Muhteşem Yüzyıl’da 10 dakikada 6 hata
Türkiye'de yeni nesil tarihçiler arasında öne çıkan isimlerden Doç. Dr. Özlem Kumrular'la son çıkan kitabı İslam Korkusu üzerine konuştuk ancak güncel tartışmalara da daldık
04.12.2012 00:00:00
RECEP BAHAR /
İSTANBUL
Türkiye'de
yeni nesil tarihçiler arasında öne çıkan isimlerden biri de Doç. Dr. Özlem Kumrular.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Kumrular, 2008 yılında "Türk
Korkusu: Avrupa'da Türk Düşmanlığının Kökeni" adlı 448 sayfalık eserini
yayınlamıştı. Kumrular bu kez Balkanlardan İspanya'ya farklı Avrupa ülkelerinde
geçmişte İslam'a ve Müslümanlara karşı olumsuz bakışın izlerini seyyahların,
elçilerin, yazarların ve şairlerin eserlerini tarayarak ortaya koyuyor.
Kumrular ile son kitabı İslam Korkusu üzerine ve Batıdaki İslam korkusunun
kökenleri üzerine konuştuk. İşte mülakattan kesitler:
SORU: Türk
Korkusu’ndan sonra İslam Korkusu’nu yazdınız. Özelde Avrupa’da, genelde dünyada
İslam korkusu Türk korkusundan mı kaynaklanıyor?
KUMRULAR: Söz konusu
içinde bulunduğumuz zaman dilimi ise "hayır". Avrupa’da etnik olarak
çok farklı Müslüman grupları var. Lakin Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre gibi
Türk nüfusun görünürlüğü olduğu ülkelerde Türklerin sosyal yapılarının
farklılıkları buna sebep oluyor diyebiliriz. Fransa’daki Cezayir başta olmak
üzere Mağrip ülkelerinden gelen Müslümanları unutmayalım. Türk korkusu daha çok
sosyal boyutta. Neyse ki terörle birlikte gelen İslam korkusunda Türklerin yeri
yok!
SORU: Tarihsel
perspektifte ele aldığınızda İslam korkusu Avrupa’da hangi ülkede ya da bölgede
daha fazla hissedilmektedir? Son yapılan bir araştırmaya göre, Türklere en
negatif olan ülke Danimarka.
KUMRULAR: Danimarka sıra
dışı bir örnek: Türk ve Müslüman nüfusu yok denecek kadar az, ama karikatür
krizini unutmayalım. Bu bir kırılma noktası. Bugünden bakacak olursanız
gözlemlediğim kadarıyla Türk nüfusun kendini hissettirdiği ülkelerde bu negatif
his daha fazla. Hiç kimse sosyal alışkanlıkları farklı olan bir kültürü
sınırları içinde istemez. Sayı büyüdükçe, ev sahibinin tepkisi de büyüyor!
Her
ikisi siyasi proje
SORU: Dinlerarası diyalog,
Medeniyetlerarası İttifak gibi projelere rağmen Batı’da İslam korkusunda azalma
değil artış gözleniyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Tarihten gelen imajı ortadan
kaldırmak mümkün mü?
KUMRULAR: Bunlar
fizibilitesi baştan çökmüş siyasi projeler. Herhangi bir kültürel tabanları
yok. Ben bu projeleri Yeniçağ’da Müslüman ve Hıristiyan devletler arasında
imzalanan ve asla gerçekleştirilemeyen barış antlaşmalarına benzetiyorum.
Kültürel olarak benzeşmeyen, günlük hayata dair alışkanlıkları benzer olmayan
halkların, ümmetlerin aynı alanda uyumlu bir şekilde yaşaması biraz zor. Bunun
dogmatik, teolojik, felsefik uzantıları değil sorun, en temel yanı sosyal
hayatların farklı olması ve bunun sokağa taşması. Dini hayatın gereklerinin
sokağa taştığı ve insan ilişkilerine yansıdığı toplumlarda gerginlik olmaması
imkânsız.
SORU: Batı’da İslam
korkusu ne kadar derinlere inmektedir? Mesela İslam’a karşı daha 8., 9., 10.
asırlarda oluşan önyargılar penceresinden mi bakmaktadırlar?
