Ömer bugün annesini şehirdeki büyük hastahaneye getirdi.
Annesi yıllarca köyden çıkmadığı için şehri de şehir kültürünü de tanımaz ve bilmez.
Bu yaşına kadar da hastane yüzü de pek görmemişti.
Ömer annesini muayene ettirmiş, hastahaneden ayrılmışlardı.
Şehre gelmişken alışveriş yapayım düşüncesiyle annesini de yormamak için:
-"Anne sen şu köşede otur hemen geleceğim" dedi ve iyice tenbihte bulundu.
Annesi beklerken oturmaktan ayakları ağırdığı için şöyle biraz yürüyeyim de ayağım açılsın diyerek dolaşacaktı.
Biraz ilerleyince gözü bir mağazanın vitrinine takıldı. "Bir kadın hareketsizce vitrin de duruyordu. Utancından fazlada bakamadı. Hem başı açık hem de boynu..."
Hemen yerine döndü ve oturdu. Vela havle dedi içinden. Vah vah diyordu. Saçını başını yolmuşlar. Hareketsiz de duruyor...
Biraz sonra oğlu Ömer geldi...
Minübüse binip köye gidecekler...
Annesi merakını yenemediği için sordu...
-Oğul oğul !... Köşedeki dükkanın camında bir kadın gördüm. Hem başı açıktı hem de boynu... Utandım başımı çevirdim. Ele etmişlerki... Saçını yolmuşlar...
Ömer çiçek kadar masum, mahcup ve saf anneciğinin bu sözünden sonra öğle bir kahkaha attıki gülmekten yerlere yatıyordu. Annesi şaşkın şaşkın:
-Ola ne gülisen. Ne var?..
-Ömer dedi ki:
-Anacan o manken manken.
Annesi
-Ola manken ne:
-Vitrinde durur...
İnsanlara elbiseleri gösterir...
Gelen geçen bakar...
-Ola ya saçlarını kim yolmuş...
-Anacan o saçlar modadır moda...
-Ola modul mi?
-Ömer yine güldü ama yerlere seriliyordu.
Modul çubuğun ucuna çakılan sivri mıha (çiviye) deniyor.
Öküzler yavaşlayınca dürtmek için kullanılır.
Ömer, 'modul değil moda' dediyse de kadıncağız nasıl anlayacak...
Kısa yoldan anlatayım diye.
-Anacan o saçları yün eğirir gibi bükerler...
Bu arada kadıncağız
-Vah vah... demek saçları ele yolmuşlar...
Ömer
Yok ana yolma değil şeklini değiştirirler. Boyayıp vitrine koyuyorlar ki insanların dikkatini çeksin satılsın...
Kadıncağız bütün bu izahları anlamıyor ve:
Ola oğlum günahtır, günah...
O esketeği (o kadını) o hale getirenlerde hiç vicdan kalmamış mı? Allah'tan da mı korkmamışlar...
Ömer son bir gayretle:
-Ana o cansızdır.
-Kadın bu sefer.
-Vah vah... Ola demek ele eziyet etmişler ki baygın he... Nerden kendini bilsin. Vah vah... Ayak altında sürürler...
Ömer baktı ki anlatamayacak kendini toparladı.
Gülmeyi bıraktı. Ve anacığını öyle şefkatle kucakladı ki içinden şöyle diyordu.
-"Şu anacığımın masumluğuna bak. Aman aman bu yaşlı bir çocuk. Bir gül...
Annesi köye gelince olan biteni anlatınca gülmekten kırıldılar...
***
Ömer'in babası da Hacı Efeydi.
Kızlarına oğullarına sık sık "Haya üstündür. Terbiye azizdir" sözünü söyler öyle yetiştirirdi.
***
Ömer böyle ana ve babanın evladı olarak efendiliği, dürstlüğü yanında hayadan idi.
Hacı Efe'nin yanında ayaklarını uzatmaz, geriye doğru olabildiğine yaşlanmadan başlarında kuş varmış gibi otururlardı.
Şimdi Ömer'in çocuklarına bakın utanma incilerini tane tane renk renk görürsünüz. Alınlarında yanaklarında Allah'ın gönülleri ve yüzleri nurlandırdığı esrarlı pırıl pırıl haya parıltıları hele esmer yanaklara kondu mu güzellik perilerinin masal dünyasında beklenen, özlenen hazineye benziyor...
***
Hacı Efe İstanbul'daki kızının yanına gelmiş otobüsle bir yere gidiyor... Bir ara saçları görünen kısa kollu yaşlı bir kadını görünce "kıpkırmızı kesiliyor...
Yavaşça başını pencere tarafına çevirip, Allah'ın vah bana!...
Ben senin karşına çıkınca ne olur halim..." diye mırıldanır gözleri buğulanır.
Günah işleyene bakmaktan utanan o yürek o heybet yıllar sonra torununu büyüleyecek, içine bir tohum gibi çakılan bu his ve bu takvanın tesirini aşısını hatırlayacaktır.
***
Haram'ı işlemeyi değil ona bakmaktan çekinen bir yüce iradenin bir utanma ikliminin genişliği, renkliliğini nezaket kişilik abidesini hayranlıkla hürmetle saygıyla izliyor ve iftihar ediyor...
Belki de sadece şu haya madeni ile bütün bir insanlık gönül zenginliğine erecek, bunalım, ıstırap, istismar işkence ve zulumdan kurtulacaktır...
***
Bugün yerli ve yabancı dizilerde gördüğüm işte inanların süsü, bağı çiçeği, huzuru olan haya ve utanma hislerini avuç avuç koparmaları parçalayıp ayaklar altına atmalarıdır...
