Peygamberin Halifesinde olması gereken özellikler -1

'Hilafet' ve 'halife' başlığı daha Peygamber Efendimizin mübarek bedeni defnedilmeden önce tartışılmaya başlandı ve hala o tartışma devam ediyor. 

Bizim açımızdan ise tartışılacak bir konu yoktur. Çünkü NAS ortadadır. Hz. Muhammed'in sözü nettir. Ehl-i Beyt'in seçilmişliği ve atanmışlığı kesindir.

İmam Ali'nin doğumu, Kureyş'e verilen yemekten Gadir Hum'daki büyük ilana kadar Hz. Resulün her nefesinin yanında Ali vardı ve Yüce Allah'ın seçtiği halife Ali idi. Ali'nin soyundan gelenler idi.

Ama Allah'ın seçtiğini, Peygamberin tebliğ ettiğini birileri kabul etmedi. Kendi iktidarlarını meşrulaştırmak, tartışılmasını engellemek için bin bir desise ortaya koydular. 

Hatta Ehl-i Beyt'e zulmetmekten bir korkmadılar.

İmam Ali'yi 'gel, biat et' diyerek yerlerde sürüklediler. Hz. Fatıma'nın (a.s) evini yakmaya, canına kastetmeye kalktılar. İmam Hasan ve Hüseyin'i ağlattılar. Yetinmediler! İmam Hasan'ı zehirleyerek, İmam Hüseyin'i vahşice şehit ettiler. 

Yine yetinmediler. Ehl-i Beyt'e kinleri bir türlü bitmedi. Hak İmamlara karşı hep sinsi oyun ve kalleş planlar yaptılar.

Yine yetinmediler! Ehl-i Beyt'i, Hak İmamları sevenleri, Tevhidin Merkezidir, diyenleri katlettiler, sürgün ettiler, mallarını yağmaladılar.

Niçin? Sırf iktidarlarının, halifeliklerini, devlet başkanlıklarını korumak için. 

Hilafet aynı zamanda Peygamberimizin makamıdır. Haliyle o makamda oturan kişi, aynı zaman madden ve manen de Hz. Peygamberin temsilcisidir. 

Haliyle o makama oturacak kişi sıradan bir kişi olamaz. Her yönüyle üstün olması gerekir. Bu üstünlüğü verecek olan ise Yüce Allah'tır ve Yüce Allah bu üstünlüğü ki, Peygamber Efendimize, Ehl-i Beyt'ine, Hz. Fatıma'nın nesline vermiştir. 

Biz inandık ki, ilk halife Ali'dir ve Hz. Peygamberi temsil etmeye O'ndan daha layık birisi yoktur. Çünkü o bizzat yaratan tarafından seçilmiş, övülmüş ve atanmıştır. 

Nereden biliyorum?

"Sizin veliniz (emir sahibiniz) ancak Allah, Rasul'ü ve namaz kılıp ruku halindeyken zekat (sadaka) veren mü'minlerdir; Allah'ın, Rasul'ünün ve iman edenlerin velayetini kabul eden kimseler (bilsin ki) gerçekten de Allah'ın hizbi (grubu) galip olanlardır. (Maide 55-56)

"Eğer yer ve gökler bir kefeye konulsa ve Ali'nin imanı da başka bir kefeye; hiç şüphesiz Ali'nin imanı ağır basar."

"Benden sonra ümmetimin en çok ilim sahibi olanı Ali'dir.", "Ali, Benim ilmimin kapısıdır.", "Ben öğrendiğim her şeyi mutlaka Ali'ye de öğrettim. O, Benim ilim şehrimin kapısıdır."

"Ey insanlar! O'ndan (Ali'den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. O'ndan yüz çevirmeyin, O'nun velayetinden ayrılmayın. O hakka hidayet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. Allah yolunda kınayıcıların kınaması O'na engel olamaz."