KUMRULAR: Tarihsel
önyargılar kırılamaz. Bu yüzyıllar için gelişen bir önyargı. Neden bugün kimse
Hitler dönemindeki suçları, Fransa’nın Cezayir’de, ya da İspanya’nın Latin
Amerika’da yaptıklarını hatırlamıyor da Türkleri ya da genel olarak
Müslümanları hatırlıyor? Hem farklı bir dinden oldukları, hem de bu olumsuz
imajın çok uzun bir süreç için örülmüş olduğu için. Avrupa, Müslümanları
yüzyıllar içinde gelişemeyen ve çağa ayak uyduramayan bir ümmet olarak görüyor
ne yazık ki. Eskiden sıcak savaşın getirdiği nefret ve düşman figürü de vardı,
bugün bu etkenler bile yokken Avrupa’nın olumsuz hislerini ölçecek olursak,
olumsuz yargının çok daha ilerlemiş olduğunu görürüz.
Dizi
yaparken bile cahiliz
SORU: Muhteşem
Süleyman adlı bir eseriniz de var. Diziyi izliyor musunuz? Kurgu ile gerçek
yani yaşanan örtüşmeli mi? Örtüşmediği zaman bunlar toplumda ne tür gerilimlere
ya da hasarlara yol açar?
KUMRULAR: Diziyi ilk
çıktığında 10 dakika izledim, 10 dakikada 6 hata görünce bir daha da izlemedim.
O zamandan sonra ilk defa bu hafta baştan sona izledim, bu çıkan polemiklere
bir cevap verebilmek için ve gerçekten çok düzeysiz ve banal buldum. Kurgu
kurgudur. Bu bir belgesel değil. Tarihsel akışa ufak kurgu detaylar girmek
zorundadır, çünkü Osmanlı tarihini saray içi hayatına dair her türlü detayı
göstermiyor tarihi belgeler. Ama bir dönem filmi yaparken döneme dair hata
yapmamak gerekir, bu elzem bir detaydır işte. Bu dizinin danışmanları var, ama
onlara söz vermiyorlar. Son bölümde çok komik bir hata vardı. Kanuni “Şarlken”
(Charles-Quint) diyordu, yani V. Karl... Bu Osmanlı tarih yazıcılığına
Fransızca'dan çok geç dönemde giren bir terim. Bu insanlar hiç mi Kanuni’nin
Şarlken’e “Karlo Kral” dediğini bilmiyorlar. Avrupa ile esas bağlantıyı
Venedikliler kurdukları için dönemin kralları hep İtalyanca isimler kullanılır:
Francesco, Ferdinando, Carlo… Dizi yaparken bile cahiliz.
Türklere
dair dünyada çok belge var
SORU: Sizi 528
sayfalık İslam Korkusu adlı eseri yazmaya iten dürtü neydi?
KUMRULAR: Benim kitaplarım
genelde bu kalınlıkta oluyor. Elimde çok fazla belge var ve hepsini çok özel
bulduğum için dışarıda kalsın istemiyorum. Çok geziyorum ve Avrupa’nın,
Akdeniz’in dört bir yanından sayısız belge, kitap, kitapçık, makale
getiriyorum. Osmanlı tarihine, Türklere dair dünyaya yayılmış o kadar çok belge
var ki! İslam Korkusu kitabını üç yıl önce bitirmeyi planlıyordum, ama bu
konudaki ihtiyaç çok daha önceden beri var. Avrupa’da İslam Korkusu’nun
kökenlerini siyasetçiler başta olmak üzere akademisyenler, tarihçiler,
sosyologlar, vs. Türkiye’de kitaplar gündeme göre yazılıyor. Sözgelimi Muhteşem
Yüzyıl’la birlikte 100’e yakın uyduruk Kanuni kitabı çıktı. Ben İspanya’da
doktoramı bu konuda yaptım, 2 ciltlik İspanyolca yazdığım Kanuni - Şarlken
ilişkileri kitabım var, 15 yıldır 8 ayrı dilde Kanuni üzerine çalışıyorum. Ben
bile daha erken olduğunu düşündüm iyi bir Kanuni kitabı için. Türkiye’de
maalesef kitap pazarımıza çok ucuz bir zihniyet hâkim. Şimdi gerçek bir Kanuni
kitabı yazıyorum, sanırım bütün bu kötü kitaplara fiyakalı bir cevap olacak.
