Her 10 Kasım olduğu gibi bu 10 Kasım da yine turnusol oldu. Atatürk'ü gerçekten sevenler, onu seviyormuş gibi yapanlar, onun temiz adını kullananlar ve ondan nefret edenler gün gibi ortaya çıktı.Büyük adamlar böyledir; onlar hayattayken de, ebedi âleme göçtükten sonra da mihenk taşı gibidirler. Şimdi onun bir mektubundan hareketle kendimize bir daha bakacağız; onu ne kadar anladık, emanetine ne kadar sahip çıktık göreceğiz.Öncelikle o güzel adamı minnetle anarak başlamak istiyorum, Allah gani gani rahmet eylesin.Gelelim bahsi geçen mektuba...Eminim siz de rastlamışsınızdır, 10 Kasım dolayısıyla başta sosyal medya olmak üzere, çeşitli yayın organlarında, Atatürk'ün, cumhurbaşkanı seçilmesinin ertesi günü İsmet İnönü'ye yazdığı mektup paylaşıldı. Mektubu paylaşanlar yorum yapmayı da ihmal etmediler; kimisi minnet duygularını ifade ederken, kimisi günümüzle bağlantı kurmaya çalıştı... İyi de yaptılar.Gelin bir okuma da biz yapalım ve ahvalimizi o mihenk taşına vuralım, çıkan neticeyle de bir güzel yüzleşelim.Mektubunun girişinde Gazi, İnönü'ye, "Cumhuriyet'in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum" diyor ve ekliyor: "Bizi yine büyük bir savaş bekliyor."Destansı Milli Mücadele'nin kudretli kumandanı yeni ve büyük bir savaştan bahsediyor ve gerekçesini şöyle izah ediyor (bazı bölümleri atlayarak alıyorum): "Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı. Ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart."İlk tespit ilk çözüm muhteşem; ülkede önce bütünlük sağlanacak, millet tek yürek tek bilek olacak.Devamında ise ibretlik bir ülke manzarası resmediliyor. Bu kısmı okurken Osmanlıyı öve öve bitiremeyenleri de gözünüzün önüne getirmeyi unutmayın. Bakın Büyük Adam, devraldıkları ülkeyi nasıl anlatıyor: "Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız. Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz. Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136. Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor. Üç milyon insanımız trahomlu. Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. Nüfusumuzun yarısı hasta. Telefon, motor, makine yok. Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz. Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir'in bazı semtlerinde var. İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. Halkın eğitim sorunu hiç çözülmemiş. Oysa Cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz."Şimdi bazıları çıkacak, "Yahu ülke bir savaştan çıkmış, bu manzara normal, bunun Osmanlıyla ne alakası var" diyecek. Ben ise bunu cevaplama gereği bile duymayacağım ve temel sorunu fark eden Dahi Adam'ın muhteşem tespitleriyle devam edeceğim: "İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı."Ne diyor Türk'ün Atası; bağımsızlığın sürekliliği, milli bir ekonomiyle elde edilmiş iktisadi bağımsızlıkla sağlanır.İşte deha farkı... Onu büyük yapan, erişilmez yapan bu yüce görüşlülüğü...Ve hedefine ulaştı da... Çok kısa bir sürede, yüzyıllarca geri bırakılmış, üstüne üstlük bir de kurtuluş savaşı vermiş bir ülkede milli bir ekonomiyi iktidar ederek akıllara durgunluk veren atılımlar yaptı. Yani Büyük Atatürk bu savaşı da kazanmıştı ve bu savaş kurtuluş savaşından daha çetindi.Sonra ne oldu?Vâde doldu, emr-i Hak vâki oldu ve o Güzel Adam bir 10 Kasım sabahı, omuz omuza mücadele verdiği şehitlerin selamına "Aleykümselam" diye mukabele ederek bu dünyadan göçtü. Ruhu şâd olsun.O, bu dünyanın gailesinden kurtulup alnının akıyla göçtü ama meydan da boş kaldı. Sanki o iki büyük savaşı kazanmamış gibi, ülke her yönden erimeye başladı; bağımsızlık ruhu kayboldu ve bugünkü çirkin manzaraya kadar geldi.Bu ahval ve şeraitte, ümitlerin kesildiği bir zaman diliminde Allah bu ülkeyi yine sahipsiz bırakmadı. Atatürk gibi bağımsızlık ruhuna sahip, Atatürk gibi deha sahibi, Atatürk gibi vatan-millet-devlet-bayrak sevdalısı bir Türkoğlu Türk çıktı ve dedi ki: "Her yönden parçalanmış milleti tek yürek; dışa bağımlı bu devleti, Milli Ekonomi Modeli'yle çok kısa bir sürede dünya lideri yaparım." Prof. Dr. Haydar Baş'tan başkası değildi o. O da aynı Atatürk gibi önce milli birlikten ve milli bir ekonomiden yola çıktı. Sesini Rusya duydu, dünya lideri oldu fakat âşık olduğu milleti O'na sırtını döndü zillete mahkûm oldu.Anlayacağınız Türk milleti, Atatürk göçtükten sonra, özellikle son 13-14 yılda bağımsızlık karakterinden öyle bir sıyrıldı ki, ısrarla ve bile bile mahkûmiyete "evet" dedi. Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in birkaç gün önce ifade ettiği gibi zifiri bir karanlığı seçti.Şimdi Atatürk'ün o mektubunun tamamını bir daha bir daha okuyun; sonra da Haydar Baş Bey'in söylediklerini-yazdıklarını? Ahvalinize bir bakın; ne görünüyor?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Okan Egesel / diğer yazıları
- Hz. İnsan’a… / 20.04.2020
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018