Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Başkan Bush ile yaptığı 2,5 saatlik görüşmeden sonra umutlar aldık, umutlar verdik.
Stratejik iki müttefik olarak yapılan ve Ortak Ruh'un yeniden canlandırıldığı bu görüşme, 2004 yılı için gerçekten de belirleyici bir rol oynayacak.
Gerçi, Amerika'nın müdahil olduğu hemen her konu başlıbaşına bir anahtar rol oynuyor. Küresel jandarma Amerika'nın bir olayı sahiplenmesi ya da onu gözden çıkarması; Onun öyle olacağını gösterir.
Kıbrıs'ta, Irak'ta, Ortadoğu'da, Avrupa Birliği'nin geleceğinde ve İslam'ın yeniden tanımlanmasında Amerika bu yıl da ağırlıklı ülke konumunda bulunacak.
Çamura şekil veren Bush ve adamları olacak yani.
Amerikan devlet adamlarını "Arabulucu, Kolaylaştırıcı" gibi sıfatlarla bölgesel sorunlarınıza soktuğunuzda, otomatik olarak O'nun anahtar rolüne onay vermiş olursunuz. Türkiye bunu yaptı.
Dış denklemlerde Amerika'nın dümensuyunda giden Türkiye, Batı karşısındaki elini Atlantik ötesi politikalarla güçlendirmek istiyor.
Amerikan Başkanı Bush'un Tayyip Erdoğan'la yaptığı ikili görüşmelerin ana konuları Irak ve Kıbrıs oldu. Ardıl konular ise; ekonomik işbirliği ve terör sorunuydu.
BM Genel Sekreteri Ganalı Kofi Annan'ın planını Kıbrıs'ta anlaşma zemini olarak gören Bush ve ekibi, Türk ve Rum tarafına eşit mesafede durmaya çalışıyor.
Bu çalışmalar sadece teoride kalıyor. PratikteAmerika'nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Weston'un zaman zaman Rum ağzını kullanması gündem edilmiyor.
Barışçıl mesajlarıyla dikkat çektiği söylenen Dışişleri Bakanı Colin Powell'in Kıbrıs için devreye dolaylı da olsa sokulacak olması kötünün iyisi bir durum.
Neden mi?
Güvercin kanadın temsilcisi olarak tanıdığımız Powell'in Irak'ı işgal edebilmek için hangi derelerden su getirdiğini hepimiz gördük. Ne idüğü belirsiz uydu fotoğrafları ve Kitlesel İmha Silahları yalanlarını Powell'den dinlemedik mi?
Powell yine de üzerinde düşünülmesi gereken bir kişi.
Bush ile anlaştığımız konulardan diğerleri; Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve PKK terör örgütünün faaliyetlerinin önüne geçilmesi.
Bush'un yaptığı açıklamaya göre Irak'ın toprak bütünlüğü hiçbir etnik kimliğe indirgenmeden federal yapıda korunacak.
Kuzey Irak da bu kapsama alınıyor.
PKK-KADEK yani yeni tanımlamasıyla KONGRA-GEL'e karşı Amerikan yönetimi taviz vermeyecek.
Türk askerinin kafasına PKK'nın yoğun olduğu bölgede çuval geçiren Amerika'yla ortak zeminde buluşmak oldukça anlamlı.
Bizler bunu zafer olarak algıladık, basınımızda naralar attık; "Amerika PKK-KADEK'i terörist örgüt kapsamına aldı yaşasın!..."
Bu sevinç bize; "Demek ki daha önce ABD PKK'ya destek çıkıyormuş" dedirtti. Aksi olsa bu kadar sevinirmiydik.
Aynı ABD'nin Filistin'deki direniş örgütlerini ve Çeçenistan'daki bağımsızlık yanlılarını terörist potasında tuttuğunu unutmayalım.
Stratejik Müttefikimiz'in aldığı karar abartılmamalı. Dost iseniz şayet, dostunuzun düşmanlarına cephe almanız kadar doğal bir şey olamaz.
Bush ve Erdoğan'ın 2004'ün başlarında Washington'da yaptığı bu ikili görüşme, girişte de belirttiğimiz üzere bölgesel ve küresel alanda yeni açılımlara kapı aralayacak.
ABD'nin açtığı ve bize sunduğu bu yolda giderken kendi ulusal adımlarımızı da devreye sokmak mecburiyetindeyiz.
Ben Washington'da gerçekleştirilen müzakereleri bazı kesimlerin pohpohladığı gibi "Ne bir zafer" ne de bir "Pasif Duruş" olarak nitelendiriyorum.
Bu gezi olmalıydı ve oldu da.
Atlantik ötelerinde barış ve huzur adına eylemlere girişmek Türkiye'nin bir önceliği. Önceliklerimizi biraz da arka bahçemizdeki ülkelerle değerlendirirsek daha da olumlu şeyler yapmış olacağız.
Bush ve ekibi, Ermenistan ve Gürcistan ile hatta Rusya'yla sıkı fıkı olurken Erdoğan ve ekibinin de bu bölgelerde kalan boşlukları doldurması lazım.
Puzzle oyununda bizim de tamamlamalar yapmamız asli unsur.
Türkiye'ye verdiği mesajlar sırasında "Tanrı şahidimdir!" diyerek garanti vermeye çabalayan Bush'un, hangi tanrı adına yemin ettiğini bilemeyiz ama verilen sözlere de aşırı itibar etmemeliyiz.
Bush'u dinlemek ayrı, onu rehber kılmak apayrı.
Bush'un rehberinin kim ya da kimler olduğunu Irak'ta gördük.