İSTANBUL
Türkiye'de
yeni nesil tarihçiler arasında öne çıkan isimlerden biri de Doç. Dr. Özlem Kumrular.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Kumrular, 2008 yılında "Türk
Korkusu: Avrupa'da Türk Düşmanlığının Kökeni" adlı 448 sayfalık eserini
yayınlamıştı. Kumrular bu kez Balkanlardan İspanya'ya farklı Avrupa ülkelerinde
geçmişte İslam'a ve Müslümanlara karşı olumsuz bakışın izlerini seyyahların,
elçilerin, yazarların ve şairlerin eserlerini tarayarak ortaya koyuyor.
Kumrular ile son kitabı İslam Korkusu üzerine ve Batıdaki İslam korkusunun
kökenleri üzerine konuştuk. İşte mülakattan kesitler:
SORU: Türk
Korkusu’ndan sonra İslam Korkusu’nu yazdınız. Özelde Avrupa’da, genelde dünyada
İslam korkusu Türk korkusundan mı kaynaklanıyor?
KUMRULAR: Söz konusu
içinde bulunduğumuz zaman dilimi ise "hayır". Avrupa’da etnik olarak
çok farklı Müslüman grupları var. Lakin Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre gibi
Türk nüfusun görünürlüğü olduğu ülkelerde Türklerin sosyal yapılarının
farklılıkları buna sebep oluyor diyebiliriz. Fransa’daki Cezayir başta olmak
üzere Mağrip ülkelerinden gelen Müslümanları unutmayalım. Türk korkusu daha çok
sosyal boyutta. Neyse ki terörle birlikte gelen İslam korkusunda Türklerin yeri
yok!
SORU: Tarihsel
perspektifte ele aldığınızda İslam korkusu Avrupa’da hangi ülkede ya da bölgede
daha fazla hissedilmektedir? Son yapılan bir araştırmaya göre, Türklere en
negatif olan ülke Danimarka.
KUMRULAR: Danimarka sıra
dışı bir örnek: Türk ve Müslüman nüfusu yok denecek kadar az, ama karikatür
krizini unutmayalım. Bu bir kırılma noktası. Bugünden bakacak olursanız
gözlemlediğim kadarıyla Türk nüfusun kendini hissettirdiği ülkelerde bu negatif
his daha fazla. Hiç kimse sosyal alışkanlıkları farklı olan bir kültürü
sınırları içinde istemez. Sayı büyüdükçe, ev sahibinin tepkisi de büyüyor!
Her
ikisi siyasi proje
SORU: Dinlerarası diyalog,
Medeniyetlerarası İttifak gibi projelere rağmen Batı’da İslam korkusunda azalma
değil artış gözleniyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Tarihten gelen imajı ortadan
kaldırmak mümkün mü?
KUMRULAR: Bunlar
fizibilitesi baştan çökmüş siyasi projeler. Herhangi bir kültürel tabanları
yok. Ben bu projeleri Yeniçağ’da Müslüman ve Hıristiyan devletler arasında
imzalanan ve asla gerçekleştirilemeyen barış antlaşmalarına benzetiyorum.
Kültürel olarak benzeşmeyen, günlük hayata dair alışkanlıkları benzer olmayan
halkların, ümmetlerin aynı alanda uyumlu bir şekilde yaşaması biraz zor. Bunun
dogmatik, teolojik, felsefik uzantıları değil sorun, en temel yanı sosyal
hayatların farklı olması ve bunun sokağa taşması. Dini hayatın gereklerinin
sokağa taştığı ve insan ilişkilerine yansıdığı toplumlarda gerginlik olmaması
imkânsız.
SORU: Batı’da İslam
korkusu ne kadar derinlere inmektedir? Mesela İslam’a karşı daha 8., 9., 10.
asırlarda oluşan önyargılar penceresinden mi bakmaktadırlar?
