Bugün dünyada birçok devlet kendisini "bağımsız" olarak tanımlar ama "Biz bağımsızız" demekle bağımsız olunamayacağı bir gerçektir.
Bağımsızlığın birçok kriteri olabilir; iktisadi bağımsızlık, siyasi bağımsızlık, hukuki bağımsızlık, kültürel bağımsızlık vs. Ama işin merkezinde ne var diye sorarsanız, bence finansal bağımsızlık var. Paranız gerçek manada milli ve özgür değilse, hiçbir konuda milli ve özgür olmanız mümkün değildir.
Prof. Dr. Haydar Baş, dünyaca ünlü Milli Ekonomi Modeli'nin 99'uncu sayfasında şu önemli tespitleri yapıyor: "Ülkeler kendi paralarını basmak için kasalarında tuttukları 'hard currency'ye (rezerv para) faiz ödemek zorundadırlar. Ekonomiler büyüdükçe piyasa paraya ihtiyaç duymakta, piyasaların ihtiyacı karşılığında arttırılan emisyon için faizle borç alınmakta ve büyüdükçe borçlanan ekonomiler borç sarmalı içerisinde kalmaktadırlar. Bu yönüyle milli olmayan paralar ülkeleri borç batağına sokup batmasına sebep olmaktadır."
Atalarımız, "Borç alan emir alır" derler. Devletler bağımsızlık hakkı olan kendi senyoraj gelirlerini kullanmadıkları takdirde, Sayın Baş'ın ifade ettiği gibi borç sarmalının içine girmeleri kaçınılmazdır. Bu sarmala giren ülkeler, borç almaya devam ettikçe, borç aldıkları ülkelere bir süre sonra taviz vermek zorunda kalırlar.
İşte Osmanlı Devleti'nin yıkılmasının temel nedenlerinden birisi budur. Zaten Anadolu coğrafyasının işgali de, işgalciler için alacak tahsilatı niteliğindeydi.
Ülkemizin bugünkü siyasileri de, aynen Osmanlı yönetiminin düştüğü hatalara düşerek borçlanma politikalarına devam etmektedir; Osmanlının yaşadıklarından asla ders almamaktadır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurduğu zaman, Osmanlının başına gelenleri çok iyi bildiği için ekonomik ve özellikle de finansal bağımsızlığa çok önem vermiştir. Atatürk'ün Türkiye'sine baktığımızda, bir kuruş borç alınmadan büyük ekonomik hamlelerin yapıldığı ve Osmanlıdan kalan borçların ödendiği bir dönem olduğu görülecektir.
Atatürk, "Bağımsızlık benim karakterimdir" demiştir ama bunu en başta iktisadi bağımsızlık temelinde gerçekleştirmiştir.
Peki, ülkemizde bugün finansal politikalar nasıl yürütülmektedir?
Prof. Dr. Baş'ın ifade ettiği gibi, ülkemizde para, dışarıdan alınan borç para karşılığı basılmaktadır. Bu manada, üzerinde TL yazsa bile asla milli para değildir.
Prof. Dr. Baş, bunu, "doların tercümesi para", "adı bizim tadı başkasının" ifadeleriyle çok güzel özetlemektedir.
Bu sebeple mevcut sistemde Merkez Bankası'nın rezervleri çok önemlidir. Rezerv açığı olunca para basamadıkları için sistem tıkanmaktadır.
Para, dolar karşılığı basıldığında, o zaman Türkiye'nin senyoraj gelirini doları basan ve bize faizle satan irade elde ediyor demektir.
Paranın elde edilmesinin dışında, piyasaya sürülüşünde de ciddi yanlışlar yapılmaktadır. Esasen bu yanlışlar, parayı bize satan iradelerin taleplerinin bir neticesidir. Rakamsal bazı örnekler verelim.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre, 29 Eylül itibarıyla bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi 10 trilyon 687 milyar liraya yükseldi. Bir haftalık artış 102 milyar lira olarak gerçekleşti.
Bankacılık sektörünün bu kredi hacmi, sektörün toplam mevduat miktarıyla alakalı. 29 Eylül itibarıyla toplam mevduat 13 trilyon 309 milyar olarak açıklandı.
Ekonominin çarklarının çalışması için, üretilen mal ve emeğin, vatandaşlar tarafından talep edilebilmesi lazım. 2022 yılında gayri safi yurt içi hasılamız (GSYH) 15 trilyon lira civarında. Ama bunun karşılığında piyasada dolanan para bu rakamın yüzde 3-4'ü kadar. Mal ve emeğin oluşması için de, tüketilmesi için de aradaki finansal açığı bankalar kaydi paralarla, kredilerle tamamlıyorlar.
15 trilyon lira milli gelir, bunun karşılığı 10 trilyon liralık kredi hacmi.
Ve bu kredi, şirketlere ya da vatandaşlara ciddi faiz oranlarıyla veriliyor. Yani Türkiye'de her işlem ekstra bir faiz yüküyle yerine getiriliyor.
Para üretilirken, devlet yabancı sermaye gruplarına faizle borçlanıyor, para piyasaya sürülürken de üretici ve tüketici faizle borçlandırılıyor.
Sonuç; devlet borçlu, şirketler borçlu, vatandaşlar borçlu. Bu ödenemeyen borçlar karşılığı devlet, taviz üstüne taviz vermek zorunda kalıyor; şirketler ve vatandaşlar ise yine ödenemeyen borçlar karşılığı icralık, hacizlik oluyor.
Bu sonu belli olan girdaptan kurtulmanın tek anahtarı Prof. Dr. Baş'ın Milli Ekonomi Modeli ve bu eşsiz modelde ifade edilen milli para formülüdür.
Milli para, emek ve üretim karşılığı, diğer bir ifadeyle milli gelir karşılığı basılan para demektir. Yani devlet finansa borçla değil, sıfır maliyetli senyorajla ulaşmaktadır.
Model, bu şekilde devleti güçlü hale getirerek basılan paranın, şirketlere sıfır faizli kredi olarak, vatandaşlara da sosyal devlet projeleri kapsamında verilmesi gerektiğini vurgular. Bu çözümleri ortaya koyacak tek parti Bağımsız Türkiye Partisi'ni ve tek lider BTP lideri Hüseyin Baş'ı millet olarak baş tacı etmeliyiz.
- Etkin pişmanlıkla adalet sağlanır mı? / 23.08.2025
- Komisyonda ‘ısınma turları’ mı? / 22.08.2025
- Memurlar, talep ettikleri zamma ulaşabilecek mi? / 21.08.2025
- Rusya-Ukrayna savaşı sona yaklaştı mı? / 20.08.2025
- Nesillerimizi kaybediyoruz / 19.08.2025
- Dün Andımız, bugün Türk milleti tanımı! / 14.08.2025
- BTP Gençlik Kampı ve örnek lider / 05.08.2025
- Ekonomik gerçekler, Bakan Şimşek’i yalanlıyor / 31.07.2025
- Komisyonda CHP dışındaki oylar nitelikli çoğunluk / 30.07.2025