesaret Ödülü'nü alan sadece Türkiye'den değil, tüm Müslüman dünyadan tek devlet adamı Tayyip Erdoğan'dır.Birde ABD'de JINSA  (Ulusal güvenlik konularında çalışan Musevi enstitüsü) diye etkin bir dernek varmış. Bu dernek Türkiye'den Mehmet Emin Karamehmet'e (medya patronu)  ödül vermiş. Başka; 28 Şubat'ın iki önemli ismi Org. İsmail Hakkı Karadayı ile Org. Çevik Bir'e. Bir parantez, Çevik Bir bu ödülü aldığı 'vakit' 'Vakit'te' "Yahudilerden üstün hizmet ödülü aldı" diye başlık atanlar, Erdoğan aldığı 'vakit' yine 'Vakit'te' "Musevilerden Cesaret ödülü" başlığını attılar.  Ayrıca Erdoğan ve Çevik Bir 2002 genel seçimlerinden önce 16 Temmuz 2002 tarihinde ABD'ye, Jewish Comitte'nin davetlisi olarak gidiyorlar ve JINSA (Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile de görüşmeler yapıyorlar. İlginç değil mi? Biri modern darbeci, diğeri darbe mağduru. Ama ikisi de aynı safta.İlginçlikler bununla bitmiyor.Devamı yarın?