Oruç tutarsa bizi, dara düşmeyiz, dikenli tarlada dahi hara düşmeyiz, hararetin baştan aştığı zaman ve zeminlerde bile kora düşmeyiz, kimi yüzlerin bembeyaz, kimi yüzlerin de simsiyah olacağı o günde inşallah kara düşmeyiz, hesap endişesi sebebi ile herkesin birbirinden kaçacağı o günde inşallah ahu zara düşmeyiz, zora düşmeyiz.
Oruç tutarsa bizi, evimiz barkımız şenlenir, gönlümüz gözümüz şenlenir, yurdumuz yuvamız şenlenir, ovamız obamız şenlenir, köyümüz kentimiz şenlenir, çarşımız pazarımız şenlenir.
Oruç tutarsa bizi, renklerimiz albayrağa, ala dönüşür, tüm tatlarımız bala dönüşür, dillerimiz en güzeli söyleyen, en güzelden söyleyen ve en güzele çağıran dile dönüşür, ellerimiz daima veren ele dönüşür.
Oruç tutarsa bizi, orucu emredenin emirlerine amade oluruz, fermanlarına ram oluruz, dermanları ile şifa buluruz.
Oruç tutarsa bizi, biz yalanı yalancıyı tutmayız, biz talanı talancıyı tutmayız, biz zalimi zulümkârı tutmayız.
Oruç tutarsa bizi, gezegenimizin en ücra köşelerinde de olsalar, dertlilerle hemdert olmayı, halleri perişan olanlarla hemhal olmayı öğretir.
Oruç tutarsa bizi, hem ölülerimize hem de dirilerimize mekân olan ve uzay boşluğunda kendisine Yüce Yaratıcı tarafından tayin edilen yörüngede seyr ü sefer eden bu dünyanın bize emanet olduğu fikrini aşılar, bizim kadar bütün canlıların da bu gezegende hak sahibi olduklarını anlatır.
Oruç tutarsa bizi, yeme-içme saatlerimizden, yatıp-kalkma saatlerimize kadar, arkadaş, akraba ve hassaten komşuluk ilişkilerimize kadar yapacağı esaslı değişikliklerle hayatın tüm alanlarını yeniden düzenler ve getirdiği kanunları yerleştirir.
Oruç tutarsa bizi, artık kim tutar bizi; kibirden kaçarız, gururdan kaçarız, gıybetten ve dedikodudan hızla uzaklaşırız, tevazuu huy ediniriz, alçak gönüllü olmayı bir gönül borcu biliriz.
Oruç tutarsa bizi, artık kim tutar bizi; basireti kuşanırız, feraseti kol-kanat ediniriz, idrak ve tefekkürde yoğunlaşırız da ne aldatan oluruz ne de aldanan, ne kimsenin hakkını yeriz ne de hakkımızı yediririz, ne zulmedenlerden oluruz ne de bize zulmedilmesine rıza gösteririz.
Oruç tutarsa bizi, adeta kara sevdaya tutuluruz, Nebilerin yoluna sevdalanırız, Sıddıkların, Şehitlerin ve Salihlerin yoluna sevdalanırız, Son Elçiyi kara sevda derecesinde sevip Hicret gecesinde onun yatağına yatan İmam Ali'nin örnek davranışına sevdalanırız, insanlığın iftiharı örnek babası tarafından "Babasının anası" unvanına mazhar olan Fatma ananın eşsiz evsafına sevdalanırız.
Oruç tutarsa bizi, "Arşın küpeleri" olan, "Cennet gençlerinin efendileri" olan Fatma ana kuzularının örnek hayatlarına sevdalanırız.
Oruç tutarsa bizi, her oruçlu günün iftarına doğru Kerbela hadisesi zihnimize ve gönlümüzün tam orta yerine oturur, Kerbela şehidi Hz. Hüseyin'in acısı ile kıvranırız, Bacı Zeyneb'in çığlıkları çarpar kulaklarımıza, küçük Rukayye'nin küpelerini almak için kulaklarını koparan vahşilerin bu vahşeti karşısında insanlık adına, Müslümanlık adına utanır kızarırız ve 'Hüseynî Duruş' ne demektir anlamaya ve kavramaya çalışırız.
Oruç tutarsa bizi, ebedi hayatımızı şekillendirecek olan 'İmanımızın' tam merkezinde bulunan ve İman esaslarını bize öğreten Son elçi, son Peygamber Muhammed Mustafa aleyhisselamın Ehl-i Beyt'ini yeniden, yeni baştan anlamaya, konunun hssasiyetini kavramaya odaklanırız ve Ehl-i Beyt kavramını bize tekrar tekrar hatırlatan, on bin sayfayı aşkın hacimdeki Ehl-i Beyt külliyatını yazan Prof. Dr. Haydar Baş'ı iftar ve sahur vakitlerinde rahmetle ve minnetle yâd ederiz.
Zararın neresinden dönülürse kardır demişler, meseleyi hangi yaşta kavradıysanız işte o yaşta, Kerbela faciasına benim gibi ağlayabilirsiniz:
AĞLADIM
Yezid orduları yolun kesmişler
Ağaç budar gibi kolun kesmişler
On binler kuşanmış kılıçlarını
Hem sağını hem de solun kesmişler
On dört asır sonra duydum ağladım
Hem ağladım hem de bağrım dağladım
Yezid orduları düşmüş peşine
Kılıcın kalkanın orda işi ne?
Fâtıma kızı Zeyneb feryad ederken
Ok atmışlar dudağına dişine
On dört asır sonra duydum ağladım
Sular seller gibi coştum çağladım
Yezid orduları bir tuzak kurmuş
O kutlu kervanın yolunda durmuş
Kadınlar çocuklar feryad ettikçe
Çadırları birden alevler sarmış
On dört asır sonra duydum ağladım
Dicle Fırat gibi coştum çağladım
Yezid orduları kana susamış
Peygamber soyundan cana susamış
Kesmişler Fırat'ın yollarını da
Küçük Ali ise suya susamış
On dört asır sonra duydum ağladım
Hem ağladım hem de kara bağladım
Yezid orduları kılıç kuşanmış
Hepsi Kabil olmuş çöle taşınmış
İnsan kisvesinden sıyrılmışlar da
İnsanlık yıpranmış orda aşınmış
On dört asır sonra duydum ağladım
Sular seller gibi coştum çağladım
Yezid orduları kastetmiş cana
Zeyneb de orada bacı ve ana
Çakal sürüleri sarmış Hüseyin'i
Bir ana yüreği nasıl dayana?
On dört asır sonra duydum ağladım
Hem ağladım hem de kara bağladım
Yezid orduları kesmişler başı
Elbet bu cinayet titretmiş Arş'ı
Korkunç katliamla yetinmemişler
Çiğnetmişler ata mübarek naşı
On dört asır sonra duydum ağladım
Dicle Fırat gibi coştum çağladım
Aziz Karaca'yım içim kan ağlar
Kerbela olayı yüreğim dağlar
Yezid'e bir değil bin lanet olsun
Öyle bir acı ki dayanmaz dağlar
On dört asır sonra duydum ağladım
Hem ağladım hem de bağrım dağladım.
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024