"Ben kimin mevlası isem bu Ali de O'nun mevlasıdır. Ey Allah'ım O'nu seveni sen de sev; O'na düşman olana sen de düşman ol! O'na yardım edene sen de yardım et; O'nu yalnız bırakanı sen de yalnız bırak ve her nereye gitse hakkı onunla beraber kıl."

"Ey Peygamber! Rabbinden Sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O'nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, Seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir" (Maide 67)

Hz. Peygamberin Halifesinde olması gereken özellikler...

Bu bölümde de bu başlığı biraz irdeleyelim. Ebu Bekir'in, Ömer'in halifeliği döneminde, Hz. Ali her alanda İslami hüküm ve fetvaların mercii durumundaydı.

Bu dönemlerde halife, sosyal alanda, yargı ve yönetim sahasında her türlü müşkül meseleyi ona danışmaktaydı. 3. Halife Osman ise devletin her şeyini Ümeyyeoğlullarına teslim etti. Uyarıları dikkate almadı ve ortaya çıkan yolsuzluk, adaletsizlik, birilerinin aşırı zenginleşmesi ve halkın fakirleşmesi ve de fitne, kargaşa sonu oldu.

Sen, Peygamberin halifesi misin?

Bir grup Yahudi din adamı, Ebu Bekir'in yanına gelerek, "Sen, Peygamberin halifesi misin?" diye sordular. O, "evet" dedi. 

"Sen Peygamberin gerçek halifesi isen, insanların en bilgini olman gerekir. Buna göre bize Allah'ın nerede olduğunu söyler misin? Gökte mi yoksa yerde midir?" diye sordular.

Ebu Bekir: "O gökte Arş'tadır" dedi.

Yahudiler: "O zaman Allah, yeryüzünde değil midir? Veya yeryüzü Allah'ın vücudundan boş mudur? Yani bir yerde var bir yerde yok mudur?

Ebu Bekir: "Bu kâfirlerin ve zındıkların sözleridir. Yanımdan uzaklaşın, yoksa öldürürüm" dedi.

Yahudi din adamları Hz. Ebu Bekir'in yanından ayrıldı. Ancak Müslümanları ve İslam dinini maskara etmeye başladılar.

Bunu duyan Hz. Ali, gidip onları buldu. Ve onlara şöyle dedi:

"Ne sorduğunuzu ve ne cevap aldığınızı duydum. Biz diyoruz ki Allah yeri ve mekânı yaratandır. O'nun için bir yer söz konusu değildir.

O, bir yerde bulunmaktan çok daha üstündür. O her yerde vardır. Mekân ile temas edip, yakınlık duyarak değil, ilim ve bilgisi her şeyi ve her yeri kaplamıştır.

O'nun tedbir alanının dışında bulunan hiçbir şey yoktur. Ben şimdi sizin kitabınızdan, sözlerimin doğruluğunu ispat eden kanıtlar getiririm. Eğer O'nu tanırsan, O'na iman edecek misiniz?"

Yahudi din adamlarından önde gelen biri 'evet' dedi.

Hz. Ali buyurdu ki: "Sizin kitabınızda yazılmamış mıdır ki, bir gün; Musa b. İmran otururken, yanına doğu tarafından bir melek geldi.

Musa, kendisine nereden geldiğini sorunca "Allah'ın yanından" dedi. Sonra batı tarafından bir melek geldi. Ona nereden geldiğini sordu. "Allah'ın yanından" cevabını aldı.

Sonra yanına bir melek daha gelip, "göğün yedinci katından Allah'ın yanından geldiğini" söyledi.

Musa "Allah münezzehtir. Hiçbir yer O'ndan boş değildir. Ve hiçbir yere başka bir yerden daha yakın değildir" buyurdu."

Yahudi Müslüman oldu ve Hz. Ali'ye şöyle dedi. "Tanıklık ederim ki, Peygamberin vasi ve halifesi olmaya sen layıksın, başkaları değil." (devam edecek)