Ben, Osmanlı düşmanı birisi değilim. Hiç kimsenin de tarihe düşmanlık etmesini doğru bulmam.
Doğru bulmadığım bir başka konusu ise tarihin, ideolojiler arasında adeta pay edilerek, toplumun algısını yönetmek maksadıyla güncel siyasete ve dini anlayışlara malzeme edilmesidir.
Ama maalesef yıllardan beri bu milli ve manevi algı operasyonları, tarihi tahribat, yalan, iftira ve karama anlayışı devam etmektedir.
Aman bana ne, de, diyemiyorsun. Çünkü kalabalıklar, sesi fazla çıkana, ateşli örnekler verene kanıyor, inanıyor. Haliyle temeli yanlış olan bir algıya, doğruları ne kadar anlatırsan anlat, anlamıyor.
Mecburen işin içerisine giriyorsun ve bunun neticesinde arkayı toplamaktan ileriye adım atmaz hale geliyorsun.
Bu algı operasyonunun temel mantığını en kısa ve net olarak özetleyen Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızdır.
Şöyle diyordu Üstadımız: "Cumhuriyetin kabulünün ilk döneminde, Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal, saltanat yerine yeni bir yönetim biçimi olan cumhuriyeti getirirken; saltanatı, din biçiminde algılayanlar yeni yönetimi yani cumhuriyeti, saltanat karşıtı algılamak yerine, din karşıtı olarak algıladılar".
İşte bu algı bugün doruk noktaya çıkarılmak isteniyor. Osmanlıcılıktan, Osmanlı ruhundan bahsediliyor. Oysa bu ruhu arayanlar, o ruhun sahibini bile tanımıyor.
Birçok yazımda kaynaklarıyla beraber Osmanlının gayri Müslimlere tanıdığı siyasi, sosyal ve ekonomik ayrımcılıkları yazmış, bu toprakların asli unsuru olan yani Türklerin nasıl ikinci planda bırakıldığını, ötelendiğini anlatmıştım.
Örneğin bugünlerde çokça ismi zikredilen 2. Abdülhamit'in devlet ricalini (yönetim kadrosunu) de yazmıştım. Doktorundan bakanlarına, büyükelçilerinden valilerine, mimarlarından ekonomistlerine kadar hemen hepsi gayri müslim.
Osmanlı ruhu ile sözde inançları adına bugün şarkıcıları, sanatçıları, müziği, dansı, operayı, baleyi vs. reddedenler, yasak koyanlar o ruhun bu alanlardaki icraatlarını da bilmiyorlar. Birkaç örneğe bakalım!
Kayıtlarda Sultan Abdülmecid, ilk Saray tiyatrosunu Dolmabahçe kompleksi içinde inşa ettirildiği yazıyor.
Bu tiyatro, 1859'da Naum Tiyatrosu sanatçılarının sahnelediği Luigi Ricci'nin 'Scaramuccia' operasıyla açılmıştır.
Sultan 2. Abdülhamit'te, babasının bıraktığı yerden devam etmiş, o da Yıldız Sarayı içinde özel tiyatrosunu yaptırmıştır. Yıldız Sarayı Tiyatrosu'na İtalyan Arturo Stravolo'yu yönetmen olarak atanmıştır.
Hatta kayıtlarda Sultan Abdülhamit, çocukluğunda Paul Dussap'tan musiki, Guatelli'den piyano dersleri almıştır, yazıyor.
Şehzadeliğinde ise Donizetti ve Lombardi'den de dersler almıştır. Özellikle opera ve operetlere ilgisi üst düzeyde olduğu yazılıdır.
2. Abdülhamit 17 çocuğuna da batı müziği dersleri aldırmıştır.
Sultan Abdülhamid dönemi mimarisine yön ve şekil verenler de gayrimüslimler ve yabancı mimarlardır.
Fikriyat Dergisinin Şubat 2022 sayısındaki başlık şöyle: 'Sultan Abdülhamit'in Sherlock Holmes hayranlığı'
Yazıda, 'Sultan'ın sıkı bir Sherlock Holmes hayranı olduğu, yatmadan önce okuttuğu' detaylıca anlatılıyor.
Bu tabloya, 'neden böyle yapmışlar, yaşamışlar' vs. gibi başlıklara benim bir itirazım yok.
İtirazım, bu tablonun sahiplerinin portresi altına girip, bugün aynı ilgi ve eylemleri gerçekleştirenlerin hedef almaları, din adına ötelemeleri, Cumhuriyete düşman üretme gayretleridir.
Artık 'Sarayın şeyi' lakabıyla tanınan entel tarihçi Murat Bardakçı gazetesinde 7 Ekim 2013 tarihli yazısında şöyle diyordu:
"Son Halife Abdülmecid Efendi'nin mevcudiyeti senelerden buyana söylenen ama 1990'da yayınlanmış bir fotoğrafı dışında hakkında pek bir şey bilinmeyen tablosu, dün Alif Art'ın müzayedesinde 1 milyon 600 bin liraya satıldı...
Abdülmecid Efendi, sütunların çevrelediği bir havuzun etrafında bazısı çıplak vaziyetteki kadınları resmetmişti ve aynı mekânda kadın mı yoksa hünsa mı oldukları pek anlaşılmayan başka çıplak figürler de vardı..."
Çıplak kadın resmeden kişi, İslam halifesi, bu milletin bağımsızlığını, can, mal, namus güvenliğini sağlayan Atatürk dinsiz. Öyle mi?
Bugünkü gençlik ve eğitim sistemini de cumhuriyete mal edip, Osmanlı ruhu çağırmaya çalışanlar var.
Oysa Latin Harflerine geçilmesi konusu 1850 yılında ortaya atılmıştı ve bir çok çalışmalar yapılmıştı.
Sultan Abdülmecit bu projeyi desteklese da günün koşullarında gerçekleştirememiştir. Abdülmecit'in vefatı ve 2. Abdülhamit makama geçmesi ile daha da canlanan reform hareketleri, Latin Alfabesinin kullanılması meselesini yeniden gündeme getirdi.
2. Abdülhamit "Siyasi Hatıralarım" kitabında: "Yazımızı öğrenmek pek kolay değildir. Bu işi halkımıza kolaylaştırmak için belki de Latin Alfabesini kabul etmek yerinde olur" diyordu. (Sayfa 192)
Dediğim gibi dünün sultanları, padişahları ne yemiş, ne işmiş, kiminle evlenmiş vs. beni pek ilgilendirmiyor.
Ama bu kişileri din adına ortaya atıp arkalarından cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı yapılması, İslam'ı dünyalık menfaatler için kullanmak, Müslümanları aldatmak bir diğer ifade ile zulümdür ve zalimlerin hakkından gelecek olan da Allah'tır.
- ‘Bana Hüseyin’den haber ver’ / 04.07.2025
- Milletin sorunlarını artık kale bile almıyorlar / 02.07.2025
- Ortadoğu'da ikinci dizayn dönemi / 30.06.2025
- Fitneye karşı Hüseyin olmak / 29.06.2025
- Sözde ‘Terörsüz Türkiye’ye’ feda edilen değerlerimiz / 28.06.2025
- NATO toplantısı öncesi ve sonrası / 27.06.2025
- İsrail, ABD-İran savaşından 15 ders / 26.06.2025
- Türkiye, BOP’un neresinde? / 24.06.2025
- TBMM’deki rezalet BOP’un parçasıdır / 23.06.2025