Prof. Dr. Haydar Baş, birliğin tek kalesi
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hayatının Türk milletinin hayatı olduğunu belirten hukukçu-yazar Hakan Güler, "Haydar Baş Bey, kadrosuyla birlikte devlet-millet bütünlüğümüz üzerinde oynanan oyunları engellemek, birlik ve beraberliği tesis etmek için her türlü imkânını seferber etmiştir" dedi
01.11.2016 00:00:00
FETÖ'nün Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e yönelik taarruzlarına ilişkin anlatılacaklar oldukça uzundur. Bu konuda çok sınırlı olarak başlıklarını gündem ettiği Prof. Dr. Haydar Baş'ın 08.08.2016 tarihli Yeni Mesaj Gazetesindeki yazısını esas alarak aşağıdaki açıklamalarda bulunacağım.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in, bugün bir terör örgütü olarak kabul edilen Fetullahçı yapılanma ile 20 yıldır tek başına ve yılmadan verdiği mücadeleye önce Allah, sonra Türk milleti şahittir.
Bu süreçte bir yandan, örgütün halkın arasında "kıskanıyorlar, haset ediyorlar" şeklinde çıkardığı fitne ile mücadelemiz gizlenmeye çalışılmış; diğer yandan yargıya ve orduya sızan hainler ile şahsının ve Prof. Dr. Haydar Baş Bey ile bağlantılı olduğu düşünülen her kişinin ve kurumun üzerine gidilmiştir.
Bazıları "biz ahmağız, anlamadık" dese de, dini ve milli bütünlüğümüze yönelik korkunç bir tehdit olan bu yapılanmayı 1998'den beri anlatan Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun FETÖ'den çekmediği kalmamıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş hem 'derin devletin adamı, askerin adamı' yapılmış, hem de jandarma ile üzerine yıllarca gidilmiştir.
Hem 'devletin adamı' denilerek, hem dönem dönem 'irticai faaliyetleri nedeniyle' denilerek hayatı tahkikatlarda incelendi. Kısaca FETÖ'nün asıl düşmanı Prof. Dr. Haydar Baş desem abartmış olmayacağım.
Böyle akademik unvan tahkikatı dünyada görülmedi
Profesörlüğünün sahte olduğu iddiası ile başlayalım. Yıl 1999, Akçaabat savcılığına suç duyurusunda bulunulur. Suç duyurusunu o dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz yapar. Prof. Dr. Haydar Baş'ın profesörlük unvanını Türkiye'de kullanamayacağı iddia edilmektedir. Akçaabat Asliye Ceza Hâkimliği, 1999/196 no'lu kararıyla konunun kendilerini ilgilendirmediğini ifade eder. Dosya İstanbul Bakırköy Asliye Ceza Hâkimliği'ne havale edilir.
YÖK Başkanı, aynı konuda Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne de ihbarda bulunarak aynı gerekçe ile dava açılmasını ister. Ankara DGM Başsavcılığı, 2002/45 no'lu kararı ile görevsizlik vererek, evrakı Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
YÖK işin peşini bırakmaz. Ankara Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına aynı ihbarı yineler. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2002/32283 no'lu kararı ile bu iddialar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.
YÖK'ün başlattığı bu mücadele İçişleri Bakanlığı müfettişlerince de devam edecek, profesörlüğü hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
Bir tarafta İçişleri Bakanlığı, diğer yanda YÖK ve bir başka tarafta DGM, bir yanda da yerel mahkeme? Profesörlük unvanı dört taraftan geniş bir tahkikata alınmıştır.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir akademik unvan tahkikatıdır bu?
Bakırköy 3. Asliye Ceza Mahkemesi 1999/1380 kararında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın profesörlük unvanını kullanmasının çok doğal bir yasal hak olduğuna hükmetmiştir.
