O olmasaydı hiçbirimiz yapamazdık
Rahmetli Rauf Orbay, son yıllarında eski Terakkiperver Cumhuriyet Partisi paşaları ile bir toplantısında, ‘Şunu itiraf etmeliyiz’ demişti; ‘Eğer hiçbirimiz olmasaydık, Atatürk yapılanı yine yapardı ama O olmasaydı hiçbirimiz yapamazdık
02.12.2025 00:03:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Rahmetli Rauf Orbay, son yıllarında eski Terakkiperver Cumhuriyet Partisi paşaları ile bir toplantısında, 'Şunu itiraf etmeliyiz' demişti; 'Eğer hiçbirimiz olmasaydık, Atatürk yapılanı yine yapardı ama O olmasaydı hiçbirimiz yapamazdık.'
Falih Rıfkı da ilave eder: İngilizler de bunu sezmişlerdi."
Çok doğru bir tespit, O, yanında kimse olmasa da bu bağımsızlık savaşını kazanırdı.
İşte biz bu sebeple "Atatürk Vatandır" diyoruz.
Onun için Ehl-i Beyt soyundan geldiği gizlenen dindar bir Atatürk'ü anlatıyor; milleti ile barıştırıyoruz.
Atılan iftiralara cevap vermek, O'nu hak ettiği ve gerçek kimliğine taşımak; esasen milletin ve devletin kaynaşması demek.
Yeni Mesaj gazetesindeki köşemizde yıllardır yazıyoruz; TV ekranlarında, meydanlarda, halkımız ile bir araya geldiğimiz her ortamda ülke meselelerini ve bundan da önemlisi çıkış için çözüm noktalarını anlatıyoruz.
Ne hazin bir tecelli ki, halkımız bizi anlamaktan uzak, anlasa da, "imkan tanımazlar" mantığı ile kurtuluşa şans vermek istemiyor.
Oysa Atatürk böyle bir hal için bakınız ne diyor:
"Atatürk, Sivas ve Amasya teşkilatını kuvvetlendirmeye çalıştığı sırada Amerikan Yardım Komitesi'nin şark şubelerini teftişe gelen General Harbord kendisiyle konuşmuştur.
Realist Amerikalı, endişeli bir gözle Atatürk'e sordu:
'Peki ya muvaffak olamazsanız.' Atatürk şu cevabı verdi:
Bir millet mevcudiyet ve istikbalini temin için tasavvuru kabil olan her teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olmazsa demek o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Şu halde; millet yaşadıkça ve fedakârlığa devam ettikçe muvaffak olmamaya imkan yoktur."
Bugün Gazi'nin Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı dönemden daha vahim ve elim bir hal içerisindeyiz ve mesuliyet, fedakârlığı yapacak olan millettedir.
Yaşadığımız coğrafya, Büyük Ortadoğu Projesi'nin, sonrasında değişen adı ile Arap Baharı'nın merkezindeki kilit yer…
Bölgemiz parçalara ayrılmamak için direnen devletlerle dolu…
Memleketin her köşesi fiilen işgal edilmiş olmasa da işgalin eşiğindeyiz.
Ekonomik dar boğaz, etnik ayrımcılık, mezhep kavgaları, emperyalist zihniyetin, sömürge ülkeler üzerinde oynadığı hangi oyun varsa üzerimizde deneniyor.
Tüm bu zor şartlara rağmen halen ABD, halen AB diyenlerce idare ediliyoruz…
Hakikat şu ki; devletimizin ve milletimizin içinden geçtiği çok zor günlerde Atatürk'e ve O'nun da güç aldığı Ehl-i Beyt sevgisine bağlı topyekûn bir millî hamleye ihtiyacımız var.
1923 senesindeki konuşmasında şunları söyler Gazi:
"Milletimiz kesin ve gerçek kurtuluşa kavuşabilmek için iki ilkeye dayanmanın farz ve şart olduğunu anladı; büyük ve açık görüşlerle anladı.
O ilkelerden birincisi; Misak-ı Millî'nin ifade ettiği temel ruhtur.
İkincisi; anayasamızın tespit ettiği değiştirilmesi mümkün olmayan gerçeklerdir.
Misak-ı Millî, milletin tam bağımsızlığını sağlayan ve bunu sağlayabilmek için ekonominin de gelişmesi için bütün nedenleri bir daha ve kesinlikle geri gelmemek üzere ortadan kaldıran bir kanundur.
Anayasa, Osmanlı imparatorluğu'nun, Osmanlı Devleti'nin öldüğünü idrak ve ifade eden ve onun yerine yeni Türkiye Devleti'nin geçtiğini ilan eden bir kanundur ve bu devletin hayatının da egemenliğin kayıtsız şartsız milletin sorumluluğunda kalması ile mümkün olacağını ifade eden bir kanundur." Bundan sonra söz milletindir!
