Zorlu bir dönemeçten geçmekte olan Türkiye'de peşpeşe yaşanan gelişmeler Türk halkını tedirgin etti. Asıl amaç da oydu. Sivilinden askerine, Türk insanını paniğe sevketmek.
Tunceli Valisi'nin konvoyuna hainler tarafından pusu kurularak iki asker şehit ediliyor, Kuzey Irak'taki Türk subay ve astsubaylarına baskın düzenleniyor, eş zamanlı olarak batı bölgesi Marmaris'te yangınlar çıkarılıyor.
Aynı anda ve farklı bölgelerde çakılan kıvılcımlarla fitili ateşlenmeye çalışılan Türkiye'ye karşı Amerika ve yandaşları tarafından başlatılan oyunlar yeni değil.
Yıllardan beri Kürt kartını kullanan muhtelif ülkelerle mücadele eden Türkiye'nin, müttefiki(!) bildiği Amerika ile Kuzey Irak'ta yüzyüze gelmesinin ardında değişik saikler var. Türkiye'nin askeri ve siyasal varlığı bu bölgede istenmiyor. Ortadoğu'da barış sağlamayı, bölgeye demokrasiyi getirmeyi vaadeden Amerikalılar, başarısız olunca sağa sola saldırmaya başladılar.
Coniler Irak'tan hızla kaçmaya başladılar. Hergün beşer onar Amerikan askeri öldürülüyor. Amerika ne yapıyor?
İnsani yardım gücü kapsamında Türk askerlerinin bu bölgeye gelmesinin dillendirilmeye başlandığı ortamda Türk askerlerine karşı haince baskın düzenliyor. Gerekçe yok, delil yok, nota yok,özür yok...
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için yoğun kulis yapan Başkan Bush'tan ses soluk çıkmıyor. 21'nci yüzyılın Türk Asrı(!) olacağının altını çizen Clinton'dan sonra işbaşına gelen Cumhuriyetçiler ile Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaat ve beklentileri uyuşmuyor. Kendi menfaati için tüm müttefiklerini satmaktan geri kalmayacak olan Amerikalılar ile yaklaşık elli yıldır dalgalı şekilde sürdürdüğümüz ikili ilişkilerimizi yeniden tanımlamanın zamanı geldi aslında. Yeni şoklar yaşamak istemiyor isek fırsat bu fırsat.
Amerika'daki Cumhuriyetçi kadro, sırtını dayadığı Ermeni lobileri ile Ermeni soykırım iddialarını tasarı halinde Senato'dan geçirmek için kollarını sıvamış durumda. Ermeniler ile sınırlarını aç, ilişkilerini yeniden başlat.. diyen Amerika Türkiye'ye psikolojik baskı uygulayarak bir yandan da Annan Planı bağlamında Yunan tezlerini Kıbrıs'ta tatbik etmeyi amaç edinmiş durumda.
Sözde (!)müttefikimiz Amerika, Aşil Topuğu'muz niteliğindeki güney bölgemizde Kürtler'le yıllardır flört ederken, Irak'a girdikten sonra rahatça sevişmiye başladı. Talabani ve Barzani'ye zafer naraları attıran Amerikalı generallerin Türkmenler'e rest çekmesi boşuna değil. İşgal sırasında TBMM'nin red kararını gururuna yediremeyen Coniler, Türkiye'nin uzantısı olarak niteledikleri Türkmenler'i her defasında huzursuz ediyorlardı.
1964'te haklı olduğumuz Kıbrıs Davası'nda Amerika'nın verdiği Johnson Mektubu'nu es geçtik, Muavenet gemimizin aynı Amerika tarafından 1994'te batırılmasını hafızamızdan sildik. Şimdi de Türk askerinin küçük düşürülmeye çalışıldığı baskını kabulleneceğiz.
İsmet İnönü'nün dediği gibi " Büyük devletlerle ilişkiye girmek ayıyla yatağa girmeye benzer". Türkiye kendi kulvarında koşmadığı müddetçe hep birilerinin çelmesini yiyecek.
Nota tartışmaları süre dursun. Bugün Amerika, yarın bir başka ülke.
Büyük devlet, büyük düşünmekle olur, büyük düşünce de büyük liderlerin vasfıdır. Asıl sorun da bu galiba.