28 Şubat sürecinin asıl mağduru
28 Şubat'ın akabinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in talimatı ile başlayan tahkikat süreci de çok sancılı bir dönemdir. Ecevit'in imzası ile başlayan tahkikatlarda dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan'ın imzası da vardı. Gerekçe, "Ülke genelinde faaliyet gösteren Haydar Baş grubunun mal ve para hareketlerinin takibi ile grupla irtibatlı olan vakıf, dernek, şirket vb. kuruluşların incelenmesi"ydi.
1998 senesinde Baş-Çelik, İlmi Araştırma Vakfı ve Meltem kolejlerini hedef alan incelemeler, daha sonra yüzlerce şirketi, binlerce kişiyi içine almıştır. 1 Nisan 1998'de Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de ortakları arasında yer aldığı Baş-San Tesisleri'nin Akçaabat'taki fabrikasına hesap uzmanlarınca baskın düzenlendi. Aramalar Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 1998/25 no'lu kararına dayanılarak yapılsa da şirket merkezi Akçaabat'ta olduğu için arama kararının da Akçaabat mahkemelerinden alınması gerekiyordu. Yani ilk andan itibaren yapılan işler usulsüzce ve yasalara aykırı bir şekilde başlamıştı.
Birçok yere baskınlar düzenlendi
İş sadece Akçaabat'taki fabrika ile de sınırlı kalmamış, şirket ile alakası olmayan birçok yere baskınlar düzenlenmiştir. Usulsüz aramaların ve baskınların, Trabzon Vergi Mahkemesinin 1999/399 sayılı kararı ile yasalara aykırı olduğu tescillenmiştir.
Mülkiye başmüfettişi, Vakıflar Genel Müdürlüğü başmüfettişi, polis başmüfettişi ve vergi denetmenlerinden oluşan ekip ve bunların ekipleri, Türkiye'nin her vilayetinde Prof. Dr. Haydar Baş Bey ile ilgili gördükleri kurum ve şahısları incelemeye almışlardır.
İlmi Araştırmalar Vakfı'nın Türkiye genelindeki şubelerinin tamamına baskınlar düzenlenir. Bu vakıf, Haydar Baş Bey'in konuşmacı olarak katıldığı, "Birlik ve beraberliğin temel unsurları" isimli konferansları düzenleyen vakıftı. Vakıf binalarında Kur'an tespit edildiği, ibadet yapanlara rastlanıldığı, kömür deposunun bulunmadığı gibi isnatlar suç unsuru olarak dosyalarda yer almıştı. Vakıflarda yapılan aramalardan sonra Rize Valiliği, "Vakıflar milli birlik ve beraberliği temin için kuruldu" diyerek tokat gibi bir cevap vermiştir.
Çanakkale Valiliği, yasa dışı faaliyetlerin olmadığını; Denizli Valiliği, suç unsuruna rastlanmadığını, birliği temin için kurulduğunu; İstanbul Valiliği ise yasadışı bir durumun olmadığını karar altına aldı. Karacaören Kaymakamlığı, vakfın her şeyinin yasalara uygun olduğunu açıklamıştı.
Eğitim kurumları da hedef alındı
Aynı günlerde Haydar Baş Bey'in kurucusu olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın istediği her şart yerine getirilerek açılan Meltem Kolejleri de saldırılardan nasibini almıştır. Kolejleri kapatmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Merdivenlerin dar olduğundan, ezan sesinin okula geldiğinden, okulda Yeni Mesaj gazetesinin bulunduğundan bahisle bu okulların kapatılması istenmişti. Sadece İstanbul'da 5 kolej kapatılmış, binlerce öğrenci, öğretmen ve veli mağdur edilmiştir.
Haydar Baş Bey'i karalamaya, halkın nazarında küçük düşürmeye çalışanlar, sadece akademik unvanı ve kurumlarımla uğraşmamıştır.
Para ile tutulan bir kaleme yazdırdıkları son derece seviyesiz ve basit bir kitabı da küçük düşürmek için basmaya kalkmışlardır. Uydurma olaylarla hakaret, küfür ve iftiraların yer aldığı bu kitap müsveddesini yazan kişi İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2002/678 no'lu kararında tazminat ve İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinde şantaj suçlamaları ile cezaya mahkûm edilmiştir. Uydurma kitap, Milliyet gazetesinde bölümleri ile yayınlanmaya başlamış ancak o dönem Doğan Gurubu'nun yayın organı olan Milliyet gazetesinin iftira dolu yayınları hakkında Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesi yayın durdurma kararı akabinde de tazminata karar vermiştir.
