Dünyadaki petrol kaynakları tükendikçe, geride kalan için mücadele kızışıyor ABDSenatosu Dış İlişkiler Komitesi, 30 Mart günü, ülkenin enerji ve güvenlik siyasetine ilişkin ilginç bir oturum yapacağını duyurdu. Oturum 'Pertolun Gizli Maliyeti' başlığını taşıyor. Konu, ABD'nin ulusal güvenliği ve nasıl bir enerji modellemesine gitmesi gerektiği çerçevesinde tartışılacak. Bu toplantı, Komite'nin son altı ayda petrol-savunma-dış politika üzerine yaptığı dördüncü oturum olacak. Komitenin bu süre içinde en çok yoğunlaştığı ikinci konunun İran-nükleer silah konusu olduğunu söylemek, verilen önemi göstermekte yeterli olabilir. Daha önceki oturum konularını hatırlatmak da yararlı olabilir: - 27 Eylül 2005: Avrasya'daki Enerji Kaynakları ve ABD Enerji Güvenliğine Etkileri. - 20 Ekim 2005: Amerika'nın Petrol Bağımlılığı ve ABD'nin Ortadoğu Politikasına Etkileri. - 16 Kasım 2005: Ham Petrolün Yüksek Maliyeti: Dış Politikanın Yeni Kuru (geçer akçesi anlamında). Bu oturumlar arasında sonuncusu özellikle öne çıkıyor. İki konuşmacı sunum yapmış. Biri, James Schlesinger. Daha önce sırasıyla (kısa bir dönem) ABD gizli servisi CIA başkanlığı, Nixon döneminde Savunma Bakanlığı, Carter döneminde de ülkenin ilk Enerji Bakanlığı görevlerinde bulunmuş. Halen dünyanın önemli finans ve enerji şirketlerine danışmanlık yapıyor. Diğeri, James Woolsey. O daha uzun dönem CIA başkanlığı yaptı. 1998 Ocağı'nda, Başkan Clinton'a 'Enerji güvenliğimiz ve terörizmin finansmanına son vermek için Irak'a askeri müdahale gerekiyor' mektubunu yazan, 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi' imzacılarından. Yani, ABD'nin izlemesi gereken yeni enerji politikasını Dış İlişkiler Komite üyesi senatörlere anlatanlar, enerjici olmaktan çok güvenlikçi. Söyledikleri şu: ABD, dünya nüfusunun yüzde 4'üne sahip olmasına karşın; zenginliğin yüzde 25'ini üretiyor, buna karşın üretilen petrolün yüzde 25'ini de tek başına tüketiyor. Küresel petrol krizinin yaşandığı 1973'te ABD'nin yüzde 30 olan dış petrol bağımlılığı, 2005'te yüzde 60'a çıktı, 2025'te 70'e çıkacak. Bunun yarısı ise Ortadoğu'dan geliyor. Halen ABD günde 11 milyon varil petrol ithal ediyor. Bunun 3 milyon varili Ortadoğu kökenli. Ancak 2001'de 18 dolar olan bir varil ham petrol fiyatı, bugün 70 dolar civarında. Bir anlamı da şu: Günde 10 milyon varil ham petrol ihraç eden Suudi Arabistan'ın bu fiyat farkından günlük ek kazancı 500 milyon dolar. 2.5 milyon varil ihraç eden İran'ın günlük ek kazancı 125 milyon dolar. ABD Hazinesi, her iki ülkenin de siyahlı dinci gruplara para aktardığı şüphesini Senato'ya iletmiş bulunuyor. Diğer yandan büyüme rekorları kıran Çin ve Hindistan'ın petrole bağımlılığı her gün artıyor. Halen ABD'den sonra dünyanın ikinci petrol tüketicisi olan Çin'in 2030 yılında ABD kadar tüketeceği tahmin ediliyor. (İran'ı sıkıştıran ABD'nin, Nükleer Silahların Yayılması Anlaşması'nı imzalamadığı halde Hindistan ile nükleer işbirliğine gidiyor olması, Asya'ya kayan enerji denkleminin stratejik boyutunu gösteriyor.) Ancak 2030'da dünyada nasıl bir petrol tablosu olacak? Uzmanlar, 15 yıl içinde dünyada Ortadoğu (ve biraz da Hazar) dışındaki petrol kaynaklarının ekonomik olarak tükenmiş sayılacağını söylüyorlar. Yani petrole bağımlı olan, Ortadoğu'daki despotik rejimlere bağlı olacak. Bu durum, ABD'nin Ortadoğu'ya demokrasi ithal etme hayallerini yıkmaya yetecek bir gerçek. Çünkü ABD'nin kendilerini devirmeyi gündeme aldıklarını hisseden otokrasiler, Çin'i arkalarına almaya başladı bile. Dolayısıyla, ABD'nin süratle petrole bağımlı olmaktan kurtulması, yeni enerji kaynaklarına dayalı üretim ve tüketim modeline geçmesi, ekonomisi olduğu kadar, güvenliği açısından da gerekli. Irak ve Orta Doğu genelinde karışıklık durulmadıkça, fiyatlar düşmez. Fiyatların yüksek kalmasından çıkarı olanlar arasına Rusya ve petrol dağıtıcısı büyük şirketleri de katmak gerek. Yani petrol kaynakları azaldıkça, geride kalan miktar için kavga kızışacak; öyle görünüyor. Murat Yetkin/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.