Hafta içi her gün Mesaj TV’de “Gün Ortası” Programında Bülent Tapıcı ile yaptığımız söyleşide birbirini tamamlayan iki haberi peş peşe yorumladık. İlk haber İnşaat Mühendisleri Odası’nın köprü ve otoyolların özelleştirilmesi ile ilgiliydi. İMO, köprü ve otoyolların bakım ve tamiri için 2009 ve 2010 yıllarında 5 Milyar liradan daha fazla masraf yapıldığını açıkladı. Bu meblağ da özelleştirme bedeline tam tamına denk geliyordu. Yani köprü ve otoyollar, alan firmalara hazır hale getirilmiş oldu. Yani “Armut piş ağzıma düş” hesabı. Haberin devamında özelleştirme bedeli olan 5 bin 720 Milyar TL’nin söz konusu tesislerin en fazla 7 yıllık gelirine denk geldiği geri kalan 18 yıl için milyonlarca vatandaşın geçiş ücretlerinin özel şirketlerin kasalarına akacağı belirtiliyordu.
İkinci haber ise yılbaşından sonra başta harçlara olmak üzere devletin verdiği hizmetlere ve cezalara olağanüstü zamların yapılacağı ile ilgiliydi. Bu iki haber, birbirini tamamlayan zincirleme bir reaksiyonu anlatmaktadır. Devlet, altın yumurtlayan tavukları kestikçe yeni ihtiyaçları için vergiye ve zamma daha fazla abanmak zorunda kalacaktır. Devletin kolu kanadı özelleştirmeler yoluyla adeta budanıyor. Küresel güçlerin hizmetinde aciz, iktidarsız ve mecalsiz kalan devlet, halkına hizmet etmek bir tarafa, halkını kaz gibi yolan bir mekanizmaya dönüşmektedir.
Özelleştirme kavramı ile 1980’li yıllarda tanıştık. KİT’lerin devletin sırtında kambur olduğu palavraları o zamandan beri liberal korolar tarafından yüksek perdeden seslendiriliyor. Bu gruba göre devlet, elini eteğini ekonomiden çekmelidir. Meşhur “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” amentüsünün sıkı bağlıları, devletin vergi, zam ve harçları vatandaşın üzerine acımasızca salarak ekonomiye müdahale etmesine ise ses çıkarmıyorlar. Arapların meşhur yarı Türkçe atasözünde olduğu gibi “sen sus ben sus, el mahsül nıs nıs” yani “ikimiz susalım mahsulü yarı yarıya paylaşalım” ilkesini benimsemişler.
Türkiye’nin sırtında kambur olan ve her sene zarar eden KİT’ler yabancılar tarafından yüksek bedellerle satın alınacak ve Türkiye Cumhuriyeti’ne Allah rızası için yardım edilecek palavrasına acaba kendileri de inanıyor mu? Özelleştirilen bütün şirketlerin neredeyse tamamı tekel konumundadır. İkameleri olmayan en rantabl firmalar, birkaç senelik gelirleriyle yabancılara Maliye Eski Bakanı Unakıtan’ın ifadesiyle “babalar gibi” satılmıştır. Özelleştirilen köprü ve otoyolların zarar etme ihtimali yoktur. Enerji iletim ve dağıtım firmalarının bütün riskleri sıfırlanarak satılmaktadır. Enerji dağıtımının iki riski vardır. İletilen enerjinin yolda kayba uğraması ve kayıp kaçak olma ihtimalidir ki bu iki risk te abonelere yüklenmiştir.
Özelleştirilen en yağlı kurumlar arasında kamu bankaları her sene yüzde 40’ları aşan karlar açıklamaktadırlar. Yabancı bankalara ABD ve AB ülkelerinde 10 senede kazanamadıkları faiz gelirlerini ülkemizde bir yılda kolayca elde etmekteler. Ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren iletişim şirketleri, Petro kimya tesisleri, madenler, akaryakıt dağıtım şirketleri özelleştirilen yağlı firmalar olarak göze çarpıyor.
Devlet, özelleştirmede iki taraftan kayba uğramaktadır. Devlet her sene elde ettiği gelirden olmakta diğer taraftan verdiği hizmetlerden dolayı direkt olarak alacağı vergiden olmaktadır. Ayrıca yabancılar karlarını türlü yöntemlerle yurtdışına transfer etmektedirler. Özelleştirilen firmalarda çalışanlar ciddi şekilde mağdur edilmekte ve gelecekleri belirsizliğe itilmektedir. Ekonomik olduğu kadar sosyal yönleriyle büyük yaralara sebep olan ve stratejik değerdeki Cumhuriyetimizin kazanımları haraç mezat yabancılara devretmek, ülke güvenliğini terörden daha fazla tehdit etmektedir. Siz şu ana kadar özelleştirme yoluyla yabancılara satılan bir kurumun zarar ettiğini duydunuz mu?