Aynı süreçte BTP Ankara İl Başkanı İzzet Yaşar, gece baskını ile evinden alınış, işkencelere maruz bırakılmıştı. Serbest Sanayici İş Adamları Derneği, Mühendisler Cemiyeti, Tıbbiyeliler Cemiyeti baskına uğradı. Tıbbiyeliler Cemiyeti'nin İstanbul Şirinevler'deki merkezinde ilaç kutuları dahi aranmıştı. Sanayici ve İşadamları Derneği hakkında hazırlanan raporda, bu derneğin kurucuları arasında Mesaj TV'ye ortak olanların ve Yeni Mesaj gazetesinde yönetici olanların yer alması suç unsuru gibi gösterilmişti.
Prof. Baş hani askerin adamıydı!
Askerin adamı olduğu iddia edilen Haydar Baş Bey'e bir soruşturma da askerden gelmiştir. Bu nasıl sahiplenme ki, hiçbir seçimde onu desteklemezler, hakkında her türlü tahkikatı yaparlar, anlayamadık? Ankara İl Jandarma Komutanlığının Ankara Ticaret Odası Başkanlığına gönderdiği 8 Kasım 2006 tarihli belgede, "Ankara İl Jandarma Komutanlığınca yapılmakta olan bir tahkikata esas olmak üzere ekli listede bulunan şirket ve firmaların sahip ortak ve kimlik bilgileri ile şirket sicil kayıtları" istenmiştir. Bu şirketlerin bir kısmında Haydar Baş Bey ortak olup, diğerleri de onunla iş yapan firmalardı.
Aile mahremiyeti de dava konusu edilmiştir. Dünya hukuk tarihinde bir ilk olarak ailenin talebi olmadan evlatların annesinin kim olduğu dava konusu edilmiştir.
FETÖ'nün avukatı Murat Araç'ın şikâyeti ile Ankara Cum. Savcılığının 2005/34892 numaralı dosya açılmış ve bu dosyadan talep ile Ankara 27. Asliye Ceza Mah. 2015/128. Müt. sayılı dosyasından çocuklarının annesi için 'moleküler genetik inceleme' kararı verilmiştir.
Karar Anayasa ve tüm kanunlara açıkça aykırıdır.
Ankara Cumhuriyet Savcılığının yetkisiz olarak başlattığı bu soruşturma itirazımız üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına 2006/13470 soruşturma numarası ile gönderilmiştir. Soruşturma sonucu Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesinde 2007/150 esas sayılı dosya ile Haydar Baş Bey'in aleyhine dava açılmış ancak bu davadan 2008/45 karar numarası ile beraat etmiştir. Beraat kararı 06.03.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava görülürken FETÖ yanlısı medyada Haydar Baş Bey'in aleyhine yayınlar yapılmıştı. Beraat kararı üzerine FETÖ'nün avukatı Murat Araç aleyhine açtığımız tazminat davası kazanılmıştır. Murat Araç, Ankara Cumhuriyet Savcılığına Haydar Baş Bey'in aleyhine "Irak savaşı ile ilgili bir konuşması için halkı kin ve düşmanlığa teşvik isnadı" ile şikâyette bulunmuş, işbu şikâyet itirazımız üzerine takipsizlik ile sonuçlanmıştır.
30 bin sayfalık dava dosyaları
Din istismarcısı FETÖ'nün Haydar Baş Bey'e açtığı davalarda Ehl-i Beyt sevgisi ile ilgili konuşmaları aleyhinde delil gösterilmiştir. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/446 esas ile açtıkları manevi tazminat davası itirazımız üzerine reddedilmiştir. Yine İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/506 esas ile açtıkları 'manevi tazminat' davası itirazımız üzerine reddedilmiştir. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığının 2013/134833 soruşturma numaralı dosya için itiraz ve savunmalarımız üzerine takipsizlik kararı verilmiştir.