Annesi yıllarca köyden çıkmadığı için şehri de şehir kültürünü de tanımaz ve bilmez.
Bu yaşına kadar da hastane yüzü de pek görmemişti.
Ömer annesini muayene ettirmiş, hastahaneden ayrılmışlardı.
Şehre gelmişken alışveriş yapayım düşüncesiyle annesini de yormamak için:
-"Anne sen şu köşede otur hemen geleceğim" dedi ve iyice tenbihte bulundu.
Annesi beklerken oturmaktan ayakları ağırdığı için şöyle biraz yürüyeyim de ayağım açılsın diyerek dolaşacaktı.
Biraz ilerleyince gözü bir mağazanın vitrinine takıldı. "Bir kadın hareketsizce vitrin de duruyordu. Utancından fazlada bakamadı. Hem başı açık hem de boynu..."
Hemen yerine döndü ve oturdu. Vela havle dedi içinden. Vah vah diyordu. Saçını başını yolmuşlar. Hareketsiz de duruyor...
Biraz sonra oğlu Ömer geldi...
Minübüse binip köye gidecekler...
Annesi merakını yenemediği için sordu...
-Oğul oğul !... Köşedeki dükkanın camında bir kadın gördüm. Hem başı açıktı hem de boynu... Utandım başımı çevirdim. Ele etmişlerki... Saçını yolmuşlar...
Ömer çiçek kadar masum, mahcup ve saf anneciğinin bu sözünden sonra öğle bir kahkaha attıki gülmekten yerlere yatıyordu. Annesi şaşkın şaşkın:
-Ola ne gülisen. Ne var?..
-Ömer dedi ki:
-Anacan o manken manken.
Annesi
-Ola manken ne:
-Vitrinde durur...
İnsanlara elbiseleri gösterir...
Gelen geçen bakar...
-Ola ya saçlarını kim yolmuş...
-Anacan o saçlar modadır moda...
-Ola modul mi?
-Ömer yine güldü ama yerlere seriliyordu.
Modul çubuğun ucuna çakılan sivri mıha (çiviye) deniyor.
Öküzler yavaşlayınca dürtmek için kullanılır.
Ömer, 'modul değil moda' dediyse de kadıncağız nasıl anlayacak...
Kısa yoldan anlatayım diye.
-Anacan o saçları yün eğirir gibi bükerler...
Bu arada kadıncağız
-Vah vah... demek saçları ele yolmuşlar...
Ömer
Yok ana yolma değil şeklini değiştirirler. Boyayıp vitrine koyuyorlar ki insanların dikkatini çeksin satılsın...
Kadıncağız bütün bu izahları anlamıyor ve:
Ola oğlum günahtır, günah...
O esketeği (o kadını) o hale getirenlerde hiç vicdan kalmamış mı? Allah'tan da mı korkmamışlar...
Ömer son bir gayretle:
-Ana o cansızdır.
-Kadın bu sefer.
-Vah vah... Ola demek ele eziyet etmişler ki baygın he... Nerden kendini bilsin. Vah vah... Ayak altında sürürler...
Ömer baktı ki anlatamayacak kendini toparladı.
Gülmeyi bıraktı. Ve anacığını öyle şefkatle kucakladı ki içinden şöyle diyordu.
-"Şu anacığımın masumluğuna bak. Aman aman bu yaşlı bir çocuk. Bir gül...
Annesi köye gelince olan biteni anlatınca gülmekten kırıldılar...
***
Ömer'in babası da Hacı Efeydi.
Kızlarına oğullarına sık sık "Haya üstündür. Terbiye azizdir" sözünü söyler öyle yetiştirirdi.
***
Ömer böyle ana ve babanın evladı olarak efendiliği, dürstlüğü yanında hayadan idi.
Hacı Efe'nin yanında ayaklarını uzatmaz, geriye doğru olabildiğine yaşlanmadan başlarında kuş varmış gibi otururlardı.
Şimdi Ömer'in çocuklarına bakın utanma incilerini tane tane renk renk görürsünüz. Alınlarında yanaklarında Allah'ın gönülleri ve yüzleri nurlandırdığı esrarlı pırıl pırıl haya parıltıları hele esmer yanaklara kondu mu güzellik perilerinin masal dünyasında beklenen, özlenen hazineye benziyor...
***
Hacı Efe İstanbul'daki kızının yanına gelmiş otobüsle bir yere gidiyor... Bir ara saçları görünen kısa kollu yaşlı bir kadını görünce "kıpkırmızı kesiliyor...
Yavaşça başını pencere tarafına çevirip, Allah'ın vah bana!...
Ben senin karşına çıkınca ne olur halim..." diye mırıldanır gözleri buğulanır.
Günah işleyene bakmaktan utanan o yürek o heybet yıllar sonra torununu büyüleyecek, içine bir tohum gibi çakılan bu his ve bu takvanın tesirini aşısını hatırlayacaktır.
***
Haram'ı işlemeyi değil ona bakmaktan çekinen bir yüce iradenin bir utanma ikliminin genişliği, renkliliğini nezaket kişilik abidesini hayranlıkla hürmetle saygıyla izliyor ve iftihar ediyor...
Belki de sadece şu haya madeni ile bütün bir insanlık gönül zenginliğine erecek, bunalım, ıstırap, istismar işkence ve zulumdan kurtulacaktır...
***
Bugün yerli ve yabancı dizilerde gördüğüm işte inanların süsü, bağı çiçeği, huzuru olan haya ve utanma hislerini avuç avuç koparmaları parçalayıp ayaklar altına atmalarıdır...
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021