GENÇ KALEM / Osman ÜSTÜN
2002 ÖSS Sınavında 8.819 kişi, Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme sınavından ise 2.773 kişi "sıfır''puan aldı. Bunun sonucunda da Milli Eğitim Bakanlığı "nerede yanlış yapıldığını'' belirlemek üzere konunun araştırılıp gerekli önlemlerin alınmasını istemişlerdi. Şimdi aşağıdaki yazı dikkatle okunursa sorunun nerede olduğu ve çözümün ne olduğu ortaya çıkacaktır.
Dünya hemen her alanda büyük bir değişim yaşamaktadır. Bilim adamları, akademisyenler, araştırmacılar yaşanan bu değişimin engellenemez olduğunu delilleriyle birlikte söylüyorlar. Zaman ilerledikçe değişimin hızı da artmaktadır. Değişimin karşısında olmak, onu engellemeye kalkışmak büyük bir çığ kütlesinin önünde durmak gibi bir şeydir. Değişimin kötü etkileri olduğunu düşünüyorsanız yapacağınız en iyi şey onu önceden fark edip "kontrollü'' bir şekilde yönünü istediğiniz doğrultuda değiştirmek olacaktır.
Devlet, kendisini oluşturan kurumların var olmasıyla ayakta durur. Bu kurumlar herhangi bir sebepten işlevlerini yitirirse devletin geleceği doğal olarak da orada yaşayan halkın geleceği tehlikede demektir. Bir binayı ayakta tutan kirişler neyse bu kurumlarda devleti yaşatan, devleti oluşturan yapı taşlardır. Hemen her alanda yaşanan değişmeleri görmezlikten gelir bu kurumları çağın özelliklerine göre yenilemezseniz bunlar kısa sürede işlevlerini yitireceklerdir.
Milli Eğitim ve buna bağlı okullar da toplumumuzun en önemli kurumlarından biridir. Dünya her alanda büyük bir değişimi yaşarken, hemen hergün yeni buluşların ışığında yeni olgularla birlikte bu değişimi bütün kurumlarında uygularken biz bu kurumları değişime, yenileşmeye kapalı tutarsak ileride sonuçları hiçte hoş olmayan bir manzara ile karşılaşabiliriz. Eğitim kurumlarında yaşanan sorunların gerçekçi bir araştırmayla ortaya çıkarılıp çözüme kavuşturulması zaruridir. Şu an eğitimin en büyük sorunu "mevcut olanı en iyi, en doğru bir şekilde yapmamak değil, doğru olanı yapmamaktır.'' Daha önceden yapılanlar en iyi şekilde yapılsa bile sorunlar çözülememektedir. Şimdiye kadar yapılanlar acaba bugün için doğru mu? Bunun araştırılıp bulunması kısaca eğitimde bugünün doğruları tespit edilmelidir.
Devletin eğitime ayırdığı pay % 2-3 civarındadır. Bu payın arttırılması ve bunun sonucunda da bütün okullarımızın çağdaş bir yapıya kavuşturulması gereklidir. Kaynak araç-gereçten yana hiçbir sıkıntının yaşanmaması sağlanmalıdır. Yine müfredatın değişmesi şarttır. Müfredatın en iyi şekilde uygulandığı söyleniyor ama müfredat bugünün müfredatı değil. 8 yıllık kesintisiz temel eğitim gerçekten çağdaş bir uygulama ancak bu uygulama bu haliyle bizde şu anda uygulanması doğru mu? Avrupa'nın hiç bir yerinde birleştirilmiş sınıflı okul kalmadı. Madem eğitimde Avrupa'yı örnek alalım diye gerekli alt yapıyı hazırlamadan tepeden inme 8 yıllık kesintisiz eğitimi uygulamaya koyduk, Avrupa'da çağdışı olarak nitelendirilen birleştirilmiş sınıfları neden kaldırmadık acaba? Henüz hazır değilsek 8 yıllığa hazır mıydık?
Avrupa'da 15-20 kişilik sınıflarda dersler yapılırken bizde neden 40-50 kişi ile çalışmak zorunda kalıyor öğretmen. Amerika'da, Japonya'da, Avrupa'da öğretmenler en çok ücret alanlar arasındayken ki bu 3000 dolar civarındadır bizde neden bu 300 dolar civarındadır? Öğretmen evdeki 3 çocuğuna gelecek hazırlayamazken sınıftaki 40-50 çocuğa nasıl faydalı olsun?