Buraya tamamını almaya imkân olmayan 30 bin sayfalık dava dosyalarının hepsinden Prof. Dr. Haydar Baş beraat etmiş veya soruşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kısaca hakkın karşısında bâtıl her zaman kaybetmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hayatı Türk milletinin hayatıdır; birbirinden güç ve kuvvet almaktadır. Sayın Baş'ın verdiği mücadele Türk milletinin varlık yokluk mücadelesiyle birleşmiş ve bu mücadeleye göre şekillenmiş ve şekillenmektedir. Haydar Baş Bey arkadaşlarıyla birlikte milli ve manevi değerlerimiz üzerinde, devlet-millet bütünlüğümüz üzerinde oynanan oyunları engellemek, birlik ve beraberliği tesis etmek için her türlü imkânını seferber etmeyi, hukuk içerisinde kalmak kaydı ile gece gündüz hizmet etmeyi kendisine vazife bilerek çalışmaktadır.
Haydar Baş Bey'e yapılan saldırılar Türk milletinin başına çorap örüleceği sırada birden yoğun şekilde ortaya çıkmakta veya daha fazlalaşmaktadır, çünkü Sayın Baş milletinin etrafında aşılmaz bir kale gibi durmakta milletinin davasını savunmaktadır. Sayın Baş'a iftira atanlar ülkemize işgal planlayanların taşeronluğunu yapanlar ve bu ülkede milli bir direniş istemeyenler, bundan rahatsız olanlardır. Bunlar iftira atmakta, hukuka zerre kadar saygı duymamakta, hukukun üstünlüğüne değil kendilerinin gücüne inanmakta her zaman hukuku çiğnemekte suç işlemekte bir sakınca görmemektedir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere bâtıl her zaman hakkın karşısında yenilmeye hukuk ve adalet önünde hesap vermeye mahkûmdur.
(Bu metin, hukukçu-yazar Hakan Güler'in, İstanbul'da yapılan Milli ve Dini Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler Sempozyumu'ndaki sunumundan alınmıştır).
Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in, bugün bir terör örgütü olarak kabul edilen Fetullahçı yapılanma ile 20 yıldır tek başına ve yılmadan verdiği mücadeleye önce Allah, sonra Türk milleti şahittir.
Bu süreçte bir yandan, örgütün halkın arasında "kıskanıyorlar, haset ediyorlar" şeklinde çıkardığı fitne ile mücadelemiz gizlenmeye çalışılmış; diğer yandan yargıya ve orduya sızan hainler ile şahsının ve Prof. Dr. Haydar Baş Bey ile bağlantılı olduğu düşünülen her kişinin ve kurumun üzerine gidilmiştir.
Bazıları "biz ahmağız, anlamadık" dese de, dini ve milli bütünlüğümüze yönelik korkunç bir tehdit olan bu yapılanmayı 1998'den beri anlatan Prof. Dr. Haydar Baş ve kadrosunun FETÖ'den çekmediği kalmamıştır.
Prof. Dr. Haydar Baş hem 'derin devletin adamı, askerin adamı' yapılmış, hem de jandarma ile üzerine yıllarca gidilmiştir.
Hem 'devletin adamı' denilerek, hem dönem dönem 'irticai faaliyetleri nedeniyle' denilerek hayatı tahkikatlarda incelendi. Kısaca FETÖ'nün asıl düşmanı Prof. Dr. Haydar Baş desem abartmış olmayacağım.
Böyle akademik unvan tahkikatı dünyada görülmedi
Profesörlüğünün sahte olduğu iddiası ile başlayalım. Yıl 1999, Akçaabat savcılığına suç duyurusunda bulunulur. Suç duyurusunu o dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz yapar. Prof. Dr. Haydar Baş'ın profesörlük unvanını Türkiye'de kullanamayacağı iddia edilmektedir. Akçaabat Asliye Ceza Hâkimliği, 1999/196 no'lu kararıyla konunun kendilerini ilgilendirmediğini ifade eder. Dosya İstanbul Bakırköy Asliye Ceza Hâkimliği'ne havale edilir.