Millet, Atatürk'ün emir ve direktifleri ile ayağa kalkar;
Tam bağımsızlık ve ekonomik gelişme için,
Bir ve beraber olarak,
Hiçbir baskıya boyun eğmeden
Kurtuluşu seçerse…
"Ne mutlu Türküm diyene" diyebilirse
Gelecek bizimdir…" (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Falih Rıfkı da ilave eder: İngilizler de bunu sezmişlerdi."
Çok doğru bir tespit, O, yanında kimse olmasa da bu bağımsızlık savaşını kazanırdı.
İşte biz bu sebeple "Atatürk Vatandır" diyoruz.
Onun için Ehl-i Beyt soyundan geldiği gizlenen dindar bir Atatürk'ü anlatıyor; milleti ile barıştırıyoruz.
Atılan iftiralara cevap vermek, O'nu hak ettiği ve gerçek kimliğine taşımak; esasen milletin ve devletin kaynaşması demek.
Yeni Mesaj gazetesindeki köşemizde yıllardır yazıyoruz; TV ekranlarında, meydanlarda, halkımız ile bir araya geldiğimiz her ortamda ülke meselelerini ve bundan da önemlisi çıkış için çözüm noktalarını anlatıyoruz.
Ne hazin bir tecelli ki, halkımız bizi anlamaktan uzak, anlasa da, "imkan tanımazlar" mantığı ile kurtuluşa şans vermek istemiyor.
Oysa Atatürk böyle bir hal için bakınız ne diyor:
"Atatürk, Sivas ve Amasya teşkilatını kuvvetlendirmeye çalıştığı sırada Amerikan Yardım Komitesi'nin şark şubelerini teftişe gelen General Harbord kendisiyle konuşmuştur.
Realist Amerikalı, endişeli bir gözle Atatürk'e sordu:
'Peki ya muvaffak olamazsanız.' Atatürk şu cevabı verdi:
Bir millet mevcudiyet ve istikbalini temin için tasavvuru kabil olan her teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. Ya muvaffak olmazsa demek o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Şu halde; millet yaşadıkça ve fedakârlığa devam ettikçe muvaffak olmamaya imkan yoktur."
Bugün Gazi'nin Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı dönemden daha vahim ve elim bir hal içerisindeyiz ve mesuliyet, fedakârlığı yapacak olan millettedir.
Yaşadığımız coğrafya, Büyük Ortadoğu Projesi'nin, sonrasında değişen adı ile Arap Baharı'nın merkezindeki kilit yer…
Bölgemiz parçalara ayrılmamak için direnen devletlerle dolu…
Memleketin her köşesi fiilen işgal edilmiş olmasa da işgalin eşiğindeyiz.
Ekonomik dar boğaz, etnik ayrımcılık, mezhep kavgaları, emperyalist zihniyetin, sömürge ülkeler üzerinde oynadığı hangi oyun varsa üzerimizde deneniyor.
Tüm bu zor şartlara rağmen halen ABD, halen AB diyenlerce idare ediliyoruz…
Hakikat şu ki; devletimizin ve milletimizin içinden geçtiği çok zor günlerde Atatürk'e ve O'nun da güç aldığı Ehl-i Beyt sevgisine bağlı topyekûn bir millî hamleye ihtiyacımız var.
1923 senesindeki konuşmasında şunları söyler Gazi:
"Milletimiz kesin ve gerçek kurtuluşa kavuşabilmek için iki ilkeye dayanmanın farz ve şart olduğunu anladı; büyük ve açık görüşlerle anladı.
O ilkelerden birincisi; Misak-ı Millî'nin ifade ettiği temel ruhtur.
İkincisi; anayasamızın tespit ettiği değiştirilmesi mümkün olmayan gerçeklerdir.
Misak-ı Millî, milletin tam bağımsızlığını sağlayan ve bunu sağlayabilmek için ekonominin de gelişmesi için bütün nedenleri bir daha ve kesinlikle geri gelmemek üzere ortadan kaldıran bir kanundur.
Anayasa, Osmanlı imparatorluğu'nun, Osmanlı Devleti'nin öldüğünü idrak ve ifade eden ve onun yerine yeni Türkiye Devleti'nin geçtiğini ilan eden bir kanundur ve bu devletin hayatının da egemenliğin kayıtsız şartsız milletin sorumluluğunda kalması ile mümkün olacağını ifade eden bir kanundur." Bundan sonra söz milletindir!
Millet, Atatürk'ün emir ve direktifleri ile ayağa kalkar;
Tam bağımsızlık ve ekonomik gelişme için,
Bir ve beraber olarak,
Hiçbir baskıya boyun eğmeden
Kurtuluşu seçerse…
"Ne mutlu Türküm diyene" diyebilirse
Gelecek bizimdir…" (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
















































