Bir diğer hususta okullarda, sınıflarda öğretmenlerin ders işlerken uyguladıkları yöntem ve tekniklerin doğru olup olmadığıdır. Geleneksel olarak ders işlerken öğretmen sınıfta aktif durumdadır öğrenci pasif durumdadır. Öğretmen dersini anlatır soruları olan varsa cevaplandıralım der ve ders bu şekilde işlenir. Sınavdan düşük not alan bir öğrenci olduğunda da öğretmenlerimiz: "Ben dersimi en iyi şekilde anlattım herkes dinliyordu anlamıştı. Demek ki kendisi çalışmamış" diyerek işi geçiştirirler. Oysa günümüzde son yapılan araştırmalara göre öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü olduğu belirtilmiştir. Yani her öğrenci konuyu aynı hızda, aynı tempoda ve aynı oranda anlayamıyor. Hepsinin öğrenme kapasitesi farklı. Burada öğretmenin yapması gereken öğrencilerinin öğrenme kapasitelerini belirleyip dersini ona göre işlemesidir. Bunu küme çalışmaları şeklinde yapabilir veya kendi bulduğu başka bir şekilde yapabilir. Tabii 40-50 kişilik sınıflarda bunu nasıl yapacağı başlı başına bir sorun ama bir şekilde bu iş yapılmalı. Birilerinden sürekli şikayet etmekle bu işler çözülmez çözülecekse birşeyler yaparak çözülür. Öğretmen her zaman her duruma kendisini hazır bulundurmalıdır. Mesleğiyle ilgili bütün gelişmeleri takip etmeli kendisini değişime hazır hale getirmelidir. Sürekli kendisini yenilemelidir. Kendisine şu şekilde düşünmelidir daima: ''Bütün bu olumsuzluklara rağmen öğrencilerime nasıl faydalı olabilirim, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için neler yapmalıyım.''
Bütün bunlardan sonra sanırım sorunun ya da sorunların nereden kaynaklandığı çözümün de ne olduğu anlaşılmıştır. Kısaca nerede yanlış yapıldığı anlaşılmıştır. Bu konuda herkesin yapacağı bir şeyler olduğu kesin. Ancak en büyük sorun kimin nerede ne yapacağı...
2002 ÖSS Sınavında 8.819 kişi, Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme sınavından ise 2.773 kişi "sıfır''puan aldı. Bunun sonucunda da Milli Eğitim Bakanlığı "nerede yanlış yapıldığını'' belirlemek üzere konunun araştırılıp gerekli önlemlerin alınmasını istemişlerdi. Şimdi aşağıdaki yazı dikkatle okunursa sorunun nerede olduğu ve çözümün ne olduğu ortaya çıkacaktır.
Dünya hemen her alanda büyük bir değişim yaşamaktadır. Bilim adamları, akademisyenler, araştırmacılar yaşanan bu değişimin engellenemez olduğunu delilleriyle birlikte söylüyorlar. Zaman ilerledikçe değişimin hızı da artmaktadır. Değişimin karşısında olmak, onu engellemeye kalkışmak büyük bir çığ kütlesinin önünde durmak gibi bir şeydir. Değişimin kötü etkileri olduğunu düşünüyorsanız yapacağınız en iyi şey onu önceden fark edip "kontrollü'' bir şekilde yönünü istediğiniz doğrultuda değiştirmek olacaktır.
Devlet, kendisini oluşturan kurumların var olmasıyla ayakta durur. Bu kurumlar herhangi bir sebepten işlevlerini yitirirse devletin geleceği doğal olarak da orada yaşayan halkın geleceği tehlikede demektir. Bir binayı ayakta tutan kirişler neyse bu kurumlarda devleti yaşatan, devleti oluşturan yapı taşlardır. Hemen her alanda yaşanan değişmeleri görmezlikten gelir bu kurumları çağın özelliklerine göre yenilemezseniz bunlar kısa sürede işlevlerini yitireceklerdir.