YÖK Başkanı, aynı konuda Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi'ne de ihbarda bulunarak aynı gerekçe ile dava açılmasını ister. Ankara DGM Başsavcılığı, 2002/45 no'lu kararı ile görevsizlik vererek, evrakı Ankara Cumhuriyet Savcılığına gönderir.
YÖK işin peşini bırakmaz. Ankara Nöbetçi Cumhuriyet Savcılığına aynı ihbarı yineler. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 2002/32283 no'lu kararı ile bu iddialar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.
YÖK'ün başlattığı bu mücadele İçişleri Bakanlığı müfettişlerince de devam edecek, profesörlüğü hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacaktır.
Bir tarafta İçişleri Bakanlığı, diğer yanda YÖK ve bir başka tarafta DGM, bir yanda da yerel mahkeme? Profesörlük unvanı dört taraftan geniş bir tahkikata alınmıştır.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir akademik unvan tahkikatıdır bu?
Bakırköy 3. Asliye Ceza Mahkemesi 1999/1380 kararında, Prof. Dr. Haydar Baş'ın profesörlük unvanını kullanmasının çok doğal bir yasal hak olduğuna hükmetmiştir.
28 Şubat sürecinin asıl mağduru
28 Şubat'ın akabinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in talimatı ile başlayan tahkikat süreci de çok sancılı bir dönemdir. Ecevit'in imzası ile başlayan tahkikatlarda dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan'ın imzası da vardı. Gerekçe, "Ülke genelinde faaliyet gösteren Haydar Baş grubunun mal ve para hareketlerinin takibi ile grupla irtibatlı olan vakıf, dernek, şirket vb. kuruluşların incelenmesi"ydi.
1998 senesinde Baş-Çelik, İlmi Araştırma Vakfı ve Meltem kolejlerini hedef alan incelemeler, daha sonra yüzlerce şirketi, binlerce kişiyi içine almıştır. 1 Nisan 1998'de Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in de ortakları arasında yer aldığı Baş-San Tesisleri'nin Akçaabat'taki fabrikasına hesap uzmanlarınca baskın düzenlendi. Aramalar Trabzon 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 1998/25 no'lu kararına dayanılarak yapılsa da şirket merkezi Akçaabat'ta olduğu için arama kararının da Akçaabat mahkemelerinden alınması gerekiyordu. Yani ilk andan itibaren yapılan işler usulsüzce ve yasalara aykırı bir şekilde başlamıştı.
Birçok yere baskınlar düzenlendi
İş sadece Akçaabat'taki fabrika ile de sınırlı kalmamış, şirket ile alakası olmayan birçok yere baskınlar düzenlenmiştir. Usulsüz aramaların ve baskınların, Trabzon Vergi Mahkemesinin 1999/399 sayılı kararı ile yasalara aykırı olduğu tescillenmiştir.
Mülkiye başmüfettişi, Vakıflar Genel Müdürlüğü başmüfettişi, polis başmüfettişi ve vergi denetmenlerinden oluşan ekip ve bunların ekipleri, Türkiye'nin her vilayetinde Prof. Dr. Haydar Baş Bey ile ilgili gördükleri kurum ve şahısları incelemeye almışlardır.
İlmi Araştırmalar Vakfı'nın Türkiye genelindeki şubelerinin tamamına baskınlar düzenlenir. Bu vakıf, Haydar Baş Bey'in konuşmacı olarak katıldığı, "Birlik ve beraberliğin temel unsurları" isimli konferansları düzenleyen vakıftı. Vakıf binalarında Kur'an tespit edildiği, ibadet yapanlara rastlanıldığı, kömür deposunun bulunmadığı gibi isnatlar suç unsuru olarak dosyalarda yer almıştı. Vakıflarda yapılan aramalardan sonra Rize Valiliği, "Vakıflar milli birlik ve beraberliği temin için kuruldu" diyerek tokat gibi bir cevap vermiştir.