İkinci haber ise yılbaşından sonra başta harçlara olmak üzere devletin verdiği hizmetlere ve cezalara olağanüstü zamların yapılacağı ile ilgiliydi. Bu iki haber, birbirini tamamlayan zincirleme bir reaksiyonu anlatmaktadır. Devlet, altın yumurtlayan tavukları kestikçe yeni ihtiyaçları için vergiye ve zamma daha fazla abanmak zorunda kalacaktır. Devletin kolu kanadı özelleştirmeler yoluyla adeta budanıyor. Küresel güçlerin hizmetinde aciz, iktidarsız ve mecalsiz kalan devlet, halkına hizmet etmek bir tarafa, halkını kaz gibi yolan bir mekanizmaya dönüşmektedir.
Özelleştirme kavramı ile 1980’li yıllarda tanıştık. KİT’lerin devletin sırtında kambur olduğu palavraları o zamandan beri liberal korolar tarafından yüksek perdeden seslendiriliyor. Bu gruba göre devlet, elini eteğini ekonomiden çekmelidir. Meşhur “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” amentüsünün sıkı bağlıları, devletin vergi, zam ve harçları vatandaşın üzerine acımasızca salarak ekonomiye müdahale etmesine ise ses çıkarmıyorlar. Arapların meşhur yarı Türkçe atasözünde olduğu gibi “sen sus ben sus, el mahsül nıs nıs” yani “ikimiz susalım mahsulü yarı yarıya paylaşalım” ilkesini benimsemişler.
Türkiye’nin sırtında kambur olan ve her sene zarar eden KİT’ler yabancılar tarafından yüksek bedellerle satın alınacak ve Türkiye Cumhuriyeti’ne Allah rızası için yardım edilecek palavrasına acaba kendileri de inanıyor mu? Özelleştirilen bütün şirketlerin neredeyse tamamı tekel konumundadır. İkameleri olmayan en rantabl firmalar, birkaç senelik gelirleriyle yabancılara Maliye Eski Bakanı Unakıtan’ın ifadesiyle “babalar gibi” satılmıştır. Özelleştirilen köprü ve otoyolların zarar etme ihtimali yoktur. Enerji iletim ve dağıtım firmalarının bütün riskleri sıfırlanarak satılmaktadır. Enerji dağıtımının iki riski vardır. İletilen enerjinin yolda kayba uğraması ve kayıp kaçak olma ihtimalidir ki bu iki risk te abonelere yüklenmiştir.
Özelleştirilen en yağlı kurumlar arasında kamu bankaları her sene yüzde 40’ları aşan karlar açıklamaktadırlar. Yabancı bankalara ABD ve AB ülkelerinde 10 senede kazanamadıkları faiz gelirlerini ülkemizde bir yılda kolayca elde etmekteler. Ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren iletişim şirketleri, Petro kimya tesisleri, madenler, akaryakıt dağıtım şirketleri özelleştirilen yağlı firmalar olarak göze çarpıyor.
Devlet, özelleştirmede iki taraftan kayba uğramaktadır. Devlet her sene elde ettiği gelirden olmakta diğer taraftan verdiği hizmetlerden dolayı direkt olarak alacağı vergiden olmaktadır. Ayrıca yabancılar karlarını türlü yöntemlerle yurtdışına transfer etmektedirler. Özelleştirilen firmalarda çalışanlar ciddi şekilde mağdur edilmekte ve gelecekleri belirsizliğe itilmektedir. Ekonomik olduğu kadar sosyal yönleriyle büyük yaralara sebep olan ve stratejik değerdeki Cumhuriyetimizin kazanımları haraç mezat yabancılara devretmek, ülke güvenliğini terörden daha fazla tehdit etmektedir. Siz şu ana kadar özelleştirme yoluyla yabancılara satılan bir kurumun zarar ettiğini duydunuz mu?
Cihat Tekin / diğer yazıları
- İran vekil güçlerini ateşe attı / 16.04.2024
- Kamçılı IMF dönemi başladı / 15.04.2024
- Mahkeme kadıya mülk değildir / 09.04.2024
- Türkiye sadece İstanbul'dan ibaret değildir / 08.04.2024
- Erken seçim çağrısı yapılmalı / 05.04.2024
- Müflis tüccar eski defter karıştırır / 04.04.2024
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024
- Kamçılı IMF dönemi başladı / 15.04.2024
- Mahkeme kadıya mülk değildir / 09.04.2024
- Türkiye sadece İstanbul'dan ibaret değildir / 08.04.2024
- Erken seçim çağrısı yapılmalı / 05.04.2024
- Müflis tüccar eski defter karıştırır / 04.04.2024
- Tencere dibin kara seninki benden kara / 26.03.2024
- Yel kayadan bir şey aparabilmez / 25.03.2024
- Milli Ekonomi Modeli belediyelere hayat verecek / 23.03.2024
- Milli Para istikrarın sembolüdür / 22.03.2024