Stratejik iki müttefik olarak yapılan ve Ortak Ruh'un yeniden canlandırıldığı bu görüşme, 2004 yılı için gerçekten de belirleyici bir rol oynayacak.
Gerçi, Amerika'nın müdahil olduğu hemen her konu başlıbaşına bir anahtar rol oynuyor. Küresel jandarma Amerika'nın bir olayı sahiplenmesi ya da onu gözden çıkarması; Onun öyle olacağını gösterir.
Kıbrıs'ta, Irak'ta, Ortadoğu'da, Avrupa Birliği'nin geleceğinde ve İslam'ın yeniden tanımlanmasında Amerika bu yıl da ağırlıklı ülke konumunda bulunacak.
Çamura şekil veren Bush ve adamları olacak yani.
Amerikan devlet adamlarını "Arabulucu, Kolaylaştırıcı" gibi sıfatlarla bölgesel sorunlarınıza soktuğunuzda, otomatik olarak O'nun anahtar rolüne onay vermiş olursunuz. Türkiye bunu yaptı.
Dış denklemlerde Amerika'nın dümensuyunda giden Türkiye, Batı karşısındaki elini Atlantik ötesi politikalarla güçlendirmek istiyor.
Amerikan Başkanı Bush'un Tayyip Erdoğan'la yaptığı ikili görüşmelerin ana konuları Irak ve Kıbrıs oldu. Ardıl konular ise; ekonomik işbirliği ve terör sorunuydu.
BM Genel Sekreteri Ganalı Kofi Annan'ın planını Kıbrıs'ta anlaşma zemini olarak gören Bush ve ekibi, Türk ve Rum tarafına eşit mesafede durmaya çalışıyor.
Bu çalışmalar sadece teoride kalıyor. PratikteAmerika'nın Kıbrıs Özel Temsilcisi Weston'un zaman zaman Rum ağzını kullanması gündem edilmiyor.
Barışçıl mesajlarıyla dikkat çektiği söylenen Dışişleri Bakanı Colin Powell'in Kıbrıs için devreye dolaylı da olsa sokulacak olması kötünün iyisi bir durum.
Neden mi?
Güvercin kanadın temsilcisi olarak tanıdığımız Powell'in Irak'ı işgal edebilmek için hangi derelerden su getirdiğini hepimiz gördük. Ne idüğü belirsiz uydu fotoğrafları ve Kitlesel İmha Silahları yalanlarını Powell'den dinlemedik mi?
Powell yine de üzerinde düşünülmesi gereken bir kişi.
Bush ile anlaştığımız konulardan diğerleri; Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması ve PKK terör örgütünün faaliyetlerinin önüne geçilmesi.
Bush'un yaptığı açıklamaya göre Irak'ın toprak bütünlüğü hiçbir etnik kimliğe indirgenmeden federal yapıda korunacak.
Kuzey Irak da bu kapsama alınıyor.
PKK-KADEK yani yeni tanımlamasıyla KONGRA-GEL'e karşı Amerikan yönetimi taviz vermeyecek.
Türk askerinin kafasına PKK'nın yoğun olduğu bölgede çuval geçiren Amerika'yla ortak zeminde buluşmak oldukça anlamlı.
Bizler bunu zafer olarak algıladık, basınımızda naralar attık; "Amerika PKK-KADEK'i terörist örgüt kapsamına aldı yaşasın!..."
Bu sevinç bize; "Demek ki daha önce ABD PKK'ya destek çıkıyormuş" dedirtti. Aksi olsa bu kadar sevinirmiydik.
Aynı ABD'nin Filistin'deki direniş örgütlerini ve Çeçenistan'daki bağımsızlık yanlılarını terörist potasında tuttuğunu unutmayalım.
Stratejik Müttefikimiz'in aldığı karar abartılmamalı. Dost iseniz şayet, dostunuzun düşmanlarına cephe almanız kadar doğal bir şey olamaz.
Bush ve Erdoğan'ın 2004'ün başlarında Washington'da yaptığı bu ikili görüşme, girişte de belirttiğimiz üzere bölgesel ve küresel alanda yeni açılımlara kapı aralayacak.
ABD'nin açtığı ve bize sunduğu bu yolda giderken kendi ulusal adımlarımızı da devreye sokmak mecburiyetindeyiz.
Ben Washington'da gerçekleştirilen müzakereleri bazı kesimlerin pohpohladığı gibi "Ne bir zafer" ne de bir "Pasif Duruş" olarak nitelendiriyorum.
Bu gezi olmalıydı ve oldu da.
Atlantik ötelerinde barış ve huzur adına eylemlere girişmek Türkiye'nin bir önceliği. Önceliklerimizi biraz da arka bahçemizdeki ülkelerle değerlendirirsek daha da olumlu şeyler yapmış olacağız.
Bush ve ekibi, Ermenistan ve Gürcistan ile hatta Rusya'yla sıkı fıkı olurken Erdoğan ve ekibinin de bu bölgelerde kalan boşlukları doldurması lazım.
Puzzle oyununda bizim de tamamlamalar yapmamız asli unsur.
Türkiye'ye verdiği mesajlar sırasında "Tanrı şahidimdir!" diyerek garanti vermeye çabalayan Bush'un, hangi tanrı adına yemin ettiğini bilemeyiz ama verilen sözlere de aşırı itibar etmemeliyiz.
Bush'u dinlemek ayrı, onu rehber kılmak apayrı.
Bush'un rehberinin kim ya da kimler olduğunu Irak'ta gördük.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005