Çanakkale Valiliği, yasa dışı faaliyetlerin olmadığını; Denizli Valiliği, suç unsuruna rastlanmadığını, birliği temin için kurulduğunu; İstanbul Valiliği ise yasadışı bir durumun olmadığını karar altına aldı. Karacaören Kaymakamlığı, vakfın her şeyinin yasalara uygun olduğunu açıklamıştı.
Eğitim kurumları da hedef alındı
Aynı günlerde Haydar Baş Bey'in kurucusu olduğu, Milli Eğitim Bakanlığı'nın istediği her şart yerine getirilerek açılan Meltem Kolejleri de saldırılardan nasibini almıştır. Kolejleri kapatmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Merdivenlerin dar olduğundan, ezan sesinin okula geldiğinden, okulda Yeni Mesaj gazetesinin bulunduğundan bahisle bu okulların kapatılması istenmişti. Sadece İstanbul'da 5 kolej kapatılmış, binlerce öğrenci, öğretmen ve veli mağdur edilmiştir.
Haydar Baş Bey'i karalamaya, halkın nazarında küçük düşürmeye çalışanlar, sadece akademik unvanı ve kurumlarımla uğraşmamıştır.
Para ile tutulan bir kaleme yazdırdıkları son derece seviyesiz ve basit bir kitabı da küçük düşürmek için basmaya kalkmışlardır. Uydurma olaylarla hakaret, küfür ve iftiraların yer aldığı bu kitap müsveddesini yazan kişi İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2002/678 no'lu kararında tazminat ve İstanbul 13. Asliye Ceza Mahkemesinde şantaj suçlamaları ile cezaya mahkûm edilmiştir. Uydurma kitap, Milliyet gazetesinde bölümleri ile yayınlanmaya başlamış ancak o dönem Doğan Gurubu'nun yayın organı olan Milliyet gazetesinin iftira dolu yayınları hakkında Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesi yayın durdurma kararı akabinde de tazminata karar vermiştir.
Aynı süreçte BTP Ankara İl Başkanı İzzet Yaşar, gece baskını ile evinden alınış, işkencelere maruz bırakılmıştı. Serbest Sanayici İş Adamları Derneği, Mühendisler Cemiyeti, Tıbbiyeliler Cemiyeti baskına uğradı. Tıbbiyeliler Cemiyeti'nin İstanbul Şirinevler'deki merkezinde ilaç kutuları dahi aranmıştı. Sanayici ve İşadamları Derneği hakkında hazırlanan raporda, bu derneğin kurucuları arasında Mesaj TV'ye ortak olanların ve Yeni Mesaj gazetesinde yönetici olanların yer alması suç unsuru gibi gösterilmişti.
Prof. Baş hani askerin adamıydı!
Askerin adamı olduğu iddia edilen Haydar Baş Bey'e bir soruşturma da askerden gelmiştir. Bu nasıl sahiplenme ki, hiçbir seçimde onu desteklemezler, hakkında her türlü tahkikatı yaparlar, anlayamadık? Ankara İl Jandarma Komutanlığının Ankara Ticaret Odası Başkanlığına gönderdiği 8 Kasım 2006 tarihli belgede, "Ankara İl Jandarma Komutanlığınca yapılmakta olan bir tahkikata esas olmak üzere ekli listede bulunan şirket ve firmaların sahip ortak ve kimlik bilgileri ile şirket sicil kayıtları" istenmiştir. Bu şirketlerin bir kısmında Haydar Baş Bey ortak olup, diğerleri de onunla iş yapan firmalardı.
Aile mahremiyeti de dava konusu edilmiştir. Dünya hukuk tarihinde bir ilk olarak ailenin talebi olmadan evlatların annesinin kim olduğu dava konusu edilmiştir.