Milli Eğitim ve buna bağlı okullar da toplumumuzun en önemli kurumlarından biridir. Dünya her alanda büyük bir değişimi yaşarken, hemen hergün yeni buluşların ışığında yeni olgularla birlikte bu değişimi bütün kurumlarında uygularken biz bu kurumları değişime, yenileşmeye kapalı tutarsak ileride sonuçları hiçte hoş olmayan bir manzara ile karşılaşabiliriz. Eğitim kurumlarında yaşanan sorunların gerçekçi bir araştırmayla ortaya çıkarılıp çözüme kavuşturulması zaruridir. Şu an eğitimin en büyük sorunu "mevcut olanı en iyi, en doğru bir şekilde yapmamak değil, doğru olanı yapmamaktır.'' Daha önceden yapılanlar en iyi şekilde yapılsa bile sorunlar çözülememektedir. Şimdiye kadar yapılanlar acaba bugün için doğru mu? Bunun araştırılıp bulunması kısaca eğitimde bugünün doğruları tespit edilmelidir.
Devletin eğitime ayırdığı pay % 2-3 civarındadır. Bu payın arttırılması ve bunun sonucunda da bütün okullarımızın çağdaş bir yapıya kavuşturulması gereklidir. Kaynak araç-gereçten yana hiçbir sıkıntının yaşanmaması sağlanmalıdır. Yine müfredatın değişmesi şarttır. Müfredatın en iyi şekilde uygulandığı söyleniyor ama müfredat bugünün müfredatı değil. 8 yıllık kesintisiz temel eğitim gerçekten çağdaş bir uygulama ancak bu uygulama bu haliyle bizde şu anda uygulanması doğru mu? Avrupa'nın hiç bir yerinde birleştirilmiş sınıflı okul kalmadı. Madem eğitimde Avrupa'yı örnek alalım diye gerekli alt yapıyı hazırlamadan tepeden inme 8 yıllık kesintisiz eğitimi uygulamaya koyduk, Avrupa'da çağdışı olarak nitelendirilen birleştirilmiş sınıfları neden kaldırmadık acaba? Henüz hazır değilsek 8 yıllığa hazır mıydık?
Avrupa'da 15-20 kişilik sınıflarda dersler yapılırken bizde neden 40-50 kişi ile çalışmak zorunda kalıyor öğretmen. Amerika'da, Japonya'da, Avrupa'da öğretmenler en çok ücret alanlar arasındayken ki bu 3000 dolar civarındadır bizde neden bu 300 dolar civarındadır? Öğretmen evdeki 3 çocuğuna gelecek hazırlayamazken sınıftaki 40-50 çocuğa nasıl faydalı olsun?
Bir diğer hususta okullarda, sınıflarda öğretmenlerin ders işlerken uyguladıkları yöntem ve tekniklerin doğru olup olmadığıdır. Geleneksel olarak ders işlerken öğretmen sınıfta aktif durumdadır öğrenci pasif durumdadır. Öğretmen dersini anlatır soruları olan varsa cevaplandıralım der ve ders bu şekilde işlenir. Sınavdan düşük not alan bir öğrenci olduğunda da öğretmenlerimiz: "Ben dersimi en iyi şekilde anlattım herkes dinliyordu anlamıştı. Demek ki kendisi çalışmamış" diyerek işi geçiştirirler. Oysa günümüzde son yapılan araştırmalara göre öğrenmenin parmak izi kadar kişiye özgü olduğu belirtilmiştir. Yani her öğrenci konuyu aynı hızda, aynı tempoda ve aynı oranda anlayamıyor. Hepsinin öğrenme kapasitesi farklı. Burada öğretmenin yapması gereken öğrencilerinin öğrenme kapasitelerini belirleyip dersini ona göre işlemesidir. Bunu küme çalışmaları şeklinde yapabilir veya kendi bulduğu başka bir şekilde yapabilir. Tabii 40-50 kişilik sınıflarda bunu nasıl yapacağı başlı başına bir sorun ama bir şekilde bu iş yapılmalı. Birilerinden sürekli şikayet etmekle bu işler çözülmez çözülecekse birşeyler yaparak çözülür. Öğretmen her zaman her duruma kendisini hazır bulundurmalıdır. Mesleğiyle ilgili bütün gelişmeleri takip etmeli kendisini değişime hazır hale getirmelidir. Sürekli kendisini yenilemelidir. Kendisine şu şekilde düşünmelidir daima: ''Bütün bu olumsuzluklara rağmen öğrencilerime nasıl faydalı olabilirim, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için neler yapmalıyım.''
Bütün bunlardan sonra sanırım sorunun ya da sorunların nereden kaynaklandığı çözümün de ne olduğu anlaşılmıştır. Kısaca nerede yanlış yapıldığı anlaşılmıştır. Bu konuda herkesin yapacağı bir şeyler olduğu kesin. Ancak en büyük sorun kimin nerede ne yapacağı...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.