KUMRULAR: Tarihsel
önyargılar kırılamaz. Bu yüzyıllar için gelişen bir önyargı. Neden bugün kimse
Hitler dönemindeki suçları, Fransa’nın Cezayir’de, ya da İspanya’nın Latin
Amerika’da yaptıklarını hatırlamıyor da Türkleri ya da genel olarak
Müslümanları hatırlıyor? Hem farklı bir dinden oldukları, hem de bu olumsuz
imajın çok uzun bir süreç için örülmüş olduğu için. Avrupa, Müslümanları
yüzyıllar içinde gelişemeyen ve çağa ayak uyduramayan bir ümmet olarak görüyor
ne yazık ki. Eskiden sıcak savaşın getirdiği nefret ve düşman figürü de vardı,
bugün bu etkenler bile yokken Avrupa’nın olumsuz hislerini ölçecek olursak,
olumsuz yargının çok daha ilerlemiş olduğunu görürüz.
Dizi
yaparken bile cahiliz
SORU: Muhteşem
Süleyman adlı bir eseriniz de var. Diziyi izliyor musunuz? Kurgu ile gerçek
yani yaşanan örtüşmeli mi? Örtüşmediği zaman bunlar toplumda ne tür gerilimlere
ya da hasarlara yol açar?
KUMRULAR: Diziyi ilk
çıktığında 10 dakika izledim, 10 dakikada 6 hata görünce bir daha da izlemedim.
O zamandan sonra ilk defa bu hafta baştan sona izledim, bu çıkan polemiklere
bir cevap verebilmek için ve gerçekten çok düzeysiz ve banal buldum. Kurgu
kurgudur. Bu bir belgesel değil. Tarihsel akışa ufak kurgu detaylar girmek
zorundadır, çünkü Osmanlı tarihini saray içi hayatına dair her türlü detayı
göstermiyor tarihi belgeler. Ama bir dönem filmi yaparken döneme dair hata
yapmamak gerekir, bu elzem bir detaydır işte. Bu dizinin danışmanları var, ama
onlara söz vermiyorlar. Son bölümde çok komik bir hata vardı. Kanuni “Şarlken”
(Charles-Quint) diyordu, yani V. Karl... Bu Osmanlı tarih yazıcılığına
Fransızca'dan çok geç dönemde giren bir terim. Bu insanlar hiç mi Kanuni’nin
Şarlken’e “Karlo Kral” dediğini bilmiyorlar. Avrupa ile esas bağlantıyı
Venedikliler kurdukları için dönemin kralları hep İtalyanca isimler kullanılır:
Francesco, Ferdinando, Carlo… Dizi yaparken bile cahiliz.
Türklere
dair dünyada çok belge var
SORU: Sizi 528
sayfalık İslam Korkusu adlı eseri yazmaya iten dürtü neydi?
KUMRULAR: Benim kitaplarım
genelde bu kalınlıkta oluyor. Elimde çok fazla belge var ve hepsini çok özel
bulduğum için dışarıda kalsın istemiyorum. Çok geziyorum ve Avrupa’nın,
Akdeniz’in dört bir yanından sayısız belge, kitap, kitapçık, makale
getiriyorum. Osmanlı tarihine, Türklere dair dünyaya yayılmış o kadar çok belge
var ki! İslam Korkusu kitabını üç yıl önce bitirmeyi planlıyordum, ama bu
konudaki ihtiyaç çok daha önceden beri var. Avrupa’da İslam Korkusu’nun
kökenlerini siyasetçiler başta olmak üzere akademisyenler, tarihçiler,
sosyologlar, vs. Türkiye’de kitaplar gündeme göre yazılıyor. Sözgelimi Muhteşem
Yüzyıl’la birlikte 100’e yakın uyduruk Kanuni kitabı çıktı. Ben İspanya’da
doktoramı bu konuda yaptım, 2 ciltlik İspanyolca yazdığım Kanuni - Şarlken
ilişkileri kitabım var, 15 yıldır 8 ayrı dilde Kanuni üzerine çalışıyorum. Ben
bile daha erken olduğunu düşündüm iyi bir Kanuni kitabı için. Türkiye’de
maalesef kitap pazarımıza çok ucuz bir zihniyet hâkim. Şimdi gerçek bir Kanuni
kitabı yazıyorum, sanırım bütün bu kötü kitaplara fiyakalı bir cevap olacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.