Tunceli Valisi'nin konvoyuna hainler tarafından pusu kurularak iki asker şehit ediliyor, Kuzey Irak'taki Türk subay ve astsubaylarına baskın düzenleniyor, eş zamanlı olarak batı bölgesi Marmaris'te yangınlar çıkarılıyor.
Aynı anda ve farklı bölgelerde çakılan kıvılcımlarla fitili ateşlenmeye çalışılan Türkiye'ye karşı Amerika ve yandaşları tarafından başlatılan oyunlar yeni değil.
Yıllardan beri Kürt kartını kullanan muhtelif ülkelerle mücadele eden Türkiye'nin, müttefiki(!) bildiği Amerika ile Kuzey Irak'ta yüzyüze gelmesinin ardında değişik saikler var. Türkiye'nin askeri ve siyasal varlığı bu bölgede istenmiyor. Ortadoğu'da barış sağlamayı, bölgeye demokrasiyi getirmeyi vaadeden Amerikalılar, başarısız olunca sağa sola saldırmaya başladılar.
Coniler Irak'tan hızla kaçmaya başladılar. Hergün beşer onar Amerikan askeri öldürülüyor. Amerika ne yapıyor?
İnsani yardım gücü kapsamında Türk askerlerinin bu bölgeye gelmesinin dillendirilmeye başlandığı ortamda Türk askerlerine karşı haince baskın düzenliyor. Gerekçe yok, delil yok, nota yok,özür yok...
Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesi için yoğun kulis yapan Başkan Bush'tan ses soluk çıkmıyor. 21'nci yüzyılın Türk Asrı(!) olacağının altını çizen Clinton'dan sonra işbaşına gelen Cumhuriyetçiler ile Türkiye Cumhuriyeti'nin menfaat ve beklentileri uyuşmuyor. Kendi menfaati için tüm müttefiklerini satmaktan geri kalmayacak olan Amerikalılar ile yaklaşık elli yıldır dalgalı şekilde sürdürdüğümüz ikili ilişkilerimizi yeniden tanımlamanın zamanı geldi aslında. Yeni şoklar yaşamak istemiyor isek fırsat bu fırsat.
Amerika'daki Cumhuriyetçi kadro, sırtını dayadığı Ermeni lobileri ile Ermeni soykırım iddialarını tasarı halinde Senato'dan geçirmek için kollarını sıvamış durumda. Ermeniler ile sınırlarını aç, ilişkilerini yeniden başlat.. diyen Amerika Türkiye'ye psikolojik baskı uygulayarak bir yandan da Annan Planı bağlamında Yunan tezlerini Kıbrıs'ta tatbik etmeyi amaç edinmiş durumda.
Sözde (!)müttefikimiz Amerika, Aşil Topuğu'muz niteliğindeki güney bölgemizde Kürtler'le yıllardır flört ederken, Irak'a girdikten sonra rahatça sevişmiye başladı. Talabani ve Barzani'ye zafer naraları attıran Amerikalı generallerin Türkmenler'e rest çekmesi boşuna değil. İşgal sırasında TBMM'nin red kararını gururuna yediremeyen Coniler, Türkiye'nin uzantısı olarak niteledikleri Türkmenler'i her defasında huzursuz ediyorlardı.
1964'te haklı olduğumuz Kıbrıs Davası'nda Amerika'nın verdiği Johnson Mektubu'nu es geçtik, Muavenet gemimizin aynı Amerika tarafından 1994'te batırılmasını hafızamızdan sildik. Şimdi de Türk askerinin küçük düşürülmeye çalışıldığı baskını kabulleneceğiz.
İsmet İnönü'nün dediği gibi " Büyük devletlerle ilişkiye girmek ayıyla yatağa girmeye benzer". Türkiye kendi kulvarında koşmadığı müddetçe hep birilerinin çelmesini yiyecek.
Nota tartışmaları süre dursun. Bugün Amerika, yarın bir başka ülke.
Büyük devlet, büyük düşünmekle olur, büyük düşünce de büyük liderlerin vasfıdır. Asıl sorun da bu galiba.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005































































































