Ekonomide hedef problemleri çözmek değil de, problemlerin fark edilmesini geciktirip zaman kazanma olunca masabaşı rakamları imdada yetişiyor.Hangi sonuç sizin için uygunsa ona göre kriterlerinizi belirliyorsunuz ve istediğiniz rakama ulaşabiliyorsunuz.Bugün gelir dağılımındaki dengesizlik, kapitalist sistemi uygulayan bütün gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde doğal bir sonuç olduğu için, bu rakam çarpıtmaları, kamuoyunun gözünü boyama hadiseleri oldukça yaygındır. Örneğin, ülkemizdeki işsizliği ele alalım.Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) resmi verilerine göre, Aralık 2005-Ocak-Şubat 2006 döneminde Türkiye'deki işsiz sayısı 2 milyon 697 bin kişiden 2 milyon 799 bin kişiye yükselmiş. Geçen yıl ocak ayında yüzde 11.5 olan işsizlik oranı, bu yılın aynı döneminde yüzde 11.8'e çıkmış.Resmi verilere göre ifade edilen 3 milyona yakın işsiz sayısı bile oldukça vahim bir tabloyu oluşturmaktadır. Tarım, tekstil, inşaat, gıda? kısaca bütün sektörlerde ciddi bir daralma söz konusudur. Arada bir suni teneffüsle bu sektörlerde bir atılım yapılmaya çalışılmaktadır, ama bunlar kalıcı değil, geçicidir. Gidişat sürekli aşağıya doğrudur.Reel sektörün bu kötü gidişatında maliyet giderlerinin (Hammadde, enerji, istihdam, nakliye, vergi?) hızla yükselmesinin, yanlış kur politikalarının, iç pazar darlığının, ihracatın önündeki engellerin, ithalatın ise cazip olmasının ve daha birçok unsurun etkisi vardır.Siyasilerimizin IMF'ye olan teslimiyetindeki istikrara bakılırsa, reel sektörün bu can çekişmesi devam edecektir.İstihdam kapısı olan reel sektördeki bu daralma, siyasilerimizin resmi rakamlarla ifade edilen 3 milyona yakın işsize dahi iş bulamayacağının en bariz ispatıdır.Peki, resmi rakamlarla ifade edilen işsiz sayısı bu kadar mı? Tabii ki hayır. Bu konuda yeni yeni raporlar hazırlanıyor.TÜİK'in işsizlik hesaplamalarında amacı belli olan kriterlere göre, işsiz olduğu halde iş bulmaktan ümidini kesip iş aramayanlar, iş bulduğu takdirde hemen çalışacak olanlar, sadece mevsimlik çalışıp diğer aylar iş bekleyenler, kısa süreli olarak işlere yıl içinde giriş çıkış yapmış olanlar ve üniversite öğrencisi olduğu halde ek iş yapmak isteyip de iş bulamayanlar işsiz olarak kabul edilmiyor.Türkiye istatistik kurumu'nun işgücü anketine göre, Türkiye'de 2 milyon 289 bin kişi iş bulmaktan umudunu kesip iş aramadığı için işgücüne dahil edilmiyor. Mevsimlik çalışanlardan 889 bin kişi de yine işgücüne ve işsizler arasına alınmıyor. Eksik istihdamdakilerin sayısı ise 892 bin kişi olduğu belirlendi. Türkiye İstatistik Kurumu'nun işsiz ordusuna dahil etmediği "işsizlerin" sayısı 3 milyon 178 bin kişiyi buluyor. Bu sayı da ilave edildiği zaman toplam işsiz sayısı 5 milyon 977 bin kişiye yükseliyor. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan yüzde 11.8'lik işsizlik oranı da realiteler göz önüne alındığında yüzde 22.3 olarak gerçekleşiyor.Dikkat ederseniz bu rakama da yine TÜİK'in verileriyle ulaşıyoruz, yani resmi rakamlar. Resmi rakamların genellikle resmi olmayan rakamlardan az olduğu da bir gerçektir.Bugün çevremize baktığımızda işsiz sayısının resmi rakamların çok çok üstünde olduğunu görebiliriz. Mesela iş sahipleri arasında ücretsiz aile işçileri vardır. İstihdamdaki yeri de bir hayli fazla. 4 milyon kişi civarında. Bu kesim nasıl belirleniyor? Buradaki kriter nedir? Bugün tarım kesimi istihdamın büyük bir bölümünü oluşturuyor. Peki, ürün yetiştirdiği halde maliyetinin altında satmak zorunda kalan, böylece çalışmayan birisinden daha fazla zarar eden bir çiftçiyi hangi sınıfa dahil ediyorsunuz? Resmi rakamlar bu çiftçiyi de iş sahibi olarak tanımlıyor? Misalleri arttırabiliriz.Bunlar ne kadar gerçekçi ve böyle bir hesaplamanın ekonomimize faydası mı var, yoksa zararı mı?Ortada ciddi bir hastalık var, ama bu hastalığı gizleme çabaları da aşikar olarak görünüyor.Varolan kanseri yok farzetmek, ya da ağrı kesiciyle çözmeye çalışmak ne kadar tedaviye zarar veriyorsa, gerçek işsizlik rakamlarını gizlemek ve hala ekonomideki mevcut temel hataları görmemek de büyük tahribatlara sebep olmaktadır.Çözüm yok mu? Tabii ki var. Dilerseniz çözümü bir sonraki yazımızda değinelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Lozan’a hezimet diyenler, Sevr’i arzulayanlardır / 25.07.2025
- CHP, komisyona katılmalı mı? / 24.07.2025
- Açılım, yeni anayasa derken, firmalarımızı kaybediyoruz / 23.07.2025
- İmtiyaz imtiyazı doğurur, imtiyaz bölünmeyi getirir / 22.07.2025
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025
- CHP, komisyona katılmalı mı? / 24.07.2025
- Açılım, yeni anayasa derken, firmalarımızı kaybediyoruz / 23.07.2025
- İmtiyaz imtiyazı doğurur, imtiyaz bölünmeyi getirir / 22.07.2025
- Şara yönetimine hamilik Türkiye’nin çıkarına değil / 18.07.2025
- Türkiyeli değiliz, Türk Milleti’yiz / 17.07.2025
- Milletimizin ‘Demokrasi ve Milli Birlik Günü’ kutlu olsun / 16.07.2025
- Millet iradesi ‘komisyon’ değil, ‘referandum’dur / 15.07.2025
- Silah bırakan PKK, taviz veren niye biz? / 12.07.2025
- PKK’lılar ve silahları bu kadar mı? / 11.07.2025