Yalan ve istismar, aldı başını gidiyor. Necip Fazıl Kısakürek'in deyimiyle, "bütün bir insanlık yalana teslim". Bu yalanlardan biri de, serbest piyasa yalanıdır. Evet, piyasa denilen evrensel bir gerçek var, fakat bugün piyasanın serbesti yok. Daha doğrusu, günümüzde piyasa serbest bırakılmıyor.
Serbest piyasa ekonomisi, üreticilerle tüketiciler arasındaki bağlantıya müdahale etmeden, onları eşit şartlarda başbaşa bırakan sistemdir. Yani bu sistemde fiyatlar, fiili ve kanuni müdahalelerle keyfi olarak belirlenmez. Bugün dünyada böyle bir sistem uygulanıyor mu? Elcevap hayır. Siz bakmayın kapitalistlerin serbestlikten yana olmasına. Onların serbestlikten anladığı, kurtların serbest bırakılmasıdır. Kurtların serbest bırakılması ise, kuzuların ölüme mahkûm edilmesi demektir.
Kapitalistler, piyasaya sosyalistler gibi kanuni müdahale etmediklerini öne sürerek, kapitalizmi serbest piyasa ekonomisi ile aynı göstermeye çalıştılar. Maalesef, bu konuda başarılı da oldular. Bütün dünyayı, bu yalanla kandırdılar. Daha sonra, bu yalandan hareket ederek kapitalizmi, dünyanın geldiği son merhale ve tek geçerli yol olarak takdim ettiler.
Piyasa, sosyal ve evrensel bir gerçektir. Piyasayı yasaklamakla ortadan kaldırmak mümkün değildir. Nitekim bunu deneyen devletler, başarılı olamamış, korkunç ekonomik bunalımlarla karşı-karşıya kalmışlardır. Gerçekten kapitalistler, piyasaya kanuni müdahalede bulunmuyorlar. Ama fiili ve dolaylı müdahalelerle piyasayı öylesine zapturapt altına alınıyor ki, serbestlikten eser kalmıyor. Başka bir deyişle fiyatlar, sunî olarak oluşturuluyor.
Tarihçi Fernand Braudel, kapitalistlerin serbest piyasa ekonomisini istismar ettiğini dile getirir ve şöyle der: "Şahsen üzüldüğüm, bir tarihçi olarak o kadar değil de, çağımın bir insanı olarak üzüldüğüm şey, hem kapitalist, hem de sosyalist dünyada, kapitalizm ile piyasa ekonomisi arasında bir ayırım yapılmasının reddedilmesidir" (Maddi Medeniyet ve Kapitalizm, s. 102)
Burada tarihi bir gerçeğin altını çizmemiz gerekmektedir. O gerçek de şudur: Serbest piyasa ekonomisi en kâmil manâda İslam toplumlarında uygulanmıştır. Bunu yalnız biz değil, birçok batılı iktisatçı da söylüyor. İşte o iktisatçılardan biri olan Fransız İktisatçı Prof. Austruy'un söylediği: "İktisadi gelişmenin yegâne yolları kapitalizm ve sosyalizm değildir. Karşımızda her ikisinden de üstün olan üçüncü bir yol var. Bu İslam ülkelerinde uygulanmış olan serbest piyasa sistemidir. Bu sistem, iktisadi hayatta, bütün iyi yanları gerçekleştirmekle birlikte, kötü yanlardan da uzak kalma özelliğine sahiptir."
Prof. Dr. Austruy'un sözünü ettiği bu milli model, yakın tarihimizde, daha doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk yıllarda uygulanmış ve başarılı sonuçlar vermiştir. Esasen iktisadi sistemler, her milletin dini, sosyal ve kültürel yapısından doğarlar. Bu gerçeği çok iyi bilen Atatürk, hiçbir sistemden ilham almaya tenezzül etmemiş, her yönüyle milletimize has, milli model ortaya koymuştur. H. Laufenburger, Atatürk'ün uyguladığı bu milli model için şunları söylemiştir: "Bu sistem, kapitalist ve sosyalist sistemlerden tamamen ayrı, Türkiye'nin şartlarından doğmuş, Türkiye'ye özgü bir sistemdir". Prof. Dr. M. Duverger ise, Atatürk'ün uyguladığı bu milli modelin, az gelişmiş ülkelerin iktisadi kalkınmalarını gerçekleştirmeleri yolunda kullanacakları en geçerli model olduğunu söyler.
Ne hazin tecellidir ki, Atatürk'ten sonra gelen devlet adamlarımız, Türkiye'ye özgü bu milli modeli terk ettiler. Terk ettikleri içindir ki, Türkiye'nin ekonomisi emsallerinden geri kaldı, halk sefalete ve yoksulluğa sürüklendi. Bütün ümitlerin tükendiği böyle bir zamanda, yeni bir ümit ışığı doğdu. Prof. Dr. Haydar Baş, "iş başa düştü" diyerek, milli modeli yeniden gündeme getirdi. Prof. Dr. Haydar Baş'ın sunduğu milli ekonomi modeli, millitemizin değeleri ve gerçekleri ile birebir örtüşen bir modeldir. Nasip olur da, bu model, hayata geçirilirse, birçok yalanlar gibi, kapitalistlerin serbest piyasa yalanı da tarihe gömülecektir.
Serbest piyasa ekonomisi, üreticilerle tüketiciler arasındaki bağlantıya müdahale etmeden, onları eşit şartlarda başbaşa bırakan sistemdir. Yani bu sistemde fiyatlar, fiili ve kanuni müdahalelerle keyfi olarak belirlenmez. Bugün dünyada böyle bir sistem uygulanıyor mu? Elcevap hayır. Siz bakmayın kapitalistlerin serbestlikten yana olmasına. Onların serbestlikten anladığı, kurtların serbest bırakılmasıdır. Kurtların serbest bırakılması ise, kuzuların ölüme mahkûm edilmesi demektir.
Kapitalistler, piyasaya sosyalistler gibi kanuni müdahale etmediklerini öne sürerek, kapitalizmi serbest piyasa ekonomisi ile aynı göstermeye çalıştılar. Maalesef, bu konuda başarılı da oldular. Bütün dünyayı, bu yalanla kandırdılar. Daha sonra, bu yalandan hareket ederek kapitalizmi, dünyanın geldiği son merhale ve tek geçerli yol olarak takdim ettiler.
Piyasa, sosyal ve evrensel bir gerçektir. Piyasayı yasaklamakla ortadan kaldırmak mümkün değildir. Nitekim bunu deneyen devletler, başarılı olamamış, korkunç ekonomik bunalımlarla karşı-karşıya kalmışlardır. Gerçekten kapitalistler, piyasaya kanuni müdahalede bulunmuyorlar. Ama fiili ve dolaylı müdahalelerle piyasayı öylesine zapturapt altına alınıyor ki, serbestlikten eser kalmıyor. Başka bir deyişle fiyatlar, sunî olarak oluşturuluyor.
Tarihçi Fernand Braudel, kapitalistlerin serbest piyasa ekonomisini istismar ettiğini dile getirir ve şöyle der: "Şahsen üzüldüğüm, bir tarihçi olarak o kadar değil de, çağımın bir insanı olarak üzüldüğüm şey, hem kapitalist, hem de sosyalist dünyada, kapitalizm ile piyasa ekonomisi arasında bir ayırım yapılmasının reddedilmesidir" (Maddi Medeniyet ve Kapitalizm, s. 102)
Burada tarihi bir gerçeğin altını çizmemiz gerekmektedir. O gerçek de şudur: Serbest piyasa ekonomisi en kâmil manâda İslam toplumlarında uygulanmıştır. Bunu yalnız biz değil, birçok batılı iktisatçı da söylüyor. İşte o iktisatçılardan biri olan Fransız İktisatçı Prof. Austruy'un söylediği: "İktisadi gelişmenin yegâne yolları kapitalizm ve sosyalizm değildir. Karşımızda her ikisinden de üstün olan üçüncü bir yol var. Bu İslam ülkelerinde uygulanmış olan serbest piyasa sistemidir. Bu sistem, iktisadi hayatta, bütün iyi yanları gerçekleştirmekle birlikte, kötü yanlardan da uzak kalma özelliğine sahiptir."
Prof. Dr. Austruy'un sözünü ettiği bu milli model, yakın tarihimizde, daha doğrusu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilk yıllarda uygulanmış ve başarılı sonuçlar vermiştir. Esasen iktisadi sistemler, her milletin dini, sosyal ve kültürel yapısından doğarlar. Bu gerçeği çok iyi bilen Atatürk, hiçbir sistemden ilham almaya tenezzül etmemiş, her yönüyle milletimize has, milli model ortaya koymuştur. H. Laufenburger, Atatürk'ün uyguladığı bu milli model için şunları söylemiştir: "Bu sistem, kapitalist ve sosyalist sistemlerden tamamen ayrı, Türkiye'nin şartlarından doğmuş, Türkiye'ye özgü bir sistemdir". Prof. Dr. M. Duverger ise, Atatürk'ün uyguladığı bu milli modelin, az gelişmiş ülkelerin iktisadi kalkınmalarını gerçekleştirmeleri yolunda kullanacakları en geçerli model olduğunu söyler.
Ne hazin tecellidir ki, Atatürk'ten sonra gelen devlet adamlarımız, Türkiye'ye özgü bu milli modeli terk ettiler. Terk ettikleri içindir ki, Türkiye'nin ekonomisi emsallerinden geri kaldı, halk sefalete ve yoksulluğa sürüklendi. Bütün ümitlerin tükendiği böyle bir zamanda, yeni bir ümit ışığı doğdu. Prof. Dr. Haydar Baş, "iş başa düştü" diyerek, milli modeli yeniden gündeme getirdi. Prof. Dr. Haydar Baş'ın sunduğu milli ekonomi modeli, millitemizin değeleri ve gerçekleri ile birebir örtüşen bir modeldir. Nasip olur da, bu model, hayata geçirilirse, birçok yalanlar gibi, kapitalistlerin serbest piyasa yalanı da tarihe gömülecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018