FETÖ'nün avukatı Murat Araç'ın şikâyeti ile Ankara Cum. Savcılığının 2005/34892 numaralı dosya açılmış ve bu dosyadan talep ile Ankara 27. Asliye Ceza Mah. 2015/128. Müt. sayılı dosyasından çocuklarının annesi için 'moleküler genetik inceleme' kararı verilmiştir.
Karar Anayasa ve tüm kanunlara açıkça aykırıdır.
Ankara Cumhuriyet Savcılığının yetkisiz olarak başlattığı bu soruşturma itirazımız üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına 2006/13470 soruşturma numarası ile gönderilmiştir. Soruşturma sonucu Bakırköy 27. Asliye Ceza Mahkemesinde 2007/150 esas sayılı dosya ile Haydar Baş Bey'in aleyhine dava açılmış ancak bu davadan 2008/45 karar numarası ile beraat etmiştir. Beraat kararı 06.03.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava görülürken FETÖ yanlısı medyada Haydar Baş Bey'in aleyhine yayınlar yapılmıştı. Beraat kararı üzerine FETÖ'nün avukatı Murat Araç aleyhine açtığımız tazminat davası kazanılmıştır. Murat Araç, Ankara Cumhuriyet Savcılığına Haydar Baş Bey'in aleyhine "Irak savaşı ile ilgili bir konuşması için halkı kin ve düşmanlığa teşvik isnadı" ile şikâyette bulunmuş, işbu şikâyet itirazımız üzerine takipsizlik ile sonuçlanmıştır.
30 bin sayfalık dava dosyaları
Din istismarcısı FETÖ'nün Haydar Baş Bey'e açtığı davalarda Ehl-i Beyt sevgisi ile ilgili konuşmaları aleyhinde delil gösterilmiştir. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/446 esas ile açtıkları manevi tazminat davası itirazımız üzerine reddedilmiştir. Yine İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2013/506 esas ile açtıkları 'manevi tazminat' davası itirazımız üzerine reddedilmiştir. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığının 2013/134833 soruşturma numaralı dosya için itiraz ve savunmalarımız üzerine takipsizlik kararı verilmiştir.
Buraya tamamını almaya imkân olmayan 30 bin sayfalık dava dosyalarının hepsinden Prof. Dr. Haydar Baş beraat etmiş veya soruşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kısaca hakkın karşısında bâtıl her zaman kaybetmiştir.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın hayatı Türk milletinin hayatıdır; birbirinden güç ve kuvvet almaktadır. Sayın Baş'ın verdiği mücadele Türk milletinin varlık yokluk mücadelesiyle birleşmiş ve bu mücadeleye göre şekillenmiş ve şekillenmektedir. Haydar Baş Bey arkadaşlarıyla birlikte milli ve manevi değerlerimiz üzerinde, devlet-millet bütünlüğümüz üzerinde oynanan oyunları engellemek, birlik ve beraberliği tesis etmek için her türlü imkânını seferber etmeyi, hukuk içerisinde kalmak kaydı ile gece gündüz hizmet etmeyi kendisine vazife bilerek çalışmaktadır.
Haydar Baş Bey'e yapılan saldırılar Türk milletinin başına çorap örüleceği sırada birden yoğun şekilde ortaya çıkmakta veya daha fazlalaşmaktadır, çünkü Sayın Baş milletinin etrafında aşılmaz bir kale gibi durmakta milletinin davasını savunmaktadır. Sayın Baş'a iftira atanlar ülkemize işgal planlayanların taşeronluğunu yapanlar ve bu ülkede milli bir direniş istemeyenler, bundan rahatsız olanlardır. Bunlar iftira atmakta, hukuka zerre kadar saygı duymamakta, hukukun üstünlüğüne değil kendilerinin gücüne inanmakta her zaman hukuku çiğnemekte suç işlemekte bir sakınca görmemektedir. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere bâtıl her zaman hakkın karşısında yenilmeye hukuk ve adalet önünde hesap vermeye mahkûmdur.
(Bu metin, hukukçu-yazar Hakan Güler'in, İstanbul'da yapılan Milli ve Dini Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler Sempozyumu'ndaki sunumundan alınmıştır).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.