Bu başlığı gören bazı okuyucularımız özellikle genç olanlar, "Biz Orhan Boran'ı bilmiyoruz ki babasını bilelim" diyebilirler. Yaşı kemâle ermiş okuyucularımız tabii ki biliyorlar Orhan Boran'ı… Peki, yaşı genç okuyucularıma Cem Yılmaz'ı sorsam, ne cevap alırım dersiniz. Önce, "Böyle soru mu olur" diye benimle maytap geçip, ardından Cem Yılmaz'ın bütün hayatını anlatırlar eminim.
Cem Yılmaz örneğini vermemin bir sebebi var elbet… O da şu; Cem Yılmaz'ı herkesin tanıdığı bir şöhret haline getiren stand-up'ı Türkiye'de ilk yapan adamdır Orhan Boran… O, ülkemizin yetiştirdiği en önemli mizah ustalarından biriydi ve yaptığı işe, 'Ayaküstü Gırgır' diyordu.
Televizyonun henüz olmadığı radyolu günlerde, Türkçe'yi en iyi şekilde kullanarak yaptığı espriler onu dönemin fenomeni haline getirmişti. Hele Yuki ismini verdiği tipleme ile gerçekleştirdiği radyo programları o döneme tanıklık edenlerin hâlâ hafızasındadır.
O, öncülük ettiği Cem Yılmaz ve diğer stand-upçılar kadar şanslı değildi tabii, bu işten çok para kazanamadı. Ama ürettiği seviyeli esprileri hiç teklemeden, arı duru Türkçe'siyle sergilemesi onu sahasının en büyüğü yapmaya yetmişti.
26 Mayıs 2012'de kaybettik Orhan Boran'ı…
Gelelim asıl mevzumuza yani Orhan Boran'ın babasının kim olduğuna… Şimdi sizi Milli Mücadele yıllarına götüreceğim... Hepinizin mâlumu zor günlerdi o günler; ülke işgal altında, millet fakr u zaruret içerisinde, ülkeyi idare edenler her anlamda düşmana teslim olmuş; çareyi mandada aramaktalar.
Bir de Mustafa Kemâl var; bütün bu olumsuz şartlara rağmen tam bağımsızlığa inanmış, ülkeyi karış karış gezerek ümitsiz milleti ayağa kaldırmanın hesabında. Bunun için, ülke genelinde ateşlediği milli mücadele çabalarını, yaptığı kongrelerle tek elde toplamaya çalışıyor. Sıradaki kongre Sivas'ta toplanıyor. Her ilden birer temsilciyle ancak 38 delege katılabilmiş kongreye. İşte o delegelerden biri de Orhan Boran'ın babası Hikmet Bey'dir ve hayatının en körpe çağındadır.
Kayıtlara göre; askerî tıp öğrencisi olan Hikmet Bey, bütün tıp öğrencileri adına, İsmail Fazıl Paşa (Cebesoy) ve İsmail Hami Bey (Danişment) ile birlikte İstanbul'un üçüncü delegesi olarak Sivas Kongresi'ne katılmıştır. (Üçüncü Meşrutiyet, Mahmut Goloğlu, İş Bankası Kültür Yayınları, Giriş bölümü).
Daha gencecik bir öğrenciyken hayatî risklere girerek katıldığı Sivas Kongresi'nde manda meselesi görüşülürken Mustafa Kemâl Paşa'ya söylediği şu sözler onu tarihe geçirmiştir: "Delegeleri bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya, bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddederim. Mustafa Kemal'i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz." (a.g.e., aynı bölüm).
Bu muhteşem tavırdan çok etkilenen Gazi'nin verdiği cevap da geleceğin yol haritası hükmündedir: "Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk milli bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin! Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır. Evlat müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve güveniyorum. Biz azınlıkta kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!"
Hikâyenin bundan sonraki kısmı daha da anlamlı. Hikmet Boran kongre dönüşü Ankara'ya gidiyor ve Gazi'nin emrinde Milli Mücadele'ye katılıyor, bir yıl kadar sonra da İstanbul'a dönüp ve tahsilini tamamlıyor.
Aradan yıllar geçiyor. Bir dost meclisinde eski günler yâd edilirken Atatürk, Hikmet Efendi'yi hatırlıyor ve milletvekili yapılmasını emrediyor. Fakat Mazhar Müfit (Kansu), Hikmet Bey'in Efendi'nin öldüğünü söylüyor, Atatürk bu habere çok üzülüyor. Şimdi Mahmut Goloğlu'nun şu ifadelerine dikkat edin: "Oysaki Hikmet Efendi sağdır ve Anadolu'nun bir köşesinde doktorluk yapmaktadır. Hiçbir zaman kendini Atatürk'e hatırlatmayı düşünmemiştir. Hatta O'ndan bir şey ister duruma düşmemek için, bölgesine geldiği zaman kendisine görünmemiştir." (a.g.e., aynı bölüm).
İşte can alıcı nokta burası... Burada üzerinde durulması gereken iki şey var. Birincisi; Atatürk'ün vatana hizmet eden kahramanlara olan güveni ve vefası. İkincisi de; vatana hizmetten başka hiçbir düşünceyi akıllarına dahi getirmeyen Hikmet Boran ve onun gibi asil vatan evlatlarının sahip oldukları asil karakter.
Yeni bir seçim sath-ı mailine girdiğimiz şu günlerde adaylık yarışına girenlere ve Gazi Meclis'te milletvekili sıfatı taşıyanlara duyurulur!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Okan Egesel / diğer yazıları
- Hz. İnsan’a… / 20.04.2020
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018
- Koronavirüsten önce, koronavirüsten sonra... / 28.03.2020
- ‘Ben Ali’yim’ / 25.06.2019
- Atatürk keramet sahibi bir veliydi / 10.04.2019
- Çok şükür psikolojimiz yetmiyor! / 13.03.2019
- O günler geliyor, görüyorum / 22.02.2019
- Evet, bu seçim beka seçimidir / 06.02.2019
- Kumpasın arkasındakileri açıklıyorum / 11.01.2019
- Mustafa Kemal’in uçaklarına ne oldu? / 05.01.2019
- Yunan’ın galip gelmesini isteyen hainler / 